10 Aralık 2013 Salı

Bilinmeyen Çingene Gerçeği 10/06/2013

Çingenelerle ilgili bilinmeyenler her zaman bilinenlerden fazla oldu. Bu yazıda konuyla ilgili kendi yaklaşımlarımız çerçevesinde; Çingene gerçeğinin ısrarla göz ardı edilen boyutlarını ortaya koymaya çalışacağız. Öncelikli amacımız Çingene halklarının büyük insanlık ailesi içerisindeki yerini net bir biçimde vurgulamaktır. Bununla birlikte Çingene halklarının gelişimlerini kısıtlayan, kendilerini daha güçlü bir biçimde ortaya koymalarını engelleyen faktörlerden biri olarak organik ve adanmış aydınlarından yoksunlukları da bu yazının temel temalarından birini teşkil etmektedir.

Güncel Gelişmelerle İlgili Önemli Uyarı 06/06/2013

Değerli Arkadaşlar
* Türkiye genelinde neredeyse 1 haftadır bazı kitlesel protesto hareketleri yaşanmaktadır. Önümüzdeki dönemde bu protestolara karşı tepki protestolarının da başlaması mümkündür.
* Romanlar da tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi kendi siyasi görüşleri doğrultusunda barışçıl protestolara veya hükümet yanlısı karşı protestolara katılabilirler. Bu onların en doğal yurttaşlık hakkıdır.
* Hiç arzu edilmese de bu protesto hareketlerinin şiddet eylemlerine dönüşme olasılığı vardır. Romanlar bu durumda ne olursa olsun frene basmalı, geriye çekilmelidir. Romanlar hiç kimseye karşı hiç kimsenin tetikçiliğini yapmamalıdır.
* Zayıf bir ihtimal olsa da bu sürecin böyle devam etmesi halinde oluşabilecek kaos ortamında, Romanlar kendilerine yönelebilecek saldırılarda Roman mahallelerinde bir araya gelmeli, Roman mahalleleri dışında yaşayan Romanlar olası bir tehlike anında mahallelerde misafir edilmelidir.
* Kendi siyasi görüşleri doğrultusunda barışçıl protestolara ya da hükümet yanlısı karşı protestolara katılan Romanlar kendi sorunlarını da unutmamalıdırlar.
* Romanlar her vesileyle yanlış kentsel dönüşüm projeleriyle Roman mahallelerinin dağıtılması sonucu ortaya çıkan acıları; müzisyen, çiçekçi, atık toplayıcı, hamal, tarım işçisi, fabrika işçisi, maden işçisi, Romanların güvencesizlik ve zor çalışma koşullarından kaynaklanan sorunlarını; ön yargılar nedeniyle iş bulamayan ya da kendilerini gizlemek zorunda kalan eğitimli Romanların içinde bulundukları zor durumu dile getirmeli, kamuoyu oluşturmalıdır.

Romanlar, Romanlar İçin Ne Yapmalı? 12/04/2013

Roman toplumu çok hareketli. İnsanlarımız konuşuyor, düşünüyor, tartışıyor. Herkes kendi cephesinden Romanların, Romanların geleceği için ne yapması gerektiğini sorguluyor. Bu tartışmaya biz de kendi cephemizden katılacağız. Kardeşlerimizle paylaştığımız düşüncelerimiz şüphesiz ki sadece kendimizi bağlıyor. Kimseyi yargılamadan, yadırgamadan bizce neyin doğru neyin yanlış olduğunu ifade edeceğiz.

Roman Çingenenin Kibarcası mıdır? 18/10/2012

Hem Romanlar hem de Gacolar arasında son derece yaygın olan bir düşünce var. Deniliyor ki Roman Çingenenin kibarcasıdır. Bu düşünce kökten yanlış. Ne Çingene adı kibarlaştırılması gereken kaba bir kelimedir ne de Roman sözcüğü kibarlık olsun diye ortaya atılmış bir uydurmadır... İşin aslı bütünüyle farklı.

Romanlar ve Abdallar Üzerine 30/08/2012

Türkiye'de çok uzun yıllardan beri devam eden bir tartışma var. Bu tartışmanın esasını Roman ve Abdal toplumlarının birbirleriyle olan ilişkisi oluşturuyor. İç Anadolu ve Doğu Anadolu'nun önemli bir bölümünde herhangi bir ilçeyi ziyaret edin. Oranın sakinlerine Çingene mahallesini sorun. Sizi Abdalların yaşadığı mahalleye götüreceklerdir. Trakya'da ise aynı soruyu sorduğunuzda size Roman mahallesinin tarif edildiğini görürsünüz. Bu örnek dışarıdan bakanların her iki grubu da Çingene olarak adlandırdığını göstermektedir. Peki gerçekte Romanlar ve Abdallar hangi kökenden geliyorlar? Roman ve Abdal aynı kavme verilen farklı yerel isimler mi? Yoksa büsbütün farklı toplumlardan mı bahsediyoruz.

Devlet, Romanlar ve Kentsel Dönüşüm

Kentsel dönüşüm ülkemizde yaşayan tüm yurttaşları yakından ilgilendiren bir olgu. Biz bu yazıda kentsel dönüşümün Romanları ilgilendiren boyutlarını değerlendireceğiz. İstanbul-İzmir-Ankara gibi büyük şehirlerde, Trakya, Kıyı Ege, Akdeniz, Orta ve Batı Karadeniz'in çeşitli yerleşim bölgelerinde yaşayan Romanlar geçtiğimiz 10-15 yıllık dönemde kentsel dönüşüm olgusundan fazlasıyla etkilendiler. Gelişmelerden anladığımız kadarıyla önümüzdeki dönemde kentsel dönüşüm daha da hızlanacak ve Romanları doğrudan ilgilendiren son derece önemli sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Türkiye Çingenelerine Genel Bakış 23/06/2012

Çingene adı Balkanlar, Anadolu, Orta Asya ve Orta Doğu'nun önemli bir bölümünde göçebe zanaatçı kavimlerin ortak adı olarak kullanılmıştır. Bu geniş coğrafyada yaşayan çok sayıda kavim Çingene Usulü Geçim Yolları ile geçindikleri için komşu topluluklar tarafından Çingene olarak adlandırılmışlardır. Çingene olarak adlandırılan kavimler arasındaki en önemli ortak nokta sanayi öncesi dönemde çeşitli nedenlerle topraklarını, hayvan sürülerini ve geniş orman arazilerini kaybeden atalarının başka çare olmadığı için geçimlerini sepetçilik, elekçilik, kalaycılık, demircilik, müzisyenlik vs gibi Çingene Usülü Geçim Yolları ile karşılamış olmalarıdır. Bunun dışında Çingene olarak adlandırılan kavimlerin arasında çok önemli farklılıklar bulunmaktadır. Dilleri farklıdır. Tarihleri farklıdır, bugün yaşadıkları topraklara farklı yerlerden gelmişlerdir. Çingene olarak adlandırılan tüm kavimleri tek bir topluluk ya da akraba toplumlar olarak görmek bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda büyük bir hata olacaktır. Çingene tek bir kavmin değil içinde sayısız kavmi barındıran evrensel kastın adıdır.

