Çingenelerle
ilgili bilinmeyenler her zaman bilinenlerden fazla oldu. Bu yazıda
konuyla ilgili kendi yaklaşımlarımız çerçevesinde; Çingene
gerçeğinin ısrarla göz ardı edilen boyutlarını ortaya koymaya
çalışacağız. Öncelikli amacımız Çingene halklarının büyük
insanlık ailesi içerisindeki yerini net bir biçimde vurgulamaktır.
Bununla birlikte Çingene halklarının gelişimlerini kısıtlayan,
kendilerini daha güçlü bir biçimde ortaya koymalarını
engelleyen faktörlerden biri olarak organik ve adanmış
aydınlarından yoksunlukları da bu yazının temel temalarından
birini teşkil etmektedir.
10 Aralık 2013 Salı
Güncel Gelişmelerle İlgili Önemli Uyarı 06/06/2013
Değerli
Arkadaşlar
*
Türkiye genelinde neredeyse 1 haftadır bazı kitlesel protesto
hareketleri yaşanmaktadır. Önümüzdeki dönemde bu protestolara
karşı tepki protestolarının da başlaması mümkündür.
*
Romanlar da tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi kendi
siyasi görüşleri doğrultusunda barışçıl protestolara veya
hükümet yanlısı karşı protestolara katılabilirler. Bu onların
en doğal yurttaşlık hakkıdır.
*
Hiç arzu edilmese de bu protesto hareketlerinin şiddet eylemlerine
dönüşme olasılığı vardır. Romanlar bu durumda ne olursa olsun
frene basmalı, geriye çekilmelidir. Romanlar hiç kimseye karşı
hiç kimsenin tetikçiliğini yapmamalıdır.
*
Zayıf bir ihtimal olsa da bu sürecin böyle devam etmesi halinde
oluşabilecek kaos ortamında, Romanlar kendilerine yönelebilecek
saldırılarda Roman mahallelerinde bir araya gelmeli, Roman
mahalleleri dışında yaşayan Romanlar olası bir tehlike anında
mahallelerde misafir edilmelidir.
*
Kendi siyasi görüşleri doğrultusunda barışçıl protestolara ya
da hükümet yanlısı karşı protestolara katılan Romanlar kendi
sorunlarını da unutmamalıdırlar.
*
Romanlar her vesileyle yanlış kentsel dönüşüm projeleriyle
Roman mahallelerinin dağıtılması sonucu ortaya çıkan acıları;
müzisyen, çiçekçi, atık toplayıcı, hamal, tarım işçisi,
fabrika işçisi, maden işçisi, Romanların güvencesizlik ve zor
çalışma koşullarından kaynaklanan sorunlarını; ön yargılar
nedeniyle iş bulamayan ya da kendilerini gizlemek zorunda kalan
eğitimli Romanların içinde bulundukları zor durumu dile
getirmeli, kamuoyu oluşturmalıdır.
Etiketler:
çatışma,
çingene,
çingeneler,
eylem,
gezi olayları,
gezi parkı,
protesto,
roman,
romanlar,
siyaset,
şiddet,
taksim
Romanlar, Romanlar İçin Ne Yapmalı? 12/04/2013
Roman
toplumu çok hareketli. İnsanlarımız konuşuyor, düşünüyor,
tartışıyor. Herkes kendi cephesinden Romanların, Romanların
geleceği için ne yapması gerektiğini sorguluyor. Bu tartışmaya
biz de kendi cephemizden katılacağız. Kardeşlerimizle
paylaştığımız düşüncelerimiz şüphesiz ki sadece kendimizi
bağlıyor. Kimseyi yargılamadan, yadırgamadan bizce neyin doğru
neyin yanlış olduğunu ifade edeceğiz.
Roman Çingenenin Kibarcası mıdır? 18/10/2012
Hem
Romanlar hem de Gacolar arasında son derece yaygın olan bir düşünce
var. Deniliyor ki Roman Çingenenin kibarcasıdır. Bu düşünce
kökten yanlış. Ne Çingene adı kibarlaştırılması gereken kaba
bir kelimedir ne de Roman sözcüğü kibarlık olsun diye ortaya
atılmış bir uydurmadır... İşin aslı bütünüyle farklı.
Romanlar ve Abdallar Üzerine 30/08/2012
Türkiye'de
çok uzun yıllardan beri devam eden bir tartışma var. Bu
tartışmanın esasını Roman ve Abdal toplumlarının birbirleriyle
olan ilişkisi oluşturuyor. İç Anadolu ve Doğu Anadolu'nun önemli
bir bölümünde herhangi bir ilçeyi ziyaret edin. Oranın
sakinlerine Çingene mahallesini sorun. Sizi Abdalların yaşadığı
mahalleye götüreceklerdir. Trakya'da ise aynı soruyu sorduğunuzda
size Roman mahallesinin tarif edildiğini görürsünüz. Bu örnek
dışarıdan bakanların her iki grubu da Çingene olarak
adlandırdığını göstermektedir. Peki gerçekte Romanlar ve
Abdallar hangi kökenden geliyorlar? Roman ve Abdal aynı kavme
verilen farklı yerel isimler mi? Yoksa büsbütün farklı
toplumlardan mı bahsediyoruz.
Devlet, Romanlar ve Kentsel Dönüşüm
Kentsel
dönüşüm ülkemizde yaşayan tüm yurttaşları yakından
ilgilendiren bir olgu. Biz bu yazıda kentsel dönüşümün
Romanları ilgilendiren boyutlarını değerlendireceğiz.
İstanbul-İzmir-Ankara gibi büyük şehirlerde, Trakya, Kıyı Ege,
Akdeniz, Orta ve Batı Karadeniz'in çeşitli yerleşim bölgelerinde
yaşayan Romanlar geçtiğimiz 10-15 yıllık dönemde kentsel
dönüşüm olgusundan fazlasıyla etkilendiler. Gelişmelerden
anladığımız kadarıyla önümüzdeki dönemde kentsel dönüşüm
daha da hızlanacak ve Romanları doğrudan ilgilendiren son derece
önemli sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Türkiye Çingenelerine Genel Bakış 23/06/2012
Çingene
adı Balkanlar, Anadolu, Orta Asya ve Orta Doğu'nun önemli bir
bölümünde göçebe zanaatçı kavimlerin ortak adı olarak
kullanılmıştır. Bu geniş coğrafyada yaşayan çok sayıda kavim
Çingene Usulü Geçim Yolları ile geçindikleri için komşu
topluluklar tarafından Çingene olarak adlandırılmışlardır.
Çingene olarak adlandırılan kavimler arasındaki en önemli ortak
nokta sanayi öncesi dönemde çeşitli nedenlerle topraklarını,
hayvan sürülerini ve geniş orman arazilerini kaybeden atalarının
başka çare olmadığı için geçimlerini sepetçilik, elekçilik,
kalaycılık, demircilik, müzisyenlik vs gibi Çingene Usülü Geçim
Yolları ile karşılamış olmalarıdır. Bunun dışında Çingene
olarak adlandırılan kavimlerin arasında çok önemli farklılıklar
bulunmaktadır. Dilleri farklıdır. Tarihleri farklıdır, bugün
yaşadıkları topraklara farklı yerlerden gelmişlerdir. Çingene
olarak adlandırılan tüm kavimleri tek bir topluluk ya da akraba
toplumlar olarak görmek bu gerçekler göz önünde
bulundurulduğunda büyük bir hata olacaktır. Çingene tek bir
kavmin değil içinde sayısız kavmi barındıran evrensel kastın
adıdır.
Neden Çingeneyiz.org Neden Medya Roman 14/06/2012
Çingeneyiz.org
sitesi 20 Ağustos 2006 tarihinden beri yayın hayatına devam
ediyor. Sitemiz Çingeneleri, Çingene olarak adlandırılan
insanları en güzel şekilde temsil etmek, Çingeneler hakkındaki
yanlış önyargıların üzerine gitmek ve kültürümüzü gerçekçi
bir biçimde kamuoyuna tanıtmak amacıyla kuruldu. Çingeneyiz.org'un
yayına başladığı dönemde Çingene adıyla bir internet
sitesinin kurulması pek çok kişi için bir hayaldi. Zira adımız
yüzlerce yıldır bir küfür gibi kullanılmış, bizzat Çingeneler
Çingeneliklerinden utanır hale getirilmişlerdi.
Kıpti Adının Romanlarla İlişkisi Ne 14/05/2012
Türkiye'de
yaşayan pek çok Roman aile, atalarının nüfus cüzdanlarında din
hanesinde Kıpti adının yazdığını bilir. Bu durum
insanlarımızın kafasını kurcalamakta, Romanlarla Kıptiler
arasında ne gibi bir bağlantının olduğu merak konusu olmaktadır.
İşin aslı Kıpti adının ve gerçek Kıptilerin Romanlarla hiçbir
alakası yoktur. Osmanlı nüfus kayıtlarında Romanlar da dahil
olmak üzere tüm Çingene gruplarının Kıpti adıyla nüfusa
kaydedilmesi bu kelimenin zaman içerisinde gerçek anlamının
dışında yeni bir anlam kazanması nedeniyle olmuştur.
Etiketler:
ali mezarcıoğlu,
çingene,
çingeneler,
kıpti,
kıptiler,
mısır,
roman
Türk Vatandaşı Romanlar 25/04/2012
Romanlar
Balkanlar'da yaşayan kavimlerin en büyüklerindendir. Hindistan'dan
Batıya doğru göç eden Hindistan Çingenelerinin, Anadolu ve
Balkan Çingeneleri ile kaynaşmaları sonucu Roman kavmi ortaya
çıkmıştır. Roman kavminin ortaya çıkmasından sonra yaklaşık
1000 yıllık bir zaman süresince Romanlar çeşitli
imparatorlukların egemenlikleri altında yaşamışlardır. Bizans,
Osmanlı ve çeşitli Balkan imparatorlukları, Romanların sınırları
içerisinde yaşadıkları eski devletlerin en bilinenleri arasında
gelmektedir.
Romanların Tarihi 16/04/2012
Sanayi
öncesi dönemde geçimlerini göçebe zanaatçılıkla karşılayan
tüm Çingene kavimlerinin kendilerine ait bir tarihi vardır. Balkan
coğrafyasının en kalabalık Çingene gruplarından olan Romanlar
da Hindistan'dan Avrupa'ya uzanan zorlu bir göç süreciyle başlayan
bir tarihe sahiptirler. Roman toplumuna mensup bireylerin,
toplumlarını hedefleyen önyargılar karşısında kişiliklerini
ve toplumlarını savunabilmeleri ve kendilerini birlikte yaşadıkları
toplumlara daha iyi anlatabilmeleri için bu tarihi bilmeleri büyük
önem taşımaktadır.
8 Nisan Vesilesiyle Romanlık ve Çingenelik Üzerine 06/04/2012
Sitemizin
izleyicileri Çingene kelimesini sadece bir kavmin adı olarak
kullanmadığımızı çok iyi biliyorlar. Çingene, dünyanın her
bölgesinde yaşayan göçebe zanaatçı kavimlerin, halkların;
Anadolu, Orta Asya, Orta Doğu ve Balkanlardaki ortak adıdır.
Roman Olmak Ne Demektir? 26/03/2012
Romanlar
Balkanlar'da yaşayan en büyük Çingene topluluklarındandır.
Roman toplumunun Romanes adı verilen bir dili ve başlangıcı Kuzey
Hindistan'a dayanan bin yıllık bir tarihi bulunmaktadır.
Romanların en eski ataları uzun yolculuklarına Hindistan'dan
başlamış olsalar da Roman Çingeneleri gerçek anlamda bir Balkan
toplumudur. Hem Romanes dili, hem de Roman kültürünün diğer
özellikleri uzun bir göç sürecinin ardından Balkan topraklarında
bugünkü şeklini almıştır.
Neden Çingene Adını Kullanıyoruz 14/02/2012
Çingeneyiz.org
ekibi olarak kendimizi Çingene olarak isimlendirmekte ısrar
ediyoruz. Kimi dostlarımız ve sitemizin okurları bu konudaki
ısrarımızın nedenini merak ediyorlar. Bu yazıda genel olarak
sitemizi hangi gerekçelerle Çingeneyiz adıyla kurduğumuzu ve
neden bu adı kullanmakta ısrar ettiğimiz açıklayacağız.