Neden Çingeneyiz.org Neden Medya Roman 14/06/2012

Çingeneyiz.org sitesi 20 Ağustos 2006 tarihinden beri yayın hayatına devam ediyor. Sitemiz Çingeneleri, Çingene olarak adlandırılan insanları en güzel şekilde temsil etmek, Çingeneler hakkındaki yanlış önyargıların üzerine gitmek ve kültürümüzü gerçekçi bir biçimde kamuoyuna tanıtmak amacıyla kuruldu. Çingeneyiz.org'un yayına başladığı dönemde Çingene adıyla bir internet sitesinin kurulması pek çok kişi için bir hayaldi. Zira adımız yüzlerce yıldır bir küfür gibi kullanılmış, bizzat Çingeneler Çingeneliklerinden utanır hale getirilmişlerdi.

Kıpti Adının Romanlarla İlişkisi Ne 14/05/2012

Türkiye'de yaşayan pek çok Roman aile, atalarının nüfus cüzdanlarında din hanesinde Kıpti adının yazdığını bilir. Bu durum insanlarımızın kafasını kurcalamakta, Romanlarla Kıptiler arasında ne gibi bir bağlantının olduğu merak konusu olmaktadır. İşin aslı Kıpti adının ve gerçek Kıptilerin Romanlarla hiçbir alakası yoktur. Osmanlı nüfus kayıtlarında Romanlar da dahil olmak üzere tüm Çingene gruplarının Kıpti adıyla nüfusa kaydedilmesi bu kelimenin zaman içerisinde gerçek anlamının dışında yeni bir anlam kazanması nedeniyle olmuştur.

Türk Vatandaşı Romanlar 25/04/2012

Romanlar Balkanlar'da yaşayan kavimlerin en büyüklerindendir. Hindistan'dan Batıya doğru göç eden Hindistan Çingenelerinin, Anadolu ve Balkan Çingeneleri ile kaynaşmaları sonucu Roman kavmi ortaya çıkmıştır. Roman kavminin ortaya çıkmasından sonra yaklaşık 1000 yıllık bir zaman süresince Romanlar çeşitli imparatorlukların egemenlikleri altında yaşamışlardır. Bizans, Osmanlı ve çeşitli Balkan imparatorlukları, Romanların sınırları içerisinde yaşadıkları eski devletlerin en bilinenleri arasında gelmektedir.

Romanların Tarihi 16/04/2012

Sanayi öncesi dönemde geçimlerini göçebe zanaatçılıkla karşılayan tüm Çingene kavimlerinin kendilerine ait bir tarihi vardır. Balkan coğrafyasının en kalabalık Çingene gruplarından olan Romanlar da Hindistan'dan Avrupa'ya uzanan zorlu bir göç süreciyle başlayan bir tarihe sahiptirler. Roman toplumuna mensup bireylerin, toplumlarını hedefleyen önyargılar karşısında kişiliklerini ve toplumlarını savunabilmeleri ve kendilerini birlikte yaşadıkları toplumlara daha iyi anlatabilmeleri için bu tarihi bilmeleri büyük önem taşımaktadır.

8 Nisan Vesilesiyle Romanlık ve Çingenelik Üzerine 06/04/2012

Sitemizin izleyicileri Çingene kelimesini sadece bir kavmin adı olarak kullanmadığımızı çok iyi biliyorlar. Çingene, dünyanın her bölgesinde yaşayan göçebe zanaatçı kavimlerin, halkların; Anadolu, Orta Asya, Orta Doğu ve Balkanlardaki ortak adıdır.

Roman Olmak Ne Demektir? 26/03/2012

Romanlar Balkanlar'da yaşayan en büyük Çingene topluluklarındandır. Roman toplumunun Romanes adı verilen bir dili ve başlangıcı Kuzey Hindistan'a dayanan bin yıllık bir tarihi bulunmaktadır. Romanların en eski ataları uzun yolculuklarına Hindistan'dan başlamış olsalar da Roman Çingeneleri gerçek anlamda bir Balkan toplumudur. Hem Romanes dili, hem de Roman kültürünün diğer özellikleri uzun bir göç sürecinin ardından Balkan topraklarında bugünkü şeklini almıştır.

Neden Çingene Adını Kullanıyoruz 14/02/2012

Çingeneyiz.org ekibi olarak kendimizi Çingene olarak isimlendirmekte ısrar ediyoruz. Kimi dostlarımız ve sitemizin okurları bu konudaki ısrarımızın nedenini merak ediyorlar. Bu yazıda genel olarak sitemizi hangi gerekçelerle Çingeneyiz adıyla kurduğumuzu ve neden bu adı kullanmakta ısrar ettiğimiz açıklayacağız.

Temel Sorunlarımız / Çingeneler Evrensel Kast Sisteminin Pençesinde 02/10/2011

Biz Çingeneyiz. Çingenelik evrensel bir kastın adıdır. İnsanlık binlerce yıl önce 2 temel kasta bölünmüştür. Bir tarafta Çingene kavimleri Çingene Evrensel Milleti'ni oluştururlar. Diğer tarafta ise Çingene olmayan kavimler Gaco-Geben Evrensel Milleti'ni. Çingene kavimlerini Çingene olmayan kavimlerden ayıran unsur, Çingene kavimlerinin geçimlerini binlerce yıl boyunca Çingene Usulü Geçim Yolları ile temin etmek zorunda kalmış olmalarıdır. Sanayi öncesi dönemde Çingene kavimleri, çeşitli zanaatları (sepetçilik, elekçilik, müzisyenlik, demircilik, nalbantlık vs) ve çeşitli hizmetleri (dişçilik, yalazcılık, kurşunculuk, hayvan yetiştiriciliği vs) Çingene olmayan kavimlere sunarak karşılığında onlardan gıda maddeleri almışlardır. Geçim için yapılan bu faaliyetlerin ortak adı Çingene Usulü Geçim Yolları'dır.

Balkanlarda Son Durum / Uyanma Zamanı 29/09/2011

Geçtiğimiz birkaç hafta içerisinde ırkçı terör Balkanlarda kol gezmeye başladı. Çek Cumhuriyeti'nde daha önce Macaristan'da yapıldığı gibi suçu önleme bahanesi altında Çingene karşıtı terör grupları oluşturuluyor. Önce Çek Cumhuriyeti ve şimdi de Bulgaristan'da bir trafik kazası bahane edilerek Çingene karşıtı yürüyüşler tertip ediliyor. Bu yürüyüşlerde ırkçı düşüncelerin etkisi altındaki kalabalıklar Çingeneleri sabun yapmaktan bahsedebiliyorlar. İnsanlarımız Balkan coğrafyasının neredeyse her bölgesinde gözü dönmüş ırkçılığın hedefi durumunda!

"İlk Adım: Teşhis" Nasıl Okunmalı

Çingeneyiz.org ailesi olarak 6 yılı aşan bir süredir toplumumuzun yaralarına merhem sürebilmek, derdine derman olabilmek için canımızı dişimize takmış bir şekilde uğraşıyoruz. Bu süreçte gördüklerimizden, okuduklarımızdan öğrendiğimiz bir şeyler var. Bunları başkalarının da öğrenmesi, bizim bıraktığımız yerden onların devam etmeleri için öncelikle "Çingenelerin Kitabı"nı hazırladık. Geçtiğimiz ay ise hem kitaptaki bilgileri özetleyen hem de sorunlarımızın kökleri binlerce yıl öncesine uzanan nedenlerini ortaya koyan "İlk Adım: Teşhis" isimli broşürümüzü yayınladık. Okuyacağınız bu yazı broşürümüzün daha iyi anlaşılmasına bir katkı olması için yazılıyor.

Nerede Hata Yapıyoruz

Nerede hata yapıyoruz? Türkiye'de sayısı 100'ü aşan Roman derneği kuruldu. 10'a yakın farklı federasyon Roman derneklerini bünyesinde topluyor. Kimi federasyon yöneticileri konfederasyon çatısı altında biraraya gelmeyi tartışıyor. Dünyada ise Çingeneler yararına yapıldığı söylenen bu çalışmaların tarihi ve yaygınlığı Türkiye'ye göre çok daha eskiye uzanıyor. 1971 yılında yapılan 1. Dünya Çingeneler Kongresi bir milattı. 40 yıldır Avrupa'nın çeşitli yerlerindeki Roman Çingenelerini temsil iddiasındaki kurum ve kuruluşlar ciddi bütçelerle çok sayıda proje yaptılar. Sonuç? Toplumumuzu hedefleyen önyargılar ve önyargıların insanlarımızı derin bir yoksulluğa mahkum ettiği gerçeği hiç değişmedi. Balkanlarda ırkçı terörün Çingeneleri hedef alarak yükseldiğini hatırlarsak durumun belli açılardan daha da kötüye gittiğini söylemek bile mümkün.

ÇİNGENEYİZ TV: Neden ve Nasıl 06/02/2011

Çingeneyiz.org sitesi öncelikle 2 temel amacı karşılamak için oluşturuldu: Çingene kültürünü bütün zenginliği ile yansıtmak ve Çingenelerin sorunlarını mümkün olan en uygun biçimde kamuoyu ile paylaşmalarına aracılık etmek. ÇİNGENEYİZ TV, Çingeneyiz.org'un kuruluşunda benimsenen bu hedeflere daha güçlü bir biçimde ulaşılmasını mümkün kılacak. ÇİNGENEYİZ TV'de yayınlanacak olan görsel malzemeler bir yandan kültürümüz hakkında toplumun geniş kesimlerinin bilgi sahibi olmasını kolaylaştırırken diğer taraftan sorunlarını başka kanallardan dile getiremeyen kardeşlerimiz ÇİNGENEYİZ TV üzerinden kendilerini ifade etme imkanına kavuşmuş olacaklar.

Bir İftiranın Sonu 30/01/2011

Yüzlerce yıldır Arap ülkelerinde, Anadolu'da, Orta Asya ve Balkanlar'da anlatılan bir efsane var. Bu efsanenin hedefi Çingeneler. Çingenelerin Allah tarafından lanetlenmiş düşük bir soy olarak gösterildiği bu efsane yüzünden milyonlarca insan büyük acılar çekti. İş bulamadı, sevdiğine kavuşamadı. Horlandı, küçük görüldü. Ne yazık ki okumuş, kültürlü insanlar bile inandı bu efsaneye.

Balkanları Anlamak ve Çingeneler 23/01/2011

Michael J. Jordan'ın "Nefretin Kökleri" isimli yazısı pek çok açıdan ilham verici bir çalışma. Yazar Macaristan'da Çingeneleri hedef alan ırkçı terörün kaynaklarını araştırmış. Konunun tarihsel boyutlarına son derece ayrıntılı bir biçimde değiniliyor yazıda. Diğer taraftan 1990'lı yıllarda, Doğu Bloku'nda yer alan ülkenin çok hızlı bir biçimde Batıyla bütünleşmesinin yarattığı toplumsal sorunların ırkçı nefretin oluşumuna etkisi de Jordan'ın gözünde kaçmamış. Bir anda kendilerini ekmek kavgasının içine düşen Macarlar kendilerine bir günah keçisi aramışlar. Ne yazık ki bu süreçte bölgedeki ırkçı parti Jobbik'in kışkırtmalarıyla hedef tahtasına Çingeneler konmuş.

Roman Dernekleri Üzerine 16/01/2011

Son 10 yıl içerisinde Türkiye'de çok sayıda Roman derneği kurulmuştur. Günümüzde bu derneklerin sayısı 100'ü geçmiştir. Her geçen gün farklı il ve ilçelerde yeni dernekler kurulmaktadır. Roman derneklerinin artan sayısı ve medyada daha fazla görünür hale gelmeleri toplumun değişik kesimlerinin ilgisini derneklerin üzerine çekmiştir. Nitekim bugünlerde siyasetçilerin, akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve benzeri pek çok başka toplumsal kesimin bu alanda fazlasıyla mesai harcadığı hemen herkesin farkında olduğu bir gerçektir.

Ayık Ol Kardeşim 09/01/2011

Çeşitli Çingene grupları, tarihin çeşitli dönemlerinde çok büyük tehlikelerle karşı karşıya geldiler. Bizler Hitler'in gaz odalarını gördük, inanılmaz zulümlere şahitlik ettik. Çingenelerin tarihi biraz da bu acıların tarihidir. Bugün ise tüm bu acılardan daha büyük acılara yol açabilecek, sinsi bir tehditle karşı karşıya Çingene toplumu. Vicdani, insani ve ahlaki her türlü değerini yitirerek insanlıktan çıkmış bazı beyinler, Çingene toplumunu bu kez de alnımıza kara bir leke sürerek gözden düşürmeye, yüzlerce yıl sürecek bir utancı gelecek nesillerimizin omuzlarına yüklemeye çalışıyorlar.