Temel Sorunlarımız / Çingeneler Evrensel Kast Sisteminin Pençesinde 02/10/2011
Biz
Çingeneyiz. Çingenelik evrensel bir kastın adıdır. İnsanlık
binlerce yıl önce 2 temel kasta bölünmüştür. Bir tarafta
Çingene kavimleri Çingene Evrensel Milleti'ni oluştururlar. Diğer
tarafta ise Çingene olmayan kavimler Gaco-Geben Evrensel Milleti'ni.
Çingene kavimlerini Çingene olmayan kavimlerden ayıran unsur,
Çingene kavimlerinin geçimlerini binlerce yıl boyunca
Çingene Usulü Geçim Yolları ile temin etmek zorunda kalmış
olmalarıdır. Sanayi öncesi dönemde Çingene kavimleri, çeşitli
zanaatları (sepetçilik, elekçilik, müzisyenlik, demircilik,
nalbantlık vs) ve çeşitli hizmetleri (dişçilik, yalazcılık,
kurşunculuk, hayvan yetiştiriciliği vs) Çingene olmayan kavimlere
sunarak karşılığında onlardan gıda maddeleri almışlardır.
Geçim için yapılan bu faaliyetlerin ortak adı Çingene Usulü
Geçim Yolları'dır.
Balkanlarda Son Durum / Uyanma Zamanı 29/09/2011
Geçtiğimiz
birkaç hafta içerisinde ırkçı terör Balkanlarda kol gezmeye
başladı. Çek Cumhuriyeti'nde daha önce Macaristan'da yapıldığı
gibi suçu önleme bahanesi altında Çingene karşıtı terör
grupları oluşturuluyor. Önce Çek Cumhuriyeti ve şimdi de
Bulgaristan'da bir trafik kazası bahane edilerek Çingene karşıtı
yürüyüşler tertip ediliyor. Bu yürüyüşlerde ırkçı
düşüncelerin etkisi altındaki kalabalıklar Çingeneleri sabun
yapmaktan bahsedebiliyorlar. İnsanlarımız Balkan coğrafyasının
neredeyse her bölgesinde gözü dönmüş ırkçılığın hedefi
durumunda!
"İlk Adım: Teşhis" Nasıl Okunmalı
Çingeneyiz.org
ailesi olarak 6 yılı aşan bir süredir toplumumuzun yaralarına
merhem sürebilmek, derdine derman olabilmek için canımızı
dişimize takmış bir şekilde uğraşıyoruz. Bu süreçte
gördüklerimizden, okuduklarımızdan öğrendiğimiz bir şeyler
var. Bunları başkalarının da öğrenmesi, bizim bıraktığımız
yerden onların devam etmeleri için öncelikle "Çingenelerin
Kitabı"nı hazırladık. Geçtiğimiz ay ise hem kitaptaki
bilgileri özetleyen hem de sorunlarımızın kökleri binlerce yıl
öncesine uzanan nedenlerini ortaya koyan "İlk Adım: Teşhis"
isimli broşürümüzü yayınladık. Okuyacağınız bu yazı
broşürümüzün daha iyi anlaşılmasına bir katkı olması için
yazılıyor.
Nerede Hata Yapıyoruz
Nerede
hata yapıyoruz? Türkiye'de sayısı 100'ü aşan Roman derneği
kuruldu. 10'a yakın farklı federasyon Roman derneklerini bünyesinde
topluyor. Kimi federasyon yöneticileri konfederasyon çatısı
altında biraraya gelmeyi tartışıyor. Dünyada ise Çingeneler
yararına yapıldığı söylenen bu çalışmaların tarihi ve
yaygınlığı Türkiye'ye göre çok daha eskiye uzanıyor. 1971
yılında yapılan 1. Dünya Çingeneler Kongresi bir milattı. 40
yıldır Avrupa'nın çeşitli yerlerindeki Roman Çingenelerini
temsil iddiasındaki kurum ve kuruluşlar ciddi bütçelerle çok
sayıda proje yaptılar. Sonuç? Toplumumuzu hedefleyen önyargılar
ve önyargıların insanlarımızı derin bir yoksulluğa mahkum
ettiği gerçeği hiç değişmedi. Balkanlarda ırkçı terörün
Çingeneleri hedef alarak yükseldiğini hatırlarsak durumun belli
açılardan daha da kötüye gittiğini söylemek bile mümkün.
ÇİNGENEYİZ TV: Neden ve Nasıl 06/02/2011
Çingeneyiz.org
sitesi öncelikle 2 temel amacı karşılamak için oluşturuldu:
Çingene kültürünü bütün zenginliği ile yansıtmak ve
Çingenelerin sorunlarını mümkün olan en uygun biçimde kamuoyu
ile paylaşmalarına aracılık etmek. ÇİNGENEYİZ TV,
Çingeneyiz.org'un kuruluşunda benimsenen bu hedeflere daha güçlü
bir biçimde ulaşılmasını mümkün kılacak. ÇİNGENEYİZ TV'de
yayınlanacak olan görsel malzemeler bir yandan kültürümüz
hakkında toplumun geniş kesimlerinin bilgi sahibi olmasını
kolaylaştırırken diğer taraftan sorunlarını başka kanallardan
dile getiremeyen kardeşlerimiz ÇİNGENEYİZ TV üzerinden
kendilerini ifade etme imkanına kavuşmuş olacaklar.
Bir İftiranın Sonu 30/01/2011
Yüzlerce
yıldır Arap ülkelerinde, Anadolu'da, Orta Asya ve Balkanlar'da
anlatılan bir efsane var. Bu efsanenin hedefi Çingeneler.
Çingenelerin Allah tarafından lanetlenmiş düşük bir soy olarak
gösterildiği bu efsane yüzünden milyonlarca insan büyük acılar
çekti. İş bulamadı, sevdiğine kavuşamadı. Horlandı, küçük
görüldü. Ne yazık ki okumuş, kültürlü insanlar bile inandı
bu efsaneye.
Balkanları Anlamak ve Çingeneler 23/01/2011
Michael
J. Jordan'ın "Nefretin Kökleri" isimli yazısı pek çok
açıdan ilham verici bir çalışma. Yazar Macaristan'da Çingeneleri
hedef alan ırkçı terörün kaynaklarını araştırmış. Konunun
tarihsel boyutlarına son derece ayrıntılı bir biçimde
değiniliyor yazıda. Diğer taraftan 1990'lı yıllarda, Doğu
Bloku'nda yer alan ülkenin çok hızlı bir biçimde Batıyla
bütünleşmesinin yarattığı toplumsal sorunların ırkçı
nefretin oluşumuna etkisi de Jordan'ın gözünde kaçmamış. Bir
anda kendilerini ekmek kavgasının içine düşen Macarlar
kendilerine bir günah keçisi aramışlar. Ne yazık ki bu süreçte
bölgedeki ırkçı parti Jobbik'in kışkırtmalarıyla hedef
tahtasına Çingeneler konmuş.
Roman Dernekleri Üzerine 16/01/2011
Son
10 yıl içerisinde Türkiye'de çok sayıda Roman derneği
kurulmuştur. Günümüzde bu derneklerin sayısı 100'ü geçmiştir.
Her geçen gün farklı il ve ilçelerde yeni dernekler
kurulmaktadır. Roman derneklerinin artan sayısı ve medyada daha
fazla görünür hale gelmeleri toplumun değişik kesimlerinin
ilgisini derneklerin üzerine çekmiştir. Nitekim bugünlerde
siyasetçilerin, akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve
benzeri pek çok başka toplumsal kesimin bu alanda fazlasıyla mesai
harcadığı hemen herkesin farkında olduğu bir gerçektir.
Ayık Ol Kardeşim 09/01/2011
Çeşitli
Çingene grupları, tarihin çeşitli dönemlerinde çok büyük
tehlikelerle karşı karşıya geldiler. Bizler Hitler'in gaz
odalarını gördük, inanılmaz zulümlere şahitlik ettik.
Çingenelerin tarihi biraz da bu acıların tarihidir. Bugün ise tüm
bu acılardan daha büyük acılara yol açabilecek, sinsi bir
tehditle karşı karşıya Çingene toplumu. Vicdani, insani ve
ahlaki her türlü değerini yitirerek insanlıktan çıkmış bazı
beyinler, Çingene toplumunu bu kez de alnımıza kara bir leke
sürerek gözden düşürmeye, yüzlerce yıl sürecek bir utancı
gelecek nesillerimizin omuzlarına yüklemeye çalışıyorlar.
Ey
Kardeşim, kapının önünde oynanan bu sinsi oyuna karşı uyanık
ol, Ayık ol! İyi dinle beni, dinle ve anla!
Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(6) 19/12/2010
Soru
4: "Tarihin çeşitli dönemlerinde kentsel veya kırsal
bölgelerde yerleşik yaşama geçmeye çalışan Çingene
kavimlerinin önüne çeşitli engeller çıkarıldı mı? Merkezi
bölgelerde yerleşemeyen Çingene grupları ıssız, başkaları
tarafından tercih edilmeyen bölgelere mi yerleştiler? Bu
bölgelerin zamanla ıslahı ve şehir merkezinin genişlemesi nedeni
ile Çingene kavimleri yaşadıkları bu bölgelerden
uzaklaştırılarak tekrar şehir dışında kalan bölgelere mi
yönlendirildiler ?"
Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(5) 19/12/2010
Soru
3: "Çingene kavimleri sanayinin yaygınlaşması ile birlikte
geleneksel mesleklerini kaybettikten sonra büyük bir kriz yaşamaya
başladılar. Bu dönemde insanlarımız hayatta kalmak için
başkaları tarafından tercih edilmeyen, düşük gelirli,
güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kaldılar. Zaman içerisinde
bu meslekler eskiden olduğundan daha fazla gelir getirmeye
başladığında Çingene olmayanlar mesleklere güçlü bir biçimde
girerek Çingenelerle rekabet etmeye başladılar mı? Normal
koşullarda barışçı bir biçimde yürütülen bu rekabet zamanla
Çingeneleri şiddet kullanarak bu mesleklerden dışlamaya dönüştü
mü? Bu koşullar altında Çingeneler yeniden en az gelir getiren
işleri yapmak zorunda mı kaldılar?"
Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(4) 12/12/2010
Soru
2: "Başlangıçta ne olmuş olursa olsun Çingene Evrensel
Milletine mensup kavimler tarihin daha sonraki dönemlerinde tarım
ve hayvancılık yapmayı denediler mi? Çingenelerin Gaco
toplulukları gibi tarım ve hayvancılık yapma girişimleri
herhangi bir biçimde engellenmeye çalışıldı mı?"
Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(3) 05/12/2010
Geçtiğimiz
hafta Çingene Evrensel Milletini oluşturan kavimlerin temel ortak
noktası olan göçebe zanaatçılığın nasıl ortaya çıktığını
tartıştık. Verdiğimiz örneklerle geçimleri avcılık ve bitki
toplayıcılığına dayanan tabiat insanlarının, yaşadıkları
cennet misali bölgelere ve bu bölgelerdeki doğal kaynaklara
başkaları tarafından el konulması sonucunda avcılık ve bitki
toplayıcılığı ile geçinemez hale geldiklerini gösterdik. Bu
koşullarda hayatta kalmak için tabiat insanlarının tek seçeneği;
yerleşik tarımcı ve sürü sahibi göçebelere çeşitli zanaat ve
hizmetleri sunma karşılığında gıda maddelerini onlardan temin
etmekti. Sonuç itibarı ile atalarımız isteyerek değil, aksine
şartların zorlaması altında göçebe zanaatçı yaşam biçimini
benimsediler. Bu zorlanma geçmişten bugüne yaşadığımız tüm
acıların, yoklukların ve yoksullukların temelini oluşturmaktır.
Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(2)
Soru1: Binlerce
yıl boyunca Çingene Evrensel Milletine mensup olan kavimler
geçimlerini göçebe zanaatçılıkla karşıladılar. Yerleşik
tarımcı ve hayvan sürülerine sahip göçebelere çeşitli zanaat
ve hizmetleri sunarak karşılığında onlardan gıda maddeleri
aldılar. Çingeneler, neden dolayı başka insanlara ekmek için el
açmak zorunda kaldıkları bu geçim şeklini seçtiler? Neden tarım
veya hayvancılık yaparak kendi gıdalarını kendileri üretmediler?
Bu bir tercih miydi yoksa zorunluluk mu?
Çingeneler Neden Asimile Olmazlar? 21/11/2010
Asimilasyon
daha çok olumsuz anlamda kullanılan bir kavram. Bir toplumun; temel
kültür özelliklerini, yaşam biçimine özgü olmazsa olmazları
kaybederek kendisi olmaktan çıkması anlamına geliyor. Entegrasyon
ise özellikle günümüzde Avrupa Birliği'nde yaşayan azınlık
toplumların ve yeni göçmenlerin topluma uyumu ile ilgili olarak
kullanılan bir kavram. Entegrasyon kavramı topluluğun kendi
kültürünü koruyarak içinde yaşadığı toplumla uyum içerisinde
yaşamasını mümkün kılacak şekilde değişmesi anlamına
geliyor.
Sözlüklerde Çingenelere Küfür Etmek Serbest midir? 14/11/2010
Geçtiğimiz
hafta sitemizde yayınlanan bir haberde Çingene toplumu arasında
büyük tepki yaratan bir konu gündeme taşındı. Özel bir
yayınevi tarafından basılan büyük Türkçe sözlükte Çingene
isminin karşılığı olarak "arsız, açgözlü" gibi
ifadelere yeriliyor. Bunun yanı sıra toplumun çeşitli kesimleri
arasında yaygın olan ve Çingenelere dönük ön yargıları
yansıtan deyimlere de sözlükte yer verilmiş. Bunlar arasında bir
tanesi ise aslında günümüz toplumu arasında yaygın olmadığı
halde adeta özellikle ön plana çıkarılmış.
Kentsel Dönüşüm Uyarıları 07/11/2010
Kentsel
dönüşüm konusu uzun bir zamandır ülke ve dünya gündeminde
yerini almış durumda. Sonuç itibarı ile herhangi bir mahallede şu
veya bu koşullarda eski konutların yıkılıp yerlerine yenilerinin
yapılması konusunda karar alma hakkı yetkililere ait. Bizlerin
yurttaşlar olarak görüşlerimizi belirtmek ve varsa eğer
eleştirilerimizi paylaşmak dışında fazla bir şansımız yok.
Diğer taraftan son zamanlarda bize ulaşan bazı bilgiler geçmişte
yapılan yanlış dönüşüm projelerinin çok ciddi toplumsal
felaketlere yol açabileceğini gösteriyor. İş işten geçmeden
derhal tedbir alınması gerekiyor.
Yeni Hayat 31/10/2010
Birkaç
haftadır gündem yazımızda hep aynı meseleyi işliyoruz.
Geleneksel mesleklerimizi kaybettikten sonra insanlarımızın
bulduğu yeni geçim yolları ve bu geçim yollarının zorluklarını
bu köşeden okurlarımızla paylaşmaya çalışıyoruz. Sitemizde
yayınlanan haberler de bu meseleyi tartışmamıza vesile olan son
derece yerinde örnekler veriyorlar bize.
Anıdan Tarihe; Çingene Yolculuğu
Yazarımız
Metin Özbaskıcı yeni bir anı yazısını paylaştı bizlerle.
Ailesinin geçimlerini sağlamak için tütün işçisi olarak
çalıştığı dönemde Metin Bey'in gözlemledikleri son
derece güzel bir dille anlatılıyor bu yazıda. Okumayanlara
şiddetle tavsiye ederiz. Bu yararlı tavsiyeden sonra gelelim sözün
özüne. Acaba bu yazıda anlatılanlar sadece Metin Bey'in hayatı
mıdır? Hiç sanmıyorum. Eğer bu yazı sadece Metin Bey'in
hayatından bahsediyor olsaydı yazıyı okuyan dostlarımız,
kardeşlerimiz büyük bir samimiyetle yazıda kendi hayatlarından
bir parça bulduklarını söyleyebilirler miydi? Yazının özellikle
benzer deneyimleri yaşamış Çingeneleri derinden etkilemesinin en
önemli sebebi Metin Bey'in anlattıklarının aslında hepimizin
hikayesi olmasıdır.
Nereye Gittiniz Ey Trampetçiler 17/10/2010
İz
Edebiyat isimli internet sitesi 14 Mart 2002 tarihinde Ali Işık
imzalı bir yazı* yayınlamış. Konya'nın kökleri ilk çağ
medeniyetlerine kadar uzanan bir adetini anlatıyor bu yazı.
Şivlilik adetini... 40-50 yıl öncesine kadar bütün canlılığı
ile uygulanırmış bu adet. Regaip Kandili'nin birkaç gün
öncesinden başlayarak çocuklar sokaklarda trampet çalarlarmış.
Ellerinde fenerler; trampetleri ve kavalları ile ilgili Konya'nın
sokaklarını inletirmiş çocuklar. Ali Işık'a göre bu adetin
kökeni Frigyalılara, Anadolunun eski uygarlıklarından birine
dayanırmış. Şivlilik adetinin olmazsa olmazı olan Trampeti
kimler yaparmış peki? İşte bu sorunun cevabı bizim yazımızın
konusunu oluşturuyor.
Her Yönüyle Çingene Olmak (2) 03/10/2010
Sitemizde
yayınlanan Judith Okely ropörtajı, Okely'nin internetten
yolladığımız sorulara verdiği yazılı yanıtlardan oluşuyor.
Şüphesiz ki ropörtaj formatındaki bir metinde Okely'nin
düşüncelerini tümüyle anlayabilmek mümkün değil. Bu yüzden
bu yazıyı yazarken, Judith Okely'nin bir saha araştırmasına
dayanarak yazdığı "The Traveller Gypsies"-Göçebe
Çingeneler isimli kitaptan da yararlandık. Amacımız okurlarımıza
genel hatlarıyla Okely'nin bakışını aktarmak ve kendi bakış
açımızdan Judith Okely'nin düşüncelerini değerlendirmek.
Her Yönüyle Çingene Olmak (1) 26/09/2010
Geçtiğimiz
haftalarda iki önemli bilim insanı ile sitemiz için ropörtajlar
yaptık. Kendisiyle görüştüğümüz dilbilimci Yaron Matras aynı
zamanda Manchester Üniversitesi'nde Romanesin farklı lehçelerinden
yapılan derlemelerin online olarak yayınlandığı bir çalışmanın
içerisinde yer alıyor. Matras Romanesin yanı sıra başta Domani
olmak üzere çeşitli Çingene dilleriyle ilgili çok çeşitli
çalışmalara sahip. Judith Okely ise İngiliz Çingeneleri arasında
gerçekleştirdiği uzun saha çalışmaları sonucunda yazdığı
-Göçebe Çingeneler- isimli kitabıyla önemli tartışmalar
yaratmış. 19. yy'dan beri yaygın olarak kabul edilen Hindistan'dan
göç teorisine antropolojik bir bakışla eleştiriler yöneltmiş.
Okely'nin eleştirileri ile birlikte Çingene çalışmaları
alanında yeni bir düşünce ekolü gelişmeye başlamış.
Kurbağanın Taşıdığı Umut 20/09/2010
Artık
yeni bir yazarımız var. Samsunlu dostumuz Metin Bey bizler için
anılarını kaleme alıyor. Metin Bey 1920'lerde Selanik'ten
Türkiye'ye göç etmiş bir Çingene ailesinin çocuğu. Hayatı
zorluklar içinde geçmiş. Onun anıları aynı zamanda milyonlarca
kardeşimizin acılarına ve her şeye rağmen tükenmeyen yaşama
azimlerine tanıklık ediyor. Onun anılarını okudukça, dünyadan
göçen büyüklerimizin hatıralarını kayıt altına alamadığımız
için büyük bir üzüntü duyuyoruz. Ve biliyoruz ki onların
hatıralarını kaybettiğimizde aslında yakın tarihimizi de
kaybetmiş olduk. Yazık ki geçmişte masallarla, deyişlerle,
fıkralarla kuşaktan kuşağa aktarılan nice anı bu geleneklerin
ortadan kaybolması ile birlikte unutuluyor. Belki de tam da bu
sebeple günümüzün Çingene gençleri köklerinden koparılmış
fidanlar gibi her rüzgarla ordan oraya savrulup duruyorlar.
Kavramları Doğru Kullanmak
Sitemizin
yayına başladığı ilk günden itibaren toplumumuzla ilgili bazı
kavramların doğru kullanılmasının önemini vurguluyoruz. Çeşitli
medya kuruluşları toplumumuzla ilgili haberlerin içinde Roman,
Çingene ve hatta Rumen kelimelerini yerli yersiz bir şekilde
kullanıyorlar. Roman ve Çingene kavramları bir şekilde bizlerle
ilişkili olan temel kavramlar olmakla beraber Rumen kelimesinin
toplumumuzla uzaktan yakından ilgisi yok. Rumen, Türkçe'de günümüz
Romanya'sında yaşayan vatandaşlara verilen bir isim. Bu sözcüğün
Çingene kültürü ve kimliği ile hiç bir ilgisi bulunmuyor.
5. Yıl Sorumluluğu
Cingeneyiz.org
gönüllüleri 5 yıldır büyük bir özveriyle çalışıyorlar.
Sonuç ortada. Yola çıkarken ortaya koyduğumuz temel amacımıza
büyük ölçüde yaklaştık. Neydi amacımız? Amacımız,
toplumumuz hakkında ortaya atılan hiçbir gerçekçi temele
dayanmayan önyargıları aşabilmekti. Bizi yeterince tanımayan
kesimlere toplumumuzu gerçekçi bir şekilde anlatabilmekti.
Çingeneler arasında, Çingenelerle Çingene olmayanlar arasında
sağlıklı bir iletişim kanalı yaratarak birbirlerini anlamalarına
katkı sağlamaktı. Tek tek insanlarımızın özgüvenini yerine
getirerek önyargılardan kaynaklanan yanlış davranışlara karşı
kendilerini savunabilmelerini sağlamaktı.
Avrupa ve Çingeneler / 3
Avrupa
genelinde yükselen Çingene düşmanlığının nedenlerini ortaya
koyduk. Balkanlar ve Batı Avrupa'da bu hastalıklı ruh halini
tetikleyen çeşitli faktörleri dile getirdik. En acil ve öncelikli
çözüm önerisi olaraksa ekonomik nedenler ve ırkçı terör
baskısı nedeniyle Balkanlar'dan Batı Avrupa'ya yönelen kitlesel
göçün bizzat Roman Çingeneleri tarafından engellenmesi
gerekliliğinin altını çizdik. Zira yüzlerce yıldır Balkanların
bir parçası haline gelmiş ve bu coğrafyayla her anlamda
bütünleşmiş durumda olan kardeşlerimizin ırkçı terör ve
ekonomik problemlerle mücadele etmelerinin Balkan coğrafyasında
kalmakta ısrar etmeleri durumunda çok daha kolay olacağına
inanıyoruz. Aksi halde Batı Avrupa'da tutunamayan kardeşlerimizi
bekleyen kader ne yazık ki leş kargaları gibi fırsat kollayan suç
örgütlerinin elinde maşa olmaktan başkası değil.
Avrupa ve Çingeneler / 2
Geçtiğimiz
haftaki gündem yazımızda Avrupa'da yükselen Çingene
düşmanlığının Balkanlar ve Batı Avrupa'da farklı nedenlerle
ortaya çıktığını vurgulamıştık. Bu arada sitemizde ve
çeşitli basın kuruluşlarında çıkan Nicolas Sarkozy'nin Balkan
ülkelerinden gelen Roman Çingenelerinin yaşadığı yerleşim
bölgelerini dağıtma kararına ilişkin haberler Batı Avrupa'da
Çingene düşmanlığının yükselişine ilişkin yaptığımız
değerlendirmenin doğruluğunu ortaya koyuyor.
***
Bugunün
Avrupa'sı 1950'lerin, 1960'ların Avrupası değil... O yıllarda
Avrupa ülkelerinde emek sıkıntısı yaşanıyordu. Savaş sonrası
dönemde yeniden ülkelerini imar etmeye çalışan Batı Avrupa
ülkelerinin işçiye ihtiyacı vardı. Nitekim bu yıllarda Türkiye
dahil pek çok ülkeden Almanya, Avusturya, Fransa gibi çeşitli
Batı Avrupa ülkelerine giden insanlar gittikleri ülkenin iş
gücüne dahil oldular. Fabrikalarda çalıştılar, şu veya bu
şekilde gittikleri ülkelerle uyum sağladılar. Kimi göçmenler
tümüyle kendi kültürlerini yitirerek gittikleri ülkelerin bir
parçası haline geldiler. Kimi göçmenlerse uyum sürecinde kendi
kültürlerini kısmen de olsa korumayı başardılar. Pek çok
sorunlar yaşanmış olsa da iyi kötü bir bütünleşmenin mümkün
olmasının temel sebebi sözkonusu dönemde Avrupa'nın ekonomisi
için taze kan anlamına gelecek bir işçi göçüne ihtiyaç
duymasıydı.