Ey Kardeşim, kapının önünde oynanan bu sinsi oyuna karşı uyanık ol, Ayık ol! İyi dinle beni, dinle ve anla!

Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(6) 19/12/2010

Soru 4: "Tarihin çeşitli dönemlerinde kentsel veya kırsal bölgelerde yerleşik yaşama geçmeye çalışan Çingene kavimlerinin önüne çeşitli engeller çıkarıldı mı? Merkezi bölgelerde yerleşemeyen Çingene grupları ıssız, başkaları tarafından tercih edilmeyen bölgelere mi yerleştiler? Bu bölgelerin zamanla ıslahı ve şehir merkezinin genişlemesi nedeni ile Çingene kavimleri yaşadıkları bu bölgelerden uzaklaştırılarak tekrar şehir dışında kalan bölgelere mi yönlendirildiler ?"

Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(5) 19/12/2010

Soru 3: "Çingene kavimleri sanayinin yaygınlaşması ile birlikte geleneksel mesleklerini kaybettikten sonra büyük bir kriz yaşamaya başladılar. Bu dönemde insanlarımız hayatta kalmak için başkaları tarafından tercih edilmeyen, düşük gelirli, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kaldılar. Zaman içerisinde bu meslekler eskiden olduğundan daha fazla gelir getirmeye başladığında Çingene olmayanlar mesleklere güçlü bir biçimde girerek Çingenelerle rekabet etmeye başladılar mı? Normal koşullarda barışçı bir biçimde yürütülen bu rekabet zamanla Çingeneleri şiddet kullanarak bu mesleklerden dışlamaya dönüştü mü? Bu koşullar altında Çingeneler yeniden en az gelir getiren işleri yapmak zorunda mı kaldılar?"

Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(4) 12/12/2010

Soru 2: "Başlangıçta ne olmuş olursa olsun Çingene Evrensel Milletine mensup kavimler tarihin daha sonraki dönemlerinde tarım ve hayvancılık yapmayı denediler mi? Çingenelerin Gaco toplulukları gibi tarım ve hayvancılık yapma girişimleri herhangi bir biçimde engellenmeye çalışıldı mı?"

Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(3) 05/12/2010

Geçtiğimiz hafta Çingene Evrensel Milletini oluşturan kavimlerin temel ortak noktası olan göçebe zanaatçılığın nasıl ortaya çıktığını tartıştık. Verdiğimiz örneklerle geçimleri avcılık ve bitki toplayıcılığına dayanan tabiat insanlarının, yaşadıkları cennet misali bölgelere ve bu bölgelerdeki doğal kaynaklara başkaları tarafından el konulması sonucunda avcılık ve bitki toplayıcılığı ile geçinemez hale geldiklerini gösterdik. Bu koşullarda hayatta kalmak için tabiat insanlarının tek seçeneği; yerleşik tarımcı ve sürü sahibi göçebelere çeşitli zanaat ve hizmetleri sunma karşılığında gıda maddelerini onlardan temin etmekti. Sonuç itibarı ile atalarımız isteyerek değil, aksine şartların zorlaması altında göçebe zanaatçı yaşam biçimini benimsediler. Bu zorlanma geçmişten bugüne yaşadığımız tüm acıların, yoklukların ve yoksullukların temelini oluşturmaktır.

Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?(2)

Soru1: Binlerce yıl boyunca Çingene Evrensel Milletine mensup olan kavimler geçimlerini göçebe zanaatçılıkla karşıladılar. Yerleşik tarımcı ve hayvan sürülerine sahip göçebelere çeşitli zanaat ve hizmetleri sunarak karşılığında onlardan gıda maddeleri aldılar. Çingeneler, neden dolayı başka insanlara ekmek için el açmak zorunda kaldıkları bu geçim şeklini seçtiler? Neden tarım veya hayvancılık yaparak kendi gıdalarını kendileri üretmediler? Bu bir tercih miydi yoksa zorunluluk mu?

Çingeneler Neden Asimile Olmazlar? 21/11/2010

Asimilasyon daha çok olumsuz anlamda kullanılan bir kavram. Bir toplumun; temel kültür özelliklerini, yaşam biçimine özgü olmazsa olmazları kaybederek kendisi olmaktan çıkması anlamına geliyor. Entegrasyon ise özellikle günümüzde Avrupa Birliği'nde yaşayan azınlık toplumların ve yeni göçmenlerin topluma uyumu ile ilgili olarak kullanılan bir kavram. Entegrasyon kavramı topluluğun kendi kültürünü koruyarak içinde yaşadığı toplumla uyum içerisinde yaşamasını mümkün kılacak şekilde değişmesi anlamına geliyor.

Sözlüklerde Çingenelere Küfür Etmek Serbest midir? 14/11/2010

Geçtiğimiz hafta sitemizde yayınlanan bir haberde Çingene toplumu arasında büyük tepki yaratan bir konu gündeme taşındı. Özel bir yayınevi tarafından basılan büyük Türkçe sözlükte Çingene isminin karşılığı olarak "arsız, açgözlü" gibi ifadelere yeriliyor. Bunun yanı sıra toplumun çeşitli kesimleri arasında yaygın olan ve Çingenelere dönük ön yargıları yansıtan deyimlere de sözlükte yer verilmiş. Bunlar arasında bir tanesi ise aslında günümüz toplumu arasında yaygın olmadığı halde adeta özellikle ön plana çıkarılmış.

Kentsel Dönüşüm Uyarıları 07/11/2010

Kentsel dönüşüm konusu uzun bir zamandır ülke ve dünya gündeminde yerini almış durumda. Sonuç itibarı ile herhangi bir mahallede şu veya bu koşullarda eski konutların yıkılıp yerlerine yenilerinin yapılması konusunda karar alma hakkı yetkililere ait. Bizlerin yurttaşlar olarak görüşlerimizi belirtmek ve varsa eğer eleştirilerimizi paylaşmak dışında fazla bir şansımız yok. Diğer taraftan son zamanlarda bize ulaşan bazı bilgiler geçmişte yapılan yanlış dönüşüm projelerinin çok ciddi toplumsal felaketlere yol açabileceğini gösteriyor. İş işten geçmeden derhal tedbir alınması gerekiyor.