Bugün
durum tamamen farklı... Batı Avrupa'nın her yerinde göçmen
işçiler artık çok ciddi bir nüfus kitlesi oluşturuyorlar.
Neredeyse tüm Batı Avrupa ülkelerinde işsizlik oranları
yüksek... Nitekim 2007 yılında Fransız hükümeti tarafıdan
alınan bir kararla Bulgaristan ve Romanya'dan gelen Roman
Çingenelerinin Fransız iş gücüne katılmasına izin
verilmemiş... Ülkedeki ekonomik dengeyi korumak amacıyla alınan
bu kararın sonucunda Fransa'ya yerleşen kardeşlerimiz harap
mahallelerde hayatta kalma mücadelesi içerisine girmişler. Yasal
çalışma imkanlarının ortadan kaldırıldığı koşullarda
açlıkla mücadele eden kardeşlerimizin karşısına her yerde
olduğu gibi Fransa'nın teneke mahallerinde de insanlarımızı maşa
olarak kullanmaya çalışan suç örgütlerinin çıktığını
tahmin etmek zor değil...
Nicolas
Sarkozy Çingene yerleşimlerinin dağıtılması ile ilgili kararı
açıklarken ne yazık ki son derece talihsiz ifadeler kullanıyor...
Sarkozy'e göre kardeşlerimizin yaşadığı bu çadır kamplar
"kaçakçılık, uyuşturucu, fuhuş ve dilencilik"
suçlarına kaynaklık yapıyormuş. Bir toplumun genelini bağlayacak
tarzda ifadelerle bu şekilde bir değerlendirme yapmak bir devlet
başkanına hiç yakışmıyor. Sarkozy o kamplarda öte beri satarak
geçinmeye çalışan, yasal çalışma haklarının engellenmesine
rağmen suçtan uzak durma gayreti içerisindeki insanların
haklarını yemiş olmuyor mu bu sözlerle? Ayrıca eğri oturup
doğru konuşalım! Avrupa Birliği projesinin temelinin yurttaşlar
için serbest dolaşma hakkı olmasına rağmen Fransa'ya gelen AB
vatandaşlarının Fransız işgücüne dahil olmasını yasaklayarak
onların yasal çalışma imkanlarını ortadan kaldıran zihniyet
suç örgütlerinin bu çadır yerleşimlerinde taban bulmasına
imkan sağlamış olmuyor mu? Perde arkasındaki derin mafya
organizasyonlarını görmezken maşa olarak kullanılan aç
insanları hedef tahtasına oturtmak bir devlet başkanına yakışıyor
mu?
Evet,
Sarkozy'i eleştirmek kolay... Zira yapılan bir yanlış var ortada,
kullanılan ahlakdışı sözler var. Buna karşılık şu aşamada
Sarkozy'e kızmak Roman Çingenelerine hiçbir şey kazandırmayacak.
Onu bu noktaya sürükleyen şartları anlamak zorundayız. Siyaset
yorumcularına göre Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki ırkçı
parti yükselişte. Sarkozy şu anda ırkçı partinin lideriyle
çekişme halinde. Irkçıların söylemlerini kullanarak, onların
en önemli silahları olan yabancı düşmanlığı kozunu ellerinden
alarak ırkçı partinin yükselişinin önüne geçmek istiyor.
Kendi partisinin oy kaybetmesinin önüne geçmek için kullandığı
bu strateji belki Sarkozy'e yarayacak. Buna karşılık Çingene
düşmanlığı ve ırkçı söylemlerin bu kadar popüler hale
gelmesinin kardeşlerimiz için hiç de hayırlı olmayacağı kesin.
***
Batı
Avrupa'da Çingene düşmanlığı tabandan geliyor. Balkan
ülkelerinin Avrupa Birliği'ne girmesi ile birlikte ırkçı terör
ve ekonomik şartlar nedeniyle Batı Avrupa ülkelerine giden Roman
Çingeneleri ne yazık ki bu ülkelerin iş gücüne dahil
olamıyorlar. Yasal çalışma imkanlarının kısıtlı olması suç
örgütlerinin insanlarımızın arasına sızmasına imkan veriyor.
Genel olarak Avrupa'yı saran ekonomik kriz koşullarında insanların
bir günah keçisine ihtiyacı var. Bu günah keçisi öncelikle en
zayıf grup olan Balkanlardan gelen Roman Çingeneleri... Bunun
arkasından ise tüm göçmen gruplar günah keçisi olarak
görülebilir.
Taş
yerinde ağırdır... Balkanlarda yüzlerce yıldır yaşayan Roman
Çingeneleri eğer geleceklerini Batı Avrupa'da kurmaya kalkarlarsa
işleri çok zor... Zira mevcut koşullar bu ülkerde sağlıklı bir
bütünleşmeye imkan vermiyor. Eğer Berlusconi ya da Sarkozy gibi
Çingene düşmanı söylemleri kullanan liderlerin Batı Avrupa'da
yaygınlaşmasının önüne geçmek istiyorsak mutlaka göç
sürecinin önüne geçmeliyiz. Balkanlardaki ırkçı terör Roman
Çingenelerini korkutup yüzlerce yıldır yaşadıkları Balkan
coğrafyasından dağıtmak istiyor. Buna karşı durulmalı, ırkçı
terörün şantajlarının önüne geçilmelidir. Roman
Çingenelerinin hem ırkçı terörü hem de ekonomik sorunları
aşabilecekleri en uygun coğrafya Balkanlardır. Batı Avrupa'da bu
sorunların üstesinden gelmek mümkün olmadığı gibi hükümetlerin
giderek Çingene düşmanı söylemleri benimsemesi ile beraber çok
tehlikeli bir ortam doğabilecektir.
Batı
Avrupa'da Çingene düşmanlığı büyük ölçüde yakın dönemde
bu bölgeye gelen Roman Çingenelerine karşı gösterilen tepkiden
kaynaklanmakla beraber ırkçı tepkiler bundan ibaret değildir.
Pavee, Yeniche, Kommodiante, Quinquis, Sinti vs gibi çok uzun
zamandır beri Batı Avrupa'da bulunan Çingene grupları da orta
vadede Çingene düşmanlığının hedefi haline gelebilir. Geçmişte
işçi ihtiyacı nedeniyle hoşgörülen Almanya'daki Türkler gibi
artık kökleşmiş göçmenler ise günümüzde daha fazla göze
batmaktadır. Fransa'da banliyölerde yaşanan olaylarla ilgili
anılar tazedir. Dazlak gruplarının Solingen'de yaptıkları
katliamları unutmadık. Bu olaylar ciddi olmakla beraber Batı
Avrupa'da yaşayan farklı etnik gruplardan göçmenlerin bu yaşanan
sürecin karşısında durabilmesi mümkündür. Zira bu gruplar
yaşadıkları topraklarla köklü bağlar kurmuşlar ve şu ya da bu
biçimde Batı Avrupa'nın bir parçası olmuşlardır.
***
Bu
yazı dizisinde Batı Avrupa ve Balkanlarda yaşayan Çingenelerin
yükselen Çingene düşmanlığına karşı farklı stratejiler
izlemesi gerektiğini ortaya koydum. Balkanlarda büyük bir nüfus
yoğunluğuna sahip olan ve kültürel olarak çok benzer özellikler
taşıyan Roman Çingenelerinin nüfus hareketliliği sorunun
odağında yer almaktadır. Irkçı terörün, açlığın,
işsizliğin yerinden ettiği kardeşlerimiz ne yazık ki Batı
Avrupa'da umduklarını bulamıyorlar. Aksine onları kullanan suç
örgütlerinin elinde ırkçıların yaratmak istediği "Avrupa
çapındaki Çingene tehdidi" imajının oluşturulmasına katkı
sağlıyorlar. Ne olursa olsun Roman Çingenelerinin Balkanlardan
dağılması süreci durdurulmalıdır. Roman Çingeneleri geleneksel
olarak yaşadıkları coğrafyada hayatlarını sürdürmeye devam
etmelidir.
Bu
nasıl mümkün olabilir? Temel sorun şudur ki Roman Çingeneleri
yaşadıkları her coğrafyada darmadağın vaziyettedir. Bunca
yıllık çalışmalar ve Avrupa Birliği'nin ayırdığı çok ciddi
maddi kaynağa rağmen sağlıklı bir sivil toplum yapılanması
oluşturulamamıştır. Hiç kimse darılmasın, gücenmesin! Bu
iddia ile yola çıkan kuruluşlarının Roman Çingeneleri üzerinde
hiçbir etkisi yoktur ve kanaat önderi olarak kabul
edilmemektedirler. Mevcut Roman sivil toplum yapısı bırakınız
Batı Avrupa'ya kontrolsüz göçü engellemeyi, yaşanılan
mahallelerdeki en basit sorunları dahi çözme yeteneğinden
yoksundur.
Durumu
net bir biçimde ortaya koymalı ve sorunların çözümü için
aklımızı kullanmaya başlamalıyız. Aksi halde bizi çok zor
günler bekliyor...
***
Hepinize
güzel bir hafta diliyorum. Neşeniz bol keyfiniz gıcır olsun.
Avrupa ve Çingeneler
Gün
geçtikçe Çingene düşmanlığı denilen ölümcül virüs
Avrupa'nın farklı bölgelerine yayılıyor... 1990'larda
Balkanlarda büyük bir yaygınlık kazanan bu ırkçı hastalık
günümüzde yavaş yavaş Batı Avrupa'ya doğru ilerliyor. Bizleri
kendi toplumsal yapıları, yaşam tarzları için bir tehdit olarak
algılayan insanların sayısı arttıkça onların oyları ile
işbaşına gelen hükümetlerin de tavırları değişmeye başlıyor.
İtalya ve Fransa'da hükümetlerin oralara yerleşen kardeşlerimize
dönük giderek sertleşen tavırları tam olarak bundan
kaynaklanıyor. Balkanlarda ise 1990'lardan farklı olarak ırkçı
karakter taşıyan münferit toplumsal hareketlerin yerini bilinçli
bir şekilde çalışan ırkçı terör grupları almış durumda...
Sorun
nettir. Farklı coğrafyalarda gördüğümüz Çingene düşmanlığı
giderek benzer söylemlerle yaygınlaşıyor. Buna karşılık farklı
coğrafyalarda gelişen Çingene düşmanlığı hastalığının
nedenleri aynı değildir. Batı Avrupa'da bize dönük ortaya çıkan
tepkilerin nedenleri ile Balkan coğrafyasında gelişen ırkçı
terörün nedenleri oldukça farklıdır. Bu yazıda farklılığı
ortaya koymak ve kendi çözüm önerilerimizi geliştirmek
istiyoruz.
***
1990'lar
sonrasında pek çok Balkan ülkesinde önemli toplumsal değişimler
yaşandı. Doğu Bloku'nun çöküşü sonrasında liberal ekonomiye
geçiş sürecinin sancıları Balkan halklarında derin sarsıntılar
meydana getirdi. Bir anda yaygınlaşan kitlesel işsizlik ve genel
olarak ekonomik sıkıntıların neticesinde geçmişte gözönüne
çıkmayan kimi farklılıklar kısa zamanda çatışma nedeni oldu.
Yugoslavya ve Kosova örneklerinde gördüğümüz türden derin
etnik çatışmalar meydana geldi. Yaşanılan acıların sorumlusu
olarak farklı etnik gruplara mensup insanlar birbirlerini
suçladılar... Kanlı çatışmalar çoğunlukla ancak uluslararası
barış güçlerinin müdahalesi ile durdurulabildi. Buna karşılık
farklı etnik gruplara mensup toplumlar arasındaki nefretin ortadan
kaldırılabildiğini söylemek maalesef mümkün değil.
Çingeneler
bu süreçte tüm diğer etnik grupların hedefi olarak görüldü.
Geçmişten gelen düşmanlıklar bu süreçte yeniden alevlendi.
Çeşitli balkan ülkelerinde küçük bir sürtüşme üzerine
Çingene mahalleleri basıldı. Büyük kalabalıklar mahalleleri
yağmaladılar, evler yakıldı. Hayatını kaybeden insanlarımız
oldu. Bu olayların çıkmasına gerekçe olarak ortaya atılan
sebepler çoğu zaman incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerdir.
Geçmişte bırakın bu boyutta olayları çocuk kavgasına bile
neden olmayacak gerekçeler, tüm etnik grupların yaşanılan dram
için birbirlerini suçlamaya meyilli olduğu kaos ortamında korkunç
katliam girişimlerinin nedeni oldu.