Yeni Hayat 31/10/2010

Birkaç haftadır gündem yazımızda hep aynı meseleyi işliyoruz. Geleneksel mesleklerimizi kaybettikten sonra insanlarımızın bulduğu yeni geçim yolları ve bu geçim yollarının zorluklarını bu köşeden okurlarımızla paylaşmaya çalışıyoruz. Sitemizde yayınlanan haberler de bu meseleyi tartışmamıza vesile olan son derece yerinde örnekler veriyorlar bize.

Anıdan Tarihe; Çingene Yolculuğu

Yazarımız Metin Özbaskıcı yeni bir anı yazısını paylaştı bizlerle. Ailesinin geçimlerini sağlamak için tütün işçisi olarak çalıştığı dönemde Metin Bey'in gözlemledikleri son derece güzel bir dille anlatılıyor bu yazıda. Okumayanlara şiddetle tavsiye ederiz. Bu yararlı tavsiyeden sonra gelelim sözün özüne. Acaba bu yazıda anlatılanlar sadece Metin Bey'in hayatı mıdır? Hiç sanmıyorum. Eğer bu yazı sadece Metin Bey'in hayatından bahsediyor olsaydı yazıyı okuyan dostlarımız, kardeşlerimiz büyük bir samimiyetle yazıda kendi hayatlarından bir parça bulduklarını söyleyebilirler miydi? Yazının özellikle benzer deneyimleri yaşamış Çingeneleri derinden etkilemesinin en önemli sebebi Metin Bey'in anlattıklarının aslında hepimizin hikayesi olmasıdır.

Nereye Gittiniz Ey Trampetçiler 17/10/2010

İz Edebiyat isimli internet sitesi 14 Mart 2002 tarihinde Ali Işık imzalı bir yazı* yayınlamış. Konya'nın kökleri ilk çağ medeniyetlerine kadar uzanan bir adetini anlatıyor bu yazı. Şivlilik adetini... 40-50 yıl öncesine kadar bütün canlılığı ile uygulanırmış bu adet. Regaip Kandili'nin birkaç gün öncesinden başlayarak çocuklar sokaklarda trampet çalarlarmış. Ellerinde fenerler; trampetleri ve kavalları ile ilgili Konya'nın sokaklarını inletirmiş çocuklar. Ali Işık'a göre bu adetin kökeni Frigyalılara, Anadolunun eski uygarlıklarından birine dayanırmış. Şivlilik adetinin olmazsa olmazı olan Trampeti kimler yaparmış peki? İşte bu sorunun cevabı bizim yazımızın konusunu oluşturuyor.

Her Yönüyle Çingene Olmak (2) 03/10/2010

Sitemizde yayınlanan Judith Okely ropörtajı, Okely'nin internetten yolladığımız sorulara verdiği yazılı yanıtlardan oluşuyor. Şüphesiz ki ropörtaj formatındaki bir metinde Okely'nin düşüncelerini tümüyle anlayabilmek mümkün değil. Bu yüzden bu yazıyı yazarken, Judith Okely'nin bir saha araştırmasına dayanarak yazdığı "The Traveller Gypsies"-Göçebe Çingeneler isimli kitaptan da yararlandık. Amacımız okurlarımıza genel hatlarıyla Okely'nin bakışını aktarmak ve kendi bakış açımızdan Judith Okely'nin düşüncelerini değerlendirmek.

Her Yönüyle Çingene Olmak (1) 26/09/2010

Geçtiğimiz haftalarda iki önemli bilim insanı ile sitemiz için ropörtajlar yaptık. Kendisiyle görüştüğümüz dilbilimci Yaron Matras aynı zamanda Manchester Üniversitesi'nde Romanesin farklı lehçelerinden yapılan derlemelerin online olarak yayınlandığı bir çalışmanın içerisinde yer alıyor. Matras Romanesin yanı sıra başta Domani olmak üzere çeşitli Çingene dilleriyle ilgili çok çeşitli çalışmalara sahip. Judith Okely ise İngiliz Çingeneleri arasında gerçekleştirdiği uzun saha çalışmaları sonucunda yazdığı -Göçebe Çingeneler- isimli kitabıyla önemli tartışmalar yaratmış. 19. yy'dan beri yaygın olarak kabul edilen Hindistan'dan göç teorisine antropolojik bir bakışla eleştiriler yöneltmiş. Okely'nin eleştirileri ile birlikte Çingene çalışmaları alanında yeni bir düşünce ekolü gelişmeye başlamış.

Kurbağanın Taşıdığı Umut 20/09/2010

Artık yeni bir yazarımız var. Samsunlu dostumuz Metin Bey bizler için anılarını kaleme alıyor. Metin Bey 1920'lerde Selanik'ten Türkiye'ye göç etmiş bir Çingene ailesinin çocuğu. Hayatı zorluklar içinde geçmiş. Onun anıları aynı zamanda milyonlarca kardeşimizin acılarına ve her şeye rağmen tükenmeyen yaşama azimlerine tanıklık ediyor. Onun anılarını okudukça, dünyadan göçen büyüklerimizin hatıralarını kayıt altına alamadığımız için büyük bir üzüntü duyuyoruz. Ve biliyoruz ki onların hatıralarını kaybettiğimizde aslında yakın tarihimizi de kaybetmiş olduk. Yazık ki geçmişte masallarla, deyişlerle, fıkralarla kuşaktan kuşağa aktarılan nice anı bu geleneklerin ortadan kaybolması ile birlikte unutuluyor. Belki de tam da bu sebeple günümüzün Çingene gençleri köklerinden koparılmış fidanlar gibi her rüzgarla ordan oraya savrulup duruyorlar.

Kavramları Doğru Kullanmak

Sitemizin yayına başladığı ilk günden itibaren toplumumuzla ilgili bazı kavramların doğru kullanılmasının önemini vurguluyoruz. Çeşitli medya kuruluşları toplumumuzla ilgili haberlerin içinde Roman, Çingene ve hatta Rumen kelimelerini yerli yersiz bir şekilde kullanıyorlar. Roman ve Çingene kavramları bir şekilde bizlerle ilişkili olan temel kavramlar olmakla beraber Rumen kelimesinin toplumumuzla uzaktan yakından ilgisi yok. Rumen, Türkçe'de günümüz Romanya'sında yaşayan vatandaşlara verilen bir isim. Bu sözcüğün Çingene kültürü ve kimliği ile hiç bir ilgisi bulunmuyor.