Kısa
zamanda Balkanlardaki bu atmosfer ırkçı bir siyasal eğilime sahip
grupların ortaya çıkıp güçlenmesine neden oldu. 2000'lerde bu
gruplar silahlı milisler halinde örgütlendiler ve günümüzde
Balkanları kasıp kavuran ırkçı terör eylemleri başlamış
oldu. Kimi zaman yerel otoritelerin desteğiyle güçlenerek daha da
saldırganlaşan ırkçı terör grupları Çingeneler üzerinde
temel amacı yıldırma olan bir terör stratejisi izlemeye
başladılar.
Duvarlara
"Çingeneler Hindistan'a" sloganları yazıldı. En azından
yüzlerce yıldır Avrupa'da yaşayan Roman Çingenelerinin en eski
atalarının arasında Hindistan Çingenelerinin olmasını bahane
eden ırkçı gruplar; Roman Çingenelerinin Avrupa uygarlığının
dışından gelen yabancılar olduğu izlenimini uyandırmaya
çalıştılar. Kimi Roman aydınlarının kendilerine geleneksel
Roman kültürünü terk ederek "Hintlileşme", Hint
isimleri alma gibi bir strateji belirlemesi ise ırkçıların işini
kolaylaştırdı. Oysaki Roman Çingenelerinin dili olan Romanes
Hindistan'ın hiçbir bölgesinde konuşulmadığı gibi esas olarak
bir Avrupa diliydi... Tartışmasız bir biçimde Avrupa'da ortaya
çıkmış ve bağımsız bir dil olarak Roman Çingeneleri
tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Aynı şekilde Roman
Çingenelerinin kültürü dikkatli bir şekilde incelendiğinde esas
olarak Balkan coğrafyasının renklerini yansıttığı apaçık bir
gerçekti... Bu gerçeklerin ırkçıların neden işine gelmediğini
çok iyi anlayabiliyoruz.
Irkçı
terörün Balkanlarda izlediği strateji, Çingeneleri korkutmak,
sindirmek ve yıldırmaktır. Çingene toplumunu Balkan halklarının
gözünde giderek daha fazla yabancılaştırmak ve Roman
Çingenelerinin Avrupa'nın yerli halklarından olduğu gerçeğini
sorgulanır hale getirmektir... Henüz bu stratejinin sonuç
aşamasında ne olduğunu bilmiyoruz. Ama şurası kesin; ırkçılar
Roman Çingenelerinin artan nüfusundan, giderek daha fazla eğitimli
Romanın toplumda kendilerine saygın bir yer edinmesinden
rahatsızdırlar. Irkçı terör bu süreci tersine çevirmenin ve
eğer güçleri yeterse bir şekilde Roman Çingenelerini Balkan
coğrafyasında dar bir bölgeye sıkıştırmanın ya da tümüyle
tasfiye etmenin aracı olarak düşünülmektedir.
***
Batı
Avrupa'da yaygınlaşan Çingene düşmanlığının sebepleri ise
tümüyle farklıdır. Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne
katılması sonucunda bu ülkelerin yurttaşları için serbest
dolaşım hakkı gündeme gelmiştir. Geçim imkanı olmayan, işsiz
Balkanlılar akın akın Batı Avrupa'nın kaynakları daha fazla
olan ülkelerine gitmeye başlamışlardır. Bu süreçte işsizlik
sigortası gibi sosyal imkanların varlığı bile Batı Avrupa
ülkelerinin bir cazibe merkezi olarak görülmesine neden
olmaktadır. Batı Avrupa'ya yerleşen Balkanlıların önemli bir
bölümünü doğal olarak Balkanların en büyük işsiz kitlesini
oluşturan Roman Çingeneleri oluşturmaktadır.
Günümüzde
Batı Avrupa'da yükselen Çingene düşmanlığı özü itibarı bu
yeni göçmenleri hedef alıyor. Neden? Birincisi büyük
kalabalıklar halinde yabancı bir ülkeye yerleşen tüm göçmenler
yerliler nezdinde her dönem tepki yaratmıştır. Çingeneler göçebe
zanaatçı topluluklar olarak Orta Çağ'da dahi Avrupa'nın farklı
bölgeleri arasında hareket halinde olmuşlardı. Buna karşılık
bu göçlerin bir kuralı vardı. Kendi içlerinde bir disipline
sahip olan Çingene gruplar öncelikle gittikleri bölgelerin yerel
otoritelerine belli bazı belgeler sunarak onlardan izin alır ve
belli bir süre gittikleri yerde yaşamlarını sürdürürlerdi.
Yine de o dönemki nüfus hareketlilikleri dahi yerlilerden tepki
görmüş ve sorunlar yaşanmıştır. Günümüzde Çingene
toplulukları geçmişte olduğu gibi disiplinli bir şekilde göç
etmelerini sağlayabilecek toplumsal bağlarını kaybetmişlerdir.
Tek tek aileler Batı Avrupa ülkelerine yerleşmekte ve çoğunlukla
burada iş bulamadıkları için suç organizasyonlarının eline
düşebilmektedirler.
Batı
Avrupa'daki tek Çingene grubu Balkanlardan yakın zamanda gelen
Romanlar değildir. Geçmişte de Roman Çingeneleri Batı Avrupa
ülkelerine gelmişlerdir ve bunların önemli bir bölümü yerli
kültüre uyum sağlayarak Batı Avrupa Çingeneleri olmuşlardır.
Sintiler ve İngiltere'de Romanickal konuşan Çingene grupları buna
örnek gösterilerilebilir. Ayrıca Roman Çingeneleri dışında
başka Çingene grupları da Batı Avrupa'da varlıklarını
sürdürmektedirler. Almanya'da ve Fransa'da Yenicheler, Avusturya'da
Karnerler, İrlandalı Kalaycılar, İspanya'da Quinquislar ilk akla
gelen Batı Avrupa'lı Çingene gruplarındandır. Yerleşim
tarihleri çok daha eskiye uzanan, Batı Avrupa ile kültürel ve
ekonomik olarak bütünleşmiş bu gruplar Batı Avrupa'nın bir
parçası haline gelmişlerdir. Buna bağlı olarak Avrupa'lı Gaco
toplumları ile ilişkileri çok iyi olmamakla beraber yakın zamanda
Balkanlardan gelen Romanlarla kıyaslandığında hiç de kötü
değildir.
Günümüzde
Balkan Romanlarının Batı Avrupa'da hedef haline gelmesinin ve
hükümetlerin yükselen tepkiye uyarak anti-Çingene yasalar çıkarma
eğilimine girmelerinin nedeni yakın zamanda Balkanlardan gelen
Romanların ve geçimini Batı Avrupa'da kazanma umudu ile buraya
gelen diğer toplulukların artık Batı Avrupa'nın ekonomik yapısı
tarafından hazmedilememesidir. Genel bir ekonomik kriz vardır.
Bırakın yabancı göçmenleri yerliler için bile yeterli iş
yoktur. Haliyle yabancı göçmenler giderek daha fazla tepki ile
karşılanmakta, işsiz göçmenlerin suç örgütlerinin eline
düşmesi ise bu süreci tetiklemektedir.
***
Şu
anda ortada 2 ayrı tablo var. Balkanlar ve Batı Avrupa'da farklı
sebeplerden kaynaklanan bir Çingene düşmanlığı yükselmektedir.
Bu koşullarda alınacak bir dizi önlem ile sorunun
hafifletilebileceğine ve ırkçı terörün amacına ulaşmasının
önüne geçilebileceğine inanıyoruz.
1-Balkanlarda
Roman Çingeneleri ırkçılar tarafından Balkan coğrafyasına ait
olmayan bir grup olarak sunulmaktadır. Bunun için de Romanların
Hindistan'dan göç ettiğine ilişkin teori bir dayanak olarak
kullanılmaktadır. Kimi Roman aydınlarının kendilerini bir Avrupa
halkı olarak değil Hindistan diyasporası olarak sunmaya meyilli
olmaları ırkçılara malzeme vermektedir. Birincisi unutulmamalıdır
ki Avrupa'da yaşayan tüm halkların en eski ataları bir yerlerden
gelmiştir. Kimsenin soyu ile sopu ile uğraşılmazken Roman
Çingenelerinin 1000 yıl önceki atalarının nerede yaşadığının
sorgulanması manidardır. Neticede Romanes bir Avrupa dilidir, çünkü
Avrupa'da ortaya çıkmıştır. Esas olarak Avrupa coğrafyasında
konuşulmaktadır ve Hindistan'da Romanes konuşan kimse yoktur.
Roman
Çingeneleri ırkçı tezlere karşı Avrupalı kimliklerini; Balkan
coğrafyasının ve Avrupa medeniyetinin bir unsuru olduklarını
mümkün olduğu kadar güçlü bir biçimde ortaya koymalıdırlar.
Irkçı terör Roman topluluklarını Avrupa'dan uzaklaştırmak için
en kanlı saldırıları gerçekleştirse dahi hiçbir biçimde
atalarımızın yüzlerce yıldır yaşadıkları bu topraklardan
uzaklaşmak gibi gelecek kuşaklar için felaket demek olacak olan
bir düşünceye prim verilmemelidir.
2-Balkanlarda
yükselen Çingene düşmanlığı artık toplumsal bir tepkinin
ötesine geçmiştir. Silahlı milis grupları yönlendiren terörist
beyinler tarafından organize edilmekte, belli bir strateji
doğrultusunda uygulanmaktadır. Bu stratejiye karşı Balkan
Çingeneleri derhal bir karşı strateji ortaya koymalıdır. Nasıl
ki ırkçılar Balkan halklarını Roman Çingenelerine karşı
nefret duygusu ile kışkırtmakta ise Çingenelerde Balkan
halklarının gönlünü kazanacak yolları araştırmalıdır.
Çingeneler yaşadıkları ülkelerdeki komşuları ile daha güçlü
bir biçimde bütünleşmeli, yerel değerleri benimsemeli ama bir
yandan da kendi toplumsal yapılarını muhafaza etmelidirler.
3-Irkçı
terörün amaç ve icraatlarından dünyanın dört bir yanındaki
tüm duyarlı kesimler ve dünya Çingeneleri haberdar edilmelidir.
En önemlisi ırkçı terörün Roman Çingenelerini Balkanlarda
yabancılaştırmak stratejisi açığa çıkarılmalı, bu
stratejiye alet olan Roman aydınları içinde bulundukları
yanlıştan dönmelidirler.
4-Roman
Çingeneleri geleceklerini Balkan coğrafyasında kurmak için çaba
harcamalıdırlar. Sorunlar büyüktür. Derindir. Buna karşılık
Batı Avrupa'ya göç daha büyük düşmanlıklar yaratmaktan ve suç
organizasyonlarının enternasyonel maşası haline gelmekten başka
bir işe yaramayacaktır. Geçmişteki kabile organizasyonlarının
yerine geçecek bir sivil toplum mekanizması kurulmalı ve bu
mekanizma her halükarda Batı Avrupa'ya göçü engellemelidir. Aksi
halde ortaya çıkacak reaksiyonlar hem Balkanlarda hem de Batı
Avrupa'da ırkçı terörün giderek daha büyük toplulukların
gözünde meşru hale gelmesine neden olacaktır.
5-Balkanlardaki
Roman Çingenelerinin istihdam ve barınma sorunlarının çözümü
için esnek, yaratıcı ve düşük maliyetli çözümler
araştırılmalı ve gerekirse Avrupa Birliği'nin kaynaklarından bu
amaçla istifade edilmelidir. Geçmişte ırkçı terör eylemleri ve
ekonomik nedenlerden dolayı Batı Avrupa'ya giden Roman
Çingenelerinin en kısa zamanda eski ülkelerine geri dönmeleri
için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
6-Batı
Avrupa'daki yerli Çingene grupları şu an için kendilerini
doğrudan hedefleyen bir Çingene düşmanlığı dalgası
bulunmamasına rağmen dikkatli davranmalıdırlar. Ekonomik krizin
derinleşmesi ile birlikte böyle sorunlar ortaya çıkabilir.
Şimdiden tebbir alınmalı ve gelecek için stratejiler
belirlenmelidir.
***
Hepinize
şen bir hafta diliyorum, neşenil bol keyfiniz gıcır olsun.
Engin Ardıç Bizden Ne İster?
22
Temmuz 2010 tarihli Sabah gazetesinde Engin Ardıç beyefendinin bir
yazısı yayınlandı. Kendisini daha çok geçmişte yaptığı
televizyon yorumlarından tanıyoruz. Sivri dilli bir insan, dönem
dönem yorumlarında, köşe yazılarında kendine hedef aldığı
insanlarla girdiği polemiklerle adından söz ettiriyor... Diyecek
bir lafımız yok. Onun yazarlık kariyerini hangi yöntemlerle
oluşturduğu bizi ilgilendirmez. Ne var ki bu sefer Engin Bey
kendisine hedef olarak Çingeneleri seçti. Haliyle artık Engin
Bey'in üslübu bizim de ilgi alanımıza giriyor.
Engin
Ardıç son yazısında alaycı bir dille ve yazının herhangi bir
hukuki kovuşturmaya uğramaması için kullandığı üstü kapalı
ifadelerle tüm Çingenelere ve özellikle Roman kadınlarına ağır
hakaretler ediyor... Yazının önemli bir bölümünde Çingeneler
hakkında genel geçer ön yargıları tekrarlıyor. Ama buralarda
aşağılama daha üstü kapalı. Konuya yeteri kadar hakim
değilseniz gözünüzden kaçabilir bu satırlardaki alaycı
ifadeler. Ama yazının sonunda öyle bir ifade kullanıyor ki Ardıç
yazıyı yazarken sahip olduğu amaç apaçık ortaya çıkıyor.
Engin
Ardıç'ın yazısının sonundaki ifadeler aynen şöyle: "Köstence'de
"aşırı esmer" bir kızla tanışmıştım, adı da
Güllü... Türkçe de biliyor ya, konuşmaya kalktık... Yekten "abe
veresin beş dolarcık, ...... beni bir kerecik" dedi. Yüzüm
kıpkırmızı olmuştu. O zamanlar toydum, onları tanımıyordum.
Hayatı da tanımıyordum." Engin Ardıç beyefendi
Köstence'de böyle bir kızla karşılaştı mı bilmiyorum. Kızın
Çingene olup olmamasının ya da Engin Ardıç'a böyle bir teklif
yapıp yapmamasının da bir önemi yok. Hatta böyle bir olayın
Engin Bey'in fantazi dünyasının bir parçası olma ihtimalini de
şimdilik kafaya takmayalım. Asıl önemli olan Çingeneleri
anlatan, genelleyici ifadelerle dolu bir yazının sonunda bu olayın
yüzbinlerce okurun gözüne sokarcasına eklenmiş olması.
Olay
yorumsuz verilse belki daha az dikkat çekerdi, daha az sıkardı
canımızı. Ne yazıkki Engin Beyefendi üstüne bir de yorum
yapıyor. Kendisine yapılan sözde teklif karşısında yüzünün
kızardığını çünkü o zamanlar toy olduğunu belirtiyor. Yüzü
kızarmış, çünkü o zamanlar "onları", yani bizi,
Çingeneleri tanımıyormuş. Ne demek bu laf? Zamanla bizi tanıdıkça
öğrenmiş ki böylesine bir teklifin bir Çingene kızından
gelmesinde şaşıracak bir şey yokmuş. Allah aşkına dostlar
söyleyin; bir ulusal gazetedeki köşesinde yazdığı, Çingeneler
hakkında genelleyici ifadeler bulunan bir yazıyı bu çirkin
sözlerle sonlandırmak tüm Çingene kadınlarına fuhuş isnadı
yapmaktan başka nedir? Bir toplumun tüm bireylerinin alınacağını
bile bile bu sözleri kullanmaktan hiç çekinmemek, milyonlarca
insanın şerefini, onurunu hiç saymaktan başka nedir?
Engin
Ardıç'ı kınıyoruz... Ama özür dilemesini beklemiyoruz. Zira
böylesi ifadeler kullanmaktan hiç çekinmeyen bir insanın özrünün
samimiyetine inanmıyoruz. Lakin Sabah gibi yıllara dayanan bir
deneyime sahip, büyük bir yayın kuruluşunun ifade özgürlüğünün
sınırlarını fazlasıyla zorlayan böyle bir yazıya yer vermesini
içimize sindiremiyoruz. Beklentimiz gazete yönetiminin bu konuda en
kısa zamanda harekete geçmesidir. İnanıyoruz ki Çingenelere
karşı hiçbir özel düşmanlığı olmayan bir basın kuruluşunun
sayfalarında böylesi bir yazıya yer verilmiş olmasının tek
nedeni yazının gözden kaçmış olmasıdır. Yine inanıyoruz ki
gazete yönetimi hatasının farkına varır varmaz harekete geçecek
ve kendisine yakışanı yapacaktır...
***
Engin
Ardıç'ın yazısı bir dönüm noktasıdır. Ulusal basında,
alenen toplumumuz aşağılanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit
yurttaşları olan Çingeneler hakkında kamuya açık bir alanda bu
sözlerin sarf edilmesi herhalde toplumu köken farklılığı
temelinde kin, nefret ve düşmanlığa sevk etmek suçunu
oluşturuyor. Yazıda genelleyici bir dil kullanıldığı için tüm
Çingeneler bir şekilde hakarete uğramış ve bu durum nedeniyle
mağdur olmuştur. Milyonlarca insanın canı yanmıştır ve önemli
bir bölümü hakkını aramak için hukuk yollarını sonuna kadar
zorlayacaklardır. İnanıyoruz ki bu süreçte Çingeneleri temsil
etme iddiasındaki dernek, federasyon ve birlikler de ellerinden
geleni yaparak hem kamuoyu baskısı oluşturacaklar hem de hukuki
yolları araştırarak yaşanan çirkinliğin telafisi için
uğraşacaklardır. Aksi halde, böylesi bir durumda elinden geleni
yapmayan, imkanları çerçevesinde kanuni haklarını kullanmayan
kişi ve kuruluşların Çingeneleri temsil etmek noktasında hiçbir
iddiası olamaz.
Ne
olursa olsun durum vahimdir... Daha da vahim olansa her fırsatta
Çingeneleri çok sevdiğini söyleyenlerin, Çingenelerin
şirinliğinden neşesinden bahsedenlerin ve hatta kariyerlerini
Çingeneler üzerine kuranların sessizliğidir... Milyonlarca insan
kamuoyu önünde hakarete uğramış ve küçük düşürülmüştür.
Buna karşılık durumdan haberdar olmalarına rağmen kılını
kıpırdatmayan "dostları" gördükçe içimiz acıyor.
Hatta Engin Ardıç'ın yazısını olağan karşılayanlar dahi
var... Bizim annelerimiz, kardeşlerimiz, karılarımız;
toplumumuzun medari iftiharı olan kadınlarımız alenen fuhuş
isnadına maruz kalıyor ve onlar için bu yazı olağan... Belki de
Engin Ardıç sadece fazla dürüst, başkalarının kafasındaki
önyargıları hiç saklamadan, kıvırmadan açıkça dile
getiriverdi... Kimbilir!
***
Sayın
Engin Beyefendi
Muhtemelen
yazınızı yazarken Çingenelerin bu yazıyı okuyacağı aklınızdan
geçmiyordu... Ne de olsa sizin bildiğiniz Çingeneler için gazete
okumak fazla lüks kalıyor. Ne de olsa biz "hizaya sokulamayan"
"Roman diasporasıyız" sizin için... Sizi üzdüğümü
biliyorum ama, maalesef gerçek böyle değil. Dün de bugün de
hayatın her alanında varız biz. Siyasette, üniversitede,
akademide, basında... Kimliğimizi özellikle vurgulama ihtiyacı
hissetmedik. Kendimizi tüm diğer yurttaşlarla eşit Türk
vatandaşları olarak kabul ederek yaşadık. Ama bu demek değildir
ki bize yapılan hakaretleri, iftiraları görmedik, görmüyoruz...
Hayır, farkındayız; biliyoruz. Nitekim sizin yazınızdaki
ifadeler yüzünden onuru kırılan Çingeneler de durumun farkında
ve bunlara karşı kanuni haklarını sonuna kadar kullanacaklar...
Sizden özür beklemiyoruz, dilemeyeceğinizin de farkındayız. Bu
satırları sadece bizi tanımanız için yazıyorum. Bilin ki
Çingeneler bildiğiniz gibi değil...
Engin
Ardıç Beyefendi Sizi kınıyorum... Sizi milyonlarca insanın
onuruyla, şerefiyle oynamanın utancı ile birlikte vicdanınızla
baş başa bırakıyorum... Sizi Allah'a havale ediyorum...
Olayların Dili
Olaylar
aslında konuşurlar. Arka arkaya gelen, birbirleriyle öyle ya da
böyle ilişkili olaylar hakkında düşünenler, yaşananların
anlamını sorgulayanlar olayların dilini konuşmayı bilirler.
Ancak bu dili bilenler mevcut durumun ne yönde değişebileceği
hakkında gerçekçi bir değerlendirmeye sahip olabilirler. Kritik
zamanlarda yaşıyoruz. Geçmiş bugüne, bugün ise geleceğe daha
önce görülmemiş bir hızla bağlanıyor. Böylesi bir zamanda
olayların dilinden anlamak çok önemli. Aksi halde olaylar
üstünüzden geçer; sizse akıp giden zamanın arkasından
bakakalırsınız.
Elimizde
3 olay var. Olay 1: Selendi. Geçtiğimiz Ocak ayında Selendi'de
istenmeyen olaylar yaşandı. Bir grup provakatör akla aykırı
sloganlarla bazı yurttaşları bölgede yaşayan Çingenelere karşı
kışkırtma girişiminde bulundular. "Çingeneler cami bastı,
Allah'a, Peygamber'e küfretti" gibi akıl almaz iddialar
fısıltı gazetesi tarafından yaygınlaştırılınca sağduyu
geçici olarak ortadan kayboldu. Bunun sonucunda kardeşlerimiz
yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Yetkililerin yardımları
sayesinde yaşananlar sonucunda ortaya çıkan acılar kısmen de
olsa hafifletilebildi. Olay 2: Malkara. Çevresinde sağlıklı
olmayan davranışları ile tanınan bir şahıs Malkara halkının
çok sevdiği yaşlı bir çifti öldürdüğü iddiası ile
tutuklandı. Bunun üzerine yine devreye giren bir grup provakatör
olayın zanlısının Romanların yoğunlukta olduğu Gazibey
Mahallesi'nde yaşamasını bahane ederek hayatını kaybeden çiftin
yakınlarını Çingenelere karşı kışkırtmak istedi. İlginç
bir biçimde Selendi'de atılanlarla benzer sloganlar atılıyordu
Malkara'da da. "Allahsız milletsiz, bayraksız millet.".
Malkara'da Malkara halkının sağduyusu ve güvenlik güçlerinin
zamanında müdahalesi Selendi'de yaşananların tekrarlanmasını
engellemiş oldu. Malkara halkı örnek bir davranış göstererek
kardeşliklerini kimsenin bozamayacağını göstermiş oldular.
Her
iki olayda da bizleri toplumumuzun dini ve milli değerlerine karşıt
göstermeye çalışan bir grup provakatörün sahneye çıktığını
görüyoruz. Birinci olayda kısmen başarılı olsalar da ikinci
olayda kaybetmişlerdir. Yine de bu iki olaydan çıkacak bir ders
var. Olayların dili Çingenelere karşı Balkanlardaki ırkçı-bölücü
teröristlerle aynı dili kullanan bazı odakların ülkemize de
sızmaya çalıştıklarını gösteriyor. Peki bu çarpık
zihniyetin temsilcileri geçmişte hiçbir biçimde kabul
edilmedikleri vatanımıza neden şimdi girmeye çalışıyorlar?
İşte
bu sorunun yanıtını anlamak için Olay 3'e bakmamız şart. Olay 3
tek bir olaydan ziyade bir süreç. Karadeniz bölgesinde bir süreden
beri kardeşlerimiz çok ciddi bir ekonomik sıkıntı ile karşı
karşıyalar. Bu bölgede pazarcılık, hammallık, ayakkabı
boyacılığı gibi pek çok meslek uzun yıllar boyunca Çingeneler
tarafından icra edilmiştir. Buna karşılık son yıllarda kırsal
bölgelerde eskisi gibi tarım ve hayvancılıkla geçimlerini temin
edemeyen yurttaşlarımız bölgedeki kentlere gelerek bu işlerde
çalışmaya başlamışlar. Örneğin Samsun'da genellikle bayan
kardeşlerimiz evlere temizliğe giderek önemli bir ek gelir kaynağı
elde etmiş oluyorlardı. Bugün Samsun'da farklı gruplar da bu
sürece dahil olmuşlar. Çevredeki kırsal yerleşimlerin sakinleri
de şehir merkezlerinde evlere temizliğe gelmeye başlamışlar.