5. Yıl Sorumluluğu

Cingeneyiz.org gönüllüleri 5 yıldır büyük bir özveriyle çalışıyorlar. Sonuç ortada. Yola çıkarken ortaya koyduğumuz temel amacımıza büyük ölçüde yaklaştık. Neydi amacımız? Amacımız, toplumumuz hakkında ortaya atılan hiçbir gerçekçi temele dayanmayan önyargıları aşabilmekti. Bizi yeterince tanımayan kesimlere toplumumuzu gerçekçi bir şekilde anlatabilmekti. Çingeneler arasında, Çingenelerle Çingene olmayanlar arasında sağlıklı bir iletişim kanalı yaratarak birbirlerini anlamalarına katkı sağlamaktı. Tek tek insanlarımızın özgüvenini yerine getirerek önyargılardan kaynaklanan yanlış davranışlara karşı kendilerini savunabilmelerini sağlamaktı.

Avrupa ve Çingeneler / 3

Avrupa genelinde yükselen Çingene düşmanlığının nedenlerini ortaya koyduk. Balkanlar ve Batı Avrupa'da bu hastalıklı ruh halini tetikleyen çeşitli faktörleri dile getirdik. En acil ve öncelikli çözüm önerisi olaraksa ekonomik nedenler ve ırkçı terör baskısı nedeniyle Balkanlar'dan Batı Avrupa'ya yönelen kitlesel göçün bizzat Roman Çingeneleri tarafından engellenmesi gerekliliğinin altını çizdik. Zira yüzlerce yıldır Balkanların bir parçası haline gelmiş ve bu coğrafyayla her anlamda bütünleşmiş durumda olan kardeşlerimizin ırkçı terör ve ekonomik problemlerle mücadele etmelerinin Balkan coğrafyasında kalmakta ısrar etmeleri durumunda çok daha kolay olacağına inanıyoruz. Aksi halde Batı Avrupa'da tutunamayan kardeşlerimizi bekleyen kader ne yazık ki leş kargaları gibi fırsat kollayan suç örgütlerinin elinde maşa olmaktan başkası değil.

Avrupa ve Çingeneler / 2

Geçtiğimiz haftaki gündem yazımızda Avrupa'da yükselen Çingene düşmanlığının Balkanlar ve Batı Avrupa'da farklı nedenlerle ortaya çıktığını vurgulamıştık. Bu arada sitemizde ve çeşitli basın kuruluşlarında çıkan Nicolas Sarkozy'nin Balkan ülkelerinden gelen Roman Çingenelerinin yaşadığı yerleşim bölgelerini dağıtma kararına ilişkin haberler Batı Avrupa'da Çingene düşmanlığının yükselişine ilişkin yaptığımız değerlendirmenin doğruluğunu ortaya koyuyor.

***

Bugunün Avrupa'sı 1950'lerin, 1960'ların Avrupası değil... O yıllarda Avrupa ülkelerinde emek sıkıntısı yaşanıyordu. Savaş sonrası dönemde yeniden ülkelerini imar etmeye çalışan Batı Avrupa ülkelerinin işçiye ihtiyacı vardı. Nitekim bu yıllarda Türkiye dahil pek çok ülkeden Almanya, Avusturya, Fransa gibi çeşitli Batı Avrupa ülkelerine giden insanlar gittikleri ülkenin iş gücüne dahil oldular. Fabrikalarda çalıştılar, şu veya bu şekilde gittikleri ülkelerle uyum sağladılar. Kimi göçmenler tümüyle kendi kültürlerini yitirerek gittikleri ülkelerin bir parçası haline geldiler. Kimi göçmenlerse uyum sürecinde kendi kültürlerini kısmen de olsa korumayı başardılar. Pek çok sorunlar yaşanmış olsa da iyi kötü bir bütünleşmenin mümkün olmasının temel sebebi sözkonusu dönemde Avrupa'nın ekonomisi için taze kan anlamına gelecek bir işçi göçüne ihtiyaç duymasıydı.

Bugün durum tamamen farklı... Batı Avrupa'nın her yerinde göçmen işçiler artık çok ciddi bir nüfus kitlesi oluşturuyorlar. Neredeyse tüm Batı Avrupa ülkelerinde işsizlik oranları yüksek... Nitekim 2007 yılında Fransız hükümeti tarafıdan alınan bir kararla Bulgaristan ve Romanya'dan gelen Roman Çingenelerinin Fransız iş gücüne katılmasına izin verilmemiş... Ülkedeki ekonomik dengeyi korumak amacıyla alınan bu kararın sonucunda Fransa'ya yerleşen kardeşlerimiz harap mahallelerde hayatta kalma mücadelesi içerisine girmişler. Yasal çalışma imkanlarının ortadan kaldırıldığı koşullarda açlıkla mücadele eden kardeşlerimizin karşısına her yerde olduğu gibi Fransa'nın teneke mahallerinde de insanlarımızı maşa olarak kullanmaya çalışan suç örgütlerinin çıktığını tahmin etmek zor değil...

Nicolas Sarkozy Çingene yerleşimlerinin dağıtılması ile ilgili kararı açıklarken ne yazık ki son derece talihsiz ifadeler kullanıyor... Sarkozy'e göre kardeşlerimizin yaşadığı bu çadır kamplar "kaçakçılık, uyuşturucu, fuhuş ve dilencilik" suçlarına kaynaklık yapıyormuş. Bir toplumun genelini bağlayacak tarzda ifadelerle bu şekilde bir değerlendirme yapmak bir devlet başkanına hiç yakışmıyor. Sarkozy o kamplarda öte beri satarak geçinmeye çalışan, yasal çalışma haklarının engellenmesine rağmen suçtan uzak durma gayreti içerisindeki insanların haklarını yemiş olmuyor mu bu sözlerle? Ayrıca eğri oturup doğru konuşalım! Avrupa Birliği projesinin temelinin yurttaşlar için serbest dolaşma hakkı olmasına rağmen Fransa'ya gelen AB vatandaşlarının Fransız işgücüne dahil olmasını yasaklayarak onların yasal çalışma imkanlarını ortadan kaldıran zihniyet suç örgütlerinin bu çadır yerleşimlerinde taban bulmasına imkan sağlamış olmuyor mu? Perde arkasındaki derin mafya organizasyonlarını görmezken maşa olarak kullanılan aç insanları hedef tahtasına oturtmak bir devlet başkanına yakışıyor mu?

Evet, Sarkozy'i eleştirmek kolay... Zira yapılan bir yanlış var ortada, kullanılan ahlakdışı sözler var. Buna karşılık şu aşamada Sarkozy'e kızmak Roman Çingenelerine hiçbir şey kazandırmayacak. Onu bu noktaya sürükleyen şartları anlamak zorundayız. Siyaset yorumcularına göre Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki ırkçı parti yükselişte. Sarkozy şu anda ırkçı partinin lideriyle çekişme halinde. Irkçıların söylemlerini kullanarak, onların en önemli silahları olan yabancı düşmanlığı kozunu ellerinden alarak ırkçı partinin yükselişinin önüne geçmek istiyor. Kendi partisinin oy kaybetmesinin önüne geçmek için kullandığı bu strateji belki Sarkozy'e yarayacak. Buna karşılık Çingene düşmanlığı ve ırkçı söylemlerin bu kadar popüler hale gelmesinin kardeşlerimiz için hiç de hayırlı olmayacağı kesin.

***

Batı Avrupa'da Çingene düşmanlığı tabandan geliyor. Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne girmesi ile birlikte ırkçı terör ve ekonomik şartlar nedeniyle Batı Avrupa ülkelerine giden Roman Çingeneleri ne yazık ki bu ülkelerin iş gücüne dahil olamıyorlar. Yasal çalışma imkanlarının kısıtlı olması suç örgütlerinin insanlarımızın arasına sızmasına imkan veriyor. Genel olarak Avrupa'yı saran ekonomik kriz koşullarında insanların bir günah keçisine ihtiyacı var. Bu günah keçisi öncelikle en zayıf grup olan Balkanlardan gelen Roman Çingeneleri... Bunun arkasından ise tüm göçmen gruplar günah keçisi olarak görülebilir.
Taş yerinde ağırdır... Balkanlarda yüzlerce yıldır yaşayan Roman Çingeneleri eğer geleceklerini Batı Avrupa'da kurmaya kalkarlarsa işleri çok zor... Zira mevcut koşullar bu ülkerde sağlıklı bir bütünleşmeye imkan vermiyor. Eğer Berlusconi ya da Sarkozy gibi Çingene düşmanı söylemleri kullanan liderlerin Batı Avrupa'da yaygınlaşmasının önüne geçmek istiyorsak mutlaka göç sürecinin önüne geçmeliyiz. Balkanlardaki ırkçı terör Roman Çingenelerini korkutup yüzlerce yıldır yaşadıkları Balkan coğrafyasından dağıtmak istiyor. Buna karşı durulmalı, ırkçı terörün şantajlarının önüne geçilmelidir. Roman Çingenelerinin hem ırkçı terörü hem de ekonomik sorunları aşabilecekleri en uygun coğrafya Balkanlardır. Batı Avrupa'da bu sorunların üstesinden gelmek mümkün olmadığı gibi hükümetlerin giderek Çingene düşmanı söylemleri benimsemesi ile beraber çok tehlikeli bir ortam doğabilecektir.

Batı Avrupa'da Çingene düşmanlığı büyük ölçüde yakın dönemde bu bölgeye gelen Roman Çingenelerine karşı gösterilen tepkiden kaynaklanmakla beraber ırkçı tepkiler bundan ibaret değildir. Pavee, Yeniche, Kommodiante, Quinquis, Sinti vs gibi çok uzun zamandır beri Batı Avrupa'da bulunan Çingene grupları da orta vadede Çingene düşmanlığının hedefi haline gelebilir. Geçmişte işçi ihtiyacı nedeniyle hoşgörülen Almanya'daki Türkler gibi artık kökleşmiş göçmenler ise günümüzde daha fazla göze batmaktadır. Fransa'da banliyölerde yaşanan olaylarla ilgili anılar tazedir. Dazlak gruplarının Solingen'de yaptıkları katliamları unutmadık. Bu olaylar ciddi olmakla beraber Batı Avrupa'da yaşayan farklı etnik gruplardan göçmenlerin bu yaşanan sürecin karşısında durabilmesi mümkündür. Zira bu gruplar yaşadıkları topraklarla köklü bağlar kurmuşlar ve şu ya da bu biçimde Batı Avrupa'nın bir parçası olmuşlardır.

***

Bu yazı dizisinde Batı Avrupa ve Balkanlarda yaşayan Çingenelerin yükselen Çingene düşmanlığına karşı farklı stratejiler izlemesi gerektiğini ortaya koydum. Balkanlarda büyük bir nüfus yoğunluğuna sahip olan ve kültürel olarak çok benzer özellikler taşıyan Roman Çingenelerinin nüfus hareketliliği sorunun odağında yer almaktadır. Irkçı terörün, açlığın, işsizliğin yerinden ettiği kardeşlerimiz ne yazık ki Batı Avrupa'da umduklarını bulamıyorlar. Aksine onları kullanan suç örgütlerinin elinde ırkçıların yaratmak istediği "Avrupa çapındaki Çingene tehdidi" imajının oluşturulmasına katkı sağlıyorlar. Ne olursa olsun Roman Çingenelerinin Balkanlardan dağılması süreci durdurulmalıdır. Roman Çingeneleri geleneksel olarak yaşadıkları coğrafyada hayatlarını sürdürmeye devam etmelidir.

Bu nasıl mümkün olabilir? Temel sorun şudur ki Roman Çingeneleri yaşadıkları her coğrafyada darmadağın vaziyettedir. Bunca yıllık çalışmalar ve Avrupa Birliği'nin ayırdığı çok ciddi maddi kaynağa rağmen sağlıklı bir sivil toplum yapılanması oluşturulamamıştır. Hiç kimse darılmasın, gücenmesin! Bu iddia ile yola çıkan kuruluşlarının Roman Çingeneleri üzerinde hiçbir etkisi yoktur ve kanaat önderi olarak kabul edilmemektedirler. Mevcut Roman sivil toplum yapısı bırakınız Batı Avrupa'ya kontrolsüz göçü engellemeyi, yaşanılan mahallelerdeki en basit sorunları dahi çözme yeteneğinden yoksundur.
Durumu net bir biçimde ortaya koymalı ve sorunların çözümü için aklımızı kullanmaya başlamalıyız. Aksi halde bizi çok zor günler bekliyor...
***
Hepinize güzel bir hafta diliyorum. Neşeniz bol keyfiniz gıcır olsun.


Avrupa ve Çingeneler

Gün geçtikçe Çingene düşmanlığı denilen ölümcül virüs Avrupa'nın farklı bölgelerine yayılıyor... 1990'larda Balkanlarda büyük bir yaygınlık kazanan bu ırkçı hastalık günümüzde yavaş yavaş Batı Avrupa'ya doğru ilerliyor. Bizleri kendi toplumsal yapıları, yaşam tarzları için bir tehdit olarak algılayan insanların sayısı arttıkça onların oyları ile işbaşına gelen hükümetlerin de tavırları değişmeye başlıyor. İtalya ve Fransa'da hükümetlerin oralara yerleşen kardeşlerimize dönük giderek sertleşen tavırları tam olarak bundan kaynaklanıyor. Balkanlarda ise 1990'lardan farklı olarak ırkçı karakter taşıyan münferit toplumsal hareketlerin yerini bilinçli bir şekilde çalışan ırkçı terör grupları almış durumda...