Zaten oldukça dar olan piyasada çalışmak durumunda kalan
insanların sayısının artması rekabeti körüklemiş.
Söylendiğine bu rekabet zaman zaman gerilime de dönüşebiliyor.
Samsun'da yaşayan Çingene grupları geçmişte civar illerdeki
pazarlara çalışmaya giderlermiş. Bize aktarıldığına göre
günümüzde bu durum da çok zorlaşmış. Zira aynı ekonomik
sıkıntıları yaşayan yerli pazar esnafı çevreden gelenlerin
buralarda çalışmasını istemiyor. Çalışmak için pazara
girmeye çalışanlar ise oldukça sert bir tepki ile karşılaşıyor.
Olay
3 bize ne anlatıyor? Dünya genelinde büyük bir ekonomik kriz
yaşanıyor. Bu krizin etkileri şu veya bu ölçüde ülkemize de
yansıyor. Bunun sonucunda kaynakların azalması, iş imkanlarının
daralması ile yurttaşlar arasında mevcut geçim kaynaklarına
ulaşma konusunda ciddi bir rekabet yaşanmaya başlanıyor. Geçmişte
farklı toplum kesimlerinin çalışmak istemediği pek çok meslek
bugün popüler olmuş. Geçmişten beri bu işlerde çalışan bizim
insanlarımız ise sektöre yeni girenler tarafından rakip olarak
görülüyor.
Bu
durum sadece Karadeniz'e özgü değil. Trakya bölgesinden de benzer
haberler alıyoruz. İş imkanlarının daralması yurttaşları
birbirlerine şüphe ile bakar hale getiriyor. İşte Olay 1 ve Olay
2'de karşımıza çıkan provakatörlerin tam da bu dönem harekete
geçmesinin sebebi böyle bir ortamın ortaya çıkmış olması.
Toplum gergin... İnsanlar işsizlik yaygınlaştıkça bunun için
birbirlerini suçlamaya başlıyorlar. Yurttaşlarımızı birbirine
düşürmek isteyen provakatörler bu ortamı kullanmaya çalışıyor.
Her vesile ile ortaya çıkıp toplumun en yoksul kesimini oluşturan
insanlarımızı hedef haline getirmeye çalışmalarının sebebi
bu.
***
Toplumun
her kesiminden insan geçimlerini temin etmek de zorlanıyorlar. Bazı
insanlar ise yoksulluğun pençesine düştükleri oranda suç
örgütleri tarafından hedef kitle olarak görülmeye başlıyor.
Çaresizlik her kesimden yurttaşlarımızı suça yöneltebiliyor.
Buna karşılık suç oranları artmaya başladığında önyargılar
ve hurafeler yüzünden farklı toplum kesimleri ilk olarak bizim
insanlarımızı suçlama eğilimine giriyorlar. İşsizlik suç
oranlarının artışını suç oranlarının artışı ise
Çingenelere karşı farklı toplum kesimlerindeki tepkiyi
geliştiriyor.
Balkanlarda
son 20 yıldır kademe kademe yükselen ırkçı-bölücü terörizm
bu toplumsal gerilimleri kullandı. Yurttaşlara işsizliğin ve
yoksulluğun suçlusu sanki Çingenelermiş gibi bir propaganda
yaptı. Ne yazık ki bu propangadalar kısa zamanda meyvesini verdi.
Romanya'da, Sırbistan'da, Bulgaristan'da mahallelerimize kalabalık
grupların saldırıları başladı. Evler yakıldı, pek çok
kardeşimiz hayatını kaybetti. Irkçı-bölücü terörist grupları
giderek daha kalabalıklaştılar. Onlar tarafından desteklenen
siyasi partiler ise bugün Macaristan'da olduğu gibi mecliste daha
fazla temsil edilmeye başlandılar.
Balkan
coğrafyasında ırkçı-bölücü teröristlerin giremediği yegane
bölge Türkiye'ydi. Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar
bu grupların kullanabileceği bir ortam yaratmaktadır. Olayların
dili onların çarpık zihniyetleri ile yurttaşlarımız arasında
kin ve nefret tohumları ekmek üzere harekete geçebileceklerini
göstermektedir. Belki de çoktan harekete geçmişlerdir bile. Bu
durumu görmezden gelmenin, yok farz etmenin kimseye faydası
olmayacaktır. Gerçekleri kabul etmeli, akıl ve sağduyu ile çözüm
yollarını araştırmalıyız. Aksi halde Balkanlarda yaşananların
ülkemizde tekrarlanması ihtimali vardır.
***
Malkara'da
yaşanan olayların büyük bir sağduyu ile atlatılması çok
önemli olmuştur. Bu noktada bölgedeki yetkili tüm idari amirlere,
güvenlik güçlerimize, olayların yatıştırılmasında önemli
bir rol oynadığı bize Malkaralı kardeşlerimiz tarafından
aktarılan Malkara sakini eczacı Ulaş Yurdakul'a, provakatörlerin
oyununu bozan Malkara halkına ve tüm kışkırtmalara rağmen
sağduyulu duruşlarına bozmayan yürekli kardeşlerimize teşekkür
ediyoruz.
Hepinize
şen bir hafta diliyorum.
Malkara'ya İyi Bakın
Malkara...
Tekirdağ'ın küçük, şirin bir ilçesi. Bu küçük ilçe
insanlığa büyük bir ders verdi. Tanıyanların akli dengesinin
yerinde olmadığını vurguladıkları bir şahıs Malkara'nın çok
sevilen kendi halinde insanları olan yaşlı bir çiftin canına
kıydı. Olay sonrası bütün Malkaralılar büyük bir üzüntüye
kapıldılar. Her kesimden Malkaralı yaşanan acı olayı kınadı
ve çiftin yakınlarının acısını büyük bir samimiyetle
paylaştılar. Buna karşılık sakat bir zihniyete sahip birkaç
provakatör yaşanan olaydan bir kültür çatışması çıkartma
girişiminde bulundular.
Olayın
zanlısının Malkara'nın iki önemli Çingene yerleşiminden biri
olan Gazibey'de yaşamasını bahane eden provakatörler hayatını
kaybeden çiftin yakınlarını Çingenelere karşı kışkırtma
girişiminde bulundular. Zanlı orada bulunduğu sırada Malkara
Adliyesi'nin önünde toplanan 2000 kişilik bir grubu önce
"Allahsız Millet, Bayraksız Millet", "Allahsız,
Bayraksız, Vatansız, Katiller" gibi bütün Çingeneleri hedef
alan iğrenç sloganlarla tahrik etmeye çalışan provakatörler,
daha sonra bu grubu Gazibey'e yürütmeye çalıştı. İşte Malkara
halkının örnek davranışı tam da bu sırada devreye girdi.
Bireylerin yanlış davranışlarının bir mahalleye, bir topluma
mal edilemeyeceğini savunan Malkara halkı provakatörlerin oyununa
gelmedi. Güvenlik güçlerinin zamanında müdahalesi ise her türden
gerginliğin daha başından önünü kesmiş oldu.
***
Olay
bütün boyutları ile medyada yer almadı. Zira provakatörler
başarılı olmadığı için yaşanan gerilim bir kültür
çatışmasına dönüşmeden engellenebilmişti. Yaygın medya
genellikle olumsuz olayları ön plana çıkarmayı tercih ediyor.
Biz ise Malkara halkının sağduyusunun bir kültür çatışmasını
engellemiş olmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Geçtiğimiz Ocak ayında Selendi'de yaşanan acı olaylar Malkara'da
tekrarlanmadı ise bunun temel sebebi bu sağduyudur!
Türkiye'nin
her yerindeki yurttaşlar ve dünyanın başka yerlerindeki insanlar
için Malkara halkının davranışı örnek bir davranıştır. Bir
bölgenin, bir şehrin, bir ilçenin, bir kasabanın ya da bir köyün
halkı bireylerin yanlış davranışlarının onların ait oldukları
gruba mal edilmemesi gerektiğini anlayacak olgunluğa gelmişse bu
çok sevindirici bir gelişmedir. Olayların yaşandığın günün
ertesinde Malkara'nın kahvelerinde, esnafların arasında ve evlerde
bunlar konuşuluyordu. Yaşlı çiftin canını kıydığı öne
sürülen zanlıyı bahane ederek bir mahalleyi "linç etme"
kışkırtmasına girişen provakatörler halk tarafından
kınanıyordu. Hangi kökenden gelirse gelsin tüm Malkaralılar
Çingenelerin alnına böyle bir kara leke sürülmeye çalışılmasına
tepkiliydiler.
***
Malkara'da
yapılmaya çalışılan kışkırtma tutmamış gibi gözüküyor.
Buna karşılık bu olay bir başka tehlikenin varlığını kesin
olarak kanıtlamıştır. Malkara'daki provakatörlerin kullandıkları
söylem Selendi'de insanlarımızın canına kast eden zihniyetin
kullandığı söylemle aynıdır. Selendi halkını kardeşlerimize
karşı kışkırtmak için "Çingeneler cami bastı.",
"Çingeneler Allah'a, Peygamber'e, Kitap'a, Bayrak'a küfretti."
gibi akıl almaz iftiralar kullanılmıştı. Malkara'daki
provakatörler ise "Allahsız Millet, Bayraksız Millet"
sloganları ile halkı kışkırtmaya çalıştılar.
Görünen
köy klavuz istemez. Bizleri dini ve milli değerlere karşı gibi
göstererek halkı ırkçı bir kışkırtmanın içerisine sokmaya
çalışan birileri var. Yanı başımızda Balkanlarda ırkçı
terör kan dökmeye devam ediyor. Bulgaristan'da, Yunanistan'da,
Sırbistan'da, Makedonya'da, Macaristan'da... Irkçıların hedefi
kardeşlerimiz. Bütün kötülüklerin anası Çingeneler onlar
için. Bizi binlerce yıldır yaşadığımız topraklardan sürmek,
yok etmek istiyorlar. Bugüne kadar Türkiye'de Çingene düşmanı
ırkçılar Balkanlarda olduğu gibi terör eylemlerine
girişemediler. Ülkemizin tarihi ve kültürel yapısı buna engel
oldu. Buna karşılık bizler; Selendi'de, Malkara'da ve basına
yansımayan birkaç başka küçük olayda atılan bizim tarihimize,
ülkemizin kültürel yapısına aykırı sloganları duydukça
ırkçıların vatanımıza sızmaya çalıştıkları şüphesini
duymaya başlıyoruz. Bugün bu şüphe çok güçlü bir hale
gelmiştir.
***
Balkanlardaki
ırkçı teröristler ile Selendi ve Malkara provakatörleri arasında
bağlantı var mı? Taktik aynı, söylem aynı. Doğrudan bir
bağlantı olup olmadığını ise şüphesiz ki güvenlik güçlerinin
çalışmaları tespit edecektir. Önemli olan aynı dili kullanarak
bizleri hedef haline getirmeye çalışan birilerinin artık
memleketimizde boy göstermeye başlamış olmalarıdır.
Yurttaşlarımız bu zihniyete yüz vermemeli, güvenlik güçleri
her türlü tedbiri almalıdır.
Dünya
büyük bir ekonomik kriz sürecinden geçiyor. Türkiye'ye yansıması
dünya ile kıyaslandığında daha sınırlı olan bu ekonomik
dalgalanmanın ne yönde gelişeceği belirsiz. Trakya'da işsizliğin
yaygınlaştığı haberlerini alıyoruz. Irkçılar sever bu ortamı.
Ekonomi kötüleştikçe insanlar bir günah keçisi ararlar.
Irkçılar bu günah keçisini sunar insanlara. Bizi hedef haline
getirmek isteyen bölücü zihniyet bu söylemleri kullanacak, bu
ortamı provake etmeye çalışacaktır. İşsizliğin dahi suçlusu
olarak Çingeneleri göstermeye çalışacak kırk yıllık
komşularla kardeşlerimizin arasını açmaya gayret
göstereceklerdir.
***
Kardeşlerimiz
çok dikkatli olmalıdırlar. Irkçılar geniş kitleleri bize karşı
kışkırtmak için bizleri onların gözünden düşürecek bazı
oyunlar tezgahlayabilirler. Temkinli olmak şart.Tüm Çingeneler
sabırla kışkırtmalara gelmeden beklemeli. Gözlerini dört
açmalı. Bizi küçük düşürecek, hakkımızdaki önyargıları
güçlendirecek her türlü yanlış davranıştan kaçınmalı. Bu
amaçla düzenlenecek tezgahlara karşı ise ayık olmalı!