Sorun nettir. Farklı coğrafyalarda gördüğümüz Çingene düşmanlığı giderek benzer söylemlerle yaygınlaşıyor. Buna karşılık farklı coğrafyalarda gelişen Çingene düşmanlığı hastalığının nedenleri aynı değildir. Batı Avrupa'da bize dönük ortaya çıkan tepkilerin nedenleri ile Balkan coğrafyasında gelişen ırkçı terörün nedenleri oldukça farklıdır. Bu yazıda farklılığı ortaya koymak ve kendi çözüm önerilerimizi geliştirmek istiyoruz.

***

1990'lar sonrasında pek çok Balkan ülkesinde önemli toplumsal değişimler yaşandı. Doğu Bloku'nun çöküşü sonrasında liberal ekonomiye geçiş sürecinin sancıları Balkan halklarında derin sarsıntılar meydana getirdi. Bir anda yaygınlaşan kitlesel işsizlik ve genel olarak ekonomik sıkıntıların neticesinde geçmişte gözönüne çıkmayan kimi farklılıklar kısa zamanda çatışma nedeni oldu. Yugoslavya ve Kosova örneklerinde gördüğümüz türden derin etnik çatışmalar meydana geldi. Yaşanılan acıların sorumlusu olarak farklı etnik gruplara mensup insanlar birbirlerini suçladılar... Kanlı çatışmalar çoğunlukla ancak uluslararası barış güçlerinin müdahalesi ile durdurulabildi. Buna karşılık farklı etnik gruplara mensup toplumlar arasındaki nefretin ortadan kaldırılabildiğini söylemek maalesef mümkün değil.

Çingeneler bu süreçte tüm diğer etnik grupların hedefi olarak görüldü. Geçmişten gelen düşmanlıklar bu süreçte yeniden alevlendi. Çeşitli balkan ülkelerinde küçük bir sürtüşme üzerine Çingene mahalleleri basıldı. Büyük kalabalıklar mahalleleri yağmaladılar, evler yakıldı. Hayatını kaybeden insanlarımız oldu. Bu olayların çıkmasına gerekçe olarak ortaya atılan sebepler çoğu zaman incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerdir. Geçmişte bırakın bu boyutta olayları çocuk kavgasına bile neden olmayacak gerekçeler, tüm etnik grupların yaşanılan dram için birbirlerini suçlamaya meyilli olduğu kaos ortamında korkunç katliam girişimlerinin nedeni oldu.

Kısa zamanda Balkanlardaki bu atmosfer ırkçı bir siyasal eğilime sahip grupların ortaya çıkıp güçlenmesine neden oldu. 2000'lerde bu gruplar silahlı milisler halinde örgütlendiler ve günümüzde Balkanları kasıp kavuran ırkçı terör eylemleri başlamış oldu. Kimi zaman yerel otoritelerin desteğiyle güçlenerek daha da saldırganlaşan ırkçı terör grupları Çingeneler üzerinde temel amacı yıldırma olan bir terör stratejisi izlemeye başladılar.

Duvarlara "Çingeneler Hindistan'a" sloganları yazıldı. En azından yüzlerce yıldır Avrupa'da yaşayan Roman Çingenelerinin en eski atalarının arasında Hindistan Çingenelerinin olmasını bahane eden ırkçı gruplar; Roman Çingenelerinin Avrupa uygarlığının dışından gelen yabancılar olduğu izlenimini uyandırmaya çalıştılar. Kimi Roman aydınlarının kendilerine geleneksel Roman kültürünü terk ederek "Hintlileşme", Hint isimleri alma gibi bir strateji belirlemesi ise ırkçıların işini kolaylaştırdı. Oysaki Roman Çingenelerinin dili olan Romanes Hindistan'ın hiçbir bölgesinde konuşulmadığı gibi esas olarak bir Avrupa diliydi... Tartışmasız bir biçimde Avrupa'da ortaya çıkmış ve bağımsız bir dil olarak Roman Çingeneleri tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Aynı şekilde Roman Çingenelerinin kültürü dikkatli bir şekilde incelendiğinde esas olarak Balkan coğrafyasının renklerini yansıttığı apaçık bir gerçekti... Bu gerçeklerin ırkçıların neden işine gelmediğini çok iyi anlayabiliyoruz.

Irkçı terörün Balkanlarda izlediği strateji, Çingeneleri korkutmak, sindirmek ve yıldırmaktır. Çingene toplumunu Balkan halklarının gözünde giderek daha fazla yabancılaştırmak ve Roman Çingenelerinin Avrupa'nın yerli halklarından olduğu gerçeğini sorgulanır hale getirmektir... Henüz bu stratejinin sonuç aşamasında ne olduğunu bilmiyoruz. Ama şurası kesin; ırkçılar Roman Çingenelerinin artan nüfusundan, giderek daha fazla eğitimli Romanın toplumda kendilerine saygın bir yer edinmesinden rahatsızdırlar. Irkçı terör bu süreci tersine çevirmenin ve eğer güçleri yeterse bir şekilde Roman Çingenelerini Balkan coğrafyasında dar bir bölgeye sıkıştırmanın ya da tümüyle tasfiye etmenin aracı olarak düşünülmektedir.

***

Batı Avrupa'da yaygınlaşan Çingene düşmanlığının sebepleri ise tümüyle farklıdır. Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne katılması sonucunda bu ülkelerin yurttaşları için serbest dolaşım hakkı gündeme gelmiştir. Geçim imkanı olmayan, işsiz Balkanlılar akın akın Batı Avrupa'nın kaynakları daha fazla olan ülkelerine gitmeye başlamışlardır. Bu süreçte işsizlik sigortası gibi sosyal imkanların varlığı bile Batı Avrupa ülkelerinin bir cazibe merkezi olarak görülmesine neden olmaktadır. Batı Avrupa'ya yerleşen Balkanlıların önemli bir bölümünü doğal olarak Balkanların en büyük işsiz kitlesini oluşturan Roman Çingeneleri oluşturmaktadır.

Günümüzde Batı Avrupa'da yükselen Çingene düşmanlığı özü itibarı bu yeni göçmenleri hedef alıyor. Neden? Birincisi büyük kalabalıklar halinde yabancı bir ülkeye yerleşen tüm göçmenler yerliler nezdinde her dönem tepki yaratmıştır. Çingeneler göçebe zanaatçı topluluklar olarak Orta Çağ'da dahi Avrupa'nın farklı bölgeleri arasında hareket halinde olmuşlardı. Buna karşılık bu göçlerin bir kuralı vardı. Kendi içlerinde bir disipline sahip olan Çingene gruplar