Bu
dönemde bugüne kadar yaşanan ve gelecekte yaşanacak olan
gerilimlere duyarlı olmak herkesin görevidir. Özellikle Çingeneler
adını birşeyler yaptığını söyleyen kuruluşlardan azami
gayret ve dikkat bekliyoruz. Selendi'yi, Malkara'yı görmeyen; bu
konularda yaraların sarılması ve kışkırtmaların önlenmesi
için çaba sarf etmeyen hiçbir kuruluş Çingeneler adına bir şey
yaptığını iddia etmesin.
***
Malkara'da
yaşamını kaybeden büyüklerimize Allah'tan rahmet yakınlarına
ise sabır diliyoruz. Acılarını kendi acımız gibi paylaşıyoruz.
Dileriz böyle tatsız olaylar bir daha hiç yaşanmaz.
***
Hepinize
şen bir hafta diliyorum.
Ey Güzel Hıdrellez
Ey
güzel Hıdrellez! Ey güzel Bahar! Hoşgeldin sefalar getirdin
yurdumuza. Topraktan kaldırdın yarı ölüm örtüsünü kara
kışın. Şimdi tüm tabiat şaha kalkmış. Şimdi uykusundan
uyanıyor binbir canlı ile beraber ruhumuzun derinliklerindeki
özgürlük tutkusu... Duramıyoruz yerimizde. Yeni kıtalar
keşfetmek, okyanuslara açılmak istiyoruz. Ey güzel Hıdrellez.
Toprağa düşen her bir cemre yangın oldu bizim gönlümüzde. Seni
seviyoruz, çünkü sen kara sevdalısı olduğumuz hayatın yeniden
doğuşunu müjdeliyorsun. Sen bize umut getirdin. Çok yaşa ey
güzel Hıdrellez!
***
Her
toplumun geleneğinde farklı isimlerle anılsa da Hıdrellez coşkusu
evrenseldir. Her toplumun kendine ait efsaneleri vardır Hıdrellez'e
dair. Her toplumun masalları, deyişleri, manileri... Ortak olansa
zorlu bir kışın ardından doğan umutlardır. Sıcak mevsimin hem
hayatımızdaki hem de gönlümüzdeki buzları çözmesidir
Hıdrellez'in insanlığa ulaşan evrensel mesajı.
Sanayi
öncesinde mevsimlerin toplumların hayatında önemli bir yeri
vardı. Kış durgunluk demekti. Saklanmak, korunmak... Yazsa
canlılıktı, hareketti, umuttu. Bu durum hem tarım hem de
hayvancılıkla uğraşan Gaco toplulukları için böyle olduğu
gibi şüphesiz ki biz göçebe zanaatçılar, Çingeneler için de
farklı değildi. Atalarımız kışları mahallelerinde zar zor
geçirdikten sonra canlanan tabiatla birlikte arabalarını,
çadırlarını alıp mesleklerini icra edecekleri topraklara doğru
yollara düşerlerdi. Gittiklere yerlere çeşitli zanaat ürünlerini
götürdükleri gibi aynı zamanda gezip gördükleri farklı
diyarlara dair haberleri de götürürlerdi.
İşte
tüm bu hengamenin, hayat mücadelesinin başlangıç noktasıdır
Hıdrellez. Acıları geride bırakmak, yeni umutlara yelken açmak
için bir vesiledir.
***
Edirne'de
Kakava şenlikleri. Babaeski'de Bolca Nine. İstanbul'da son birkaç
yılda popüler hale gelen Ahırkapı. Ama geleneksel haline bakarsak
Kağıthane eğlenceleri. Öyle ya, o Kağıthane değil midir bir
devirler saraylısını da mahallelisini de aynı mesire yerinde
buluşturup Hıdrellez coşkusunun içerisinde kırk yıllık ahbap
gibi birbirine yakınlaştıran. İşte böyledir Hıdrellez ruhu,
herkes kendince gelir, kendi gibi gelir. Herkes bir olur, can olur.
Herkes bir diğerinde bir başka güzellik bir başka yakınlık
bulur. Tabiat sarıp sarmalar insanları. Toprak, su, ateş ve
hava... Hepsi bir arada ve olması gerektiği gibi durur.
Ve
biz Çingeneler! Bizler Hıdrellez ruhunun bekçileriyiz. Görevimiz
insanları birbirlerine yaklaştıran, kardeşleştiren bu güzel
günün layığınca kutlanıp kutlanmadığını kontrol etmektir.
Zira insanlık Hıdrellezleri unuttuğu gün yoldan çıkacak,
umutlarını da kaybedecektir. Bu zor görevi omuzlarına almış
olan biz Çingeneler aynı zamanda meçhül bir kurtarıcının
gelişini bekleriz her Hıdrellez'de. Bir gün kaybolduğu sulardan
çıkacağı, yarım bıraktığı işini tamamlayacağı
söylenmiştir atalarımız tarafından. Belki bir efsane belki de
gizemin diliyle anlatılması hiç kaybolmayan umutların. Kimse
bilemez işin aslını. Ama şurası bir gerçek ki Babafingo
efsanesi çok yakışır güzel Hıdrellezimize. Biz bu Hıdrellez'de
de beklemeye devam edeceğiz bu meçhul kurtarıcıyı.
***
Hıdrellez
hepimize kutlu olsun. Bu Çarşamba (5 Mayıs 2010) Radyo Çingene
Hıdrellez Özel Yayını yapılacak. Tüm dostlarımızı en azından
gecenin belli bir bölümünde bizimle olmaya, neşemizi paylaşmaya
davet ediyoruz.
Neşeniz
bol, keyfiniz gıcır olsun.
Hepinize
şen bir hafta diliyorum.
"Çingenelerin Kitabı" Neyi Anlatıyor?
Sitemizin
ve toplumumuzun her bireyi için gurur vesilesi olacağına
inandığımız "Çingenelerin Kitabı" önümüzdeki hafta
nihayet kitapçılarda olacak. Uzun bir bekleyişten sonra kitapla
tanışacak dostlarımıza kitap hakkında kısa bir açıklama
yaparak kitapla ilgili kafalarda oluşan soru işaretlerini bir nebze
olsun giderebileceğimize inanıyorum.
Öncelikle
nasıl yazıldı kitabımız? Kitabın içerisindeki örneklerin
derlenmesi çok uzun bir zaman aralığında gerçekleşti. Bunların
bir bölümü benim ailemde, mahallemizde, komşularımızın
hayatında gözlemlediğim olgu ve olaylardır. İkinci olarak son
7-8 yıldır Türkiye'nin her bölgesindeki kardeşlerimizle yakın
bir diyaloğa girerek onların yaşam tarzları ve kültürleri ile
ilgili çok önemli bilgilere sahip oldum. Bunların yanı sıra
Cingeneyiz.org'un kampanyalarına katılarak bilgilerini bizlerle
paylaşan izleyicilerimiz de çok ayrıntılı bilgi ve gözlemlere
ulaşmamıza olanak sağladılar.
Bir
konu hakkında yorum yapabilmek için bilgi çok önemlidir. Ama
yeterli değildir. Bilginin yanı sıra sağlam bir bakış açısına
sahip olmanız şarttır. Bunun için de konu hakkında daha önce
yazılmış şeyleri okumanız, fikir dünyanızı zenginleştirmeniz
gerekir. Kitabın yazıldığı süre içerisinde bu konuda gerçekten
büyük bir emek harcanmıştır. Büyük bölümü henüz Türkçe'ye
çevrilmemiş durumdaki kaynaklara ulaşılarak gelecekte
başkalarının da yararlanabileceğine inandığımız bir bilgi ve
fikir birikimi meydana getirilmiştir.
Tüm
bu çalışmaların sonucunda kitap iki açıdan önemli yenilikler
getirmiştir. Birincisi kitapta biz kimiz sorusunun yanıtına çok
geniş bir çerçeveden bakılmakta, şimdiye kadar ortaya
atılanlardan farklı bir yanıt verilmektedir. İkincisi ise kitapta
çok sayıda yeni kavram kullanılmaktadır. "Tabiat insanları",
"Gaco", "Evrensel millet", "Bağlı
Çingene", "Çingene Usulü Geçim Yolları" gibi pek
çok insanın ilk kez duyacağı bu kavramlar büyük ölçüde
Çingene kültürü ve düşünce dünyasında bulunan bazı
yaklaşımların bilimsel yöntemle geliştirilmesiyle ortaya
atılmıştır.
Geçmişte
pek çok yazarın gözünde Çingeneler sıradan bir kavim olarak
düşünülmüş ve o şekilde takdim edilmiştir. Bizim çalışmamız
ise bunun aksine Çingeneliğin bir zanaat medeniyeti ve ırklar üstü
evrensel bir kültür olduğunu ortaya koyuyor. Kitapta vurgulanan
temel nokta Çingene adının göçebe zanaatçı kültürlerden
gelen kavimlere bu coğrafyada verilen isim olduğudur. Göçebe
zanaatçı kültürlerin ve tarımcı/çoban/savaşçı Gaco
kültürlerinin nasıl bir tarihi geçmişin sonucunda ortaya çıktığı
ise yine kitabın işlediği temel meseleler arasında yer
almaktadır. Bu bağlamda kitap sadece Çingeneleri değil Gaco
kavimlerini de incelemekte; Gaco kavimlerini kendi içerisinde
kategorilere ayırmaktadır. Tarımcı Gaco, çoban Gaco ve savaşçı
Gaco gibi kimi kavramlar Gaco kültürünün de daha iyi
anlaşılmasına katkı sağlamakla kalmayacak tarihe bakış açımızı
da değiştirecektir.
"Çingenelerin
Kitabı"'nı en çok ilginç kılan nokta şüphesiz ki onun bir
Çingene tarafından yazılmış olması. Tıpkı Cingeneyiz.org gibi
Çingenelerin Kitabı da pek çok kişi için bu açıdan şaşkınlık
uyandırıcı olacaktır. "Bizim bildiğimiz Çingeneler nasıl
yaptı bu işi?" denilecektir. Varsın dileyen bu şekilde
düşünsün. Ama artık şu da bilinsin ki yeni bir Çingene kuşağı
yetişmeye başlamıştır. Bu kuşak yaşadığı ülkenin yurttaşı
olmaktan gurur duymakta, kendisini sadece Çingenelere karşı değil
ülkesine ve insanlığa karşı da sorumlu hissetmektedir. Bu kuşak
geçmişte toplumunun alnına karar bir leke sürülen tüm kötü
alışkanlıkları, başta madde bağımlılığı olmak üzere her
türlü düşkünlüğü elinin tersiyle itmekte kendisi ve toplumu
için onurlu bir yaşamın kapılarını aralamaktadır.
Cingeneyiz.org bu kuşağın sitesidir. "Çingenelerin Kitabı"
bu kuşağın kitabıdır, bu kuşağın sesidir.
Son
olarak Çingenelerin kitabı Türkiye'de yazılabilmiştir. Neden
Türkiye? Çünkü yalnızca bizim ülkemizde Çingeneler melun
Hitler ve yandaşlarının ırkçı soykırımından kurtulabildiler.
Çünkü yalnızca Türkiye'de Çingeneler bütün zenginliği ve
çeşitliliği ile bu korkunç kıyma makinasının hışmından
kurtularak ayakta kalabildi. Balkanlar ve Avrupa'da yaşayan
kardeşlerimiz bu korkunç zihniyet tarafından en acı bir biçimde
aşağılanarak şeref, haysiyet ve onurları ellerinden alınırken;
1,5 milyon Çingene büyük zulümler altında yaşamını
kaybederken Türkiye Çingeneleri herşeye rağmen bu sürecin
dışında kalabildiler. Şüphesiz ki binbir zorlukla ve en acı
bedelleri ödeyerek savaş dışı kalmayı başaran bu ülkeye ve bu
güzel ülkenin yürekli insanlarına hepimizin bir vefa borcu
vardır. "Çingenelerin Kitabı"'nın ilk olarak Türkiye'de
ve Türkiye Türkçe'si ile yazılmış olması bir ölçüde bu vefa
borcunun ödenmesidir.
Dünyanın
her bir köşesinde yaşayan kardeşlerimiz; bu kitapta kendilerinden
çok şey bulacaklar. Kendisinin ve atalarının yaşamını bir
başka açıdan dinleyen her Çingenenin hayata bakış açısı
değişecek; yaşama sıkı sıkı tutunmak için bir neden bulmuş
olacaktır.
***
Hepinize
şen bir hafta diliyorum
Sağlıcakla
kalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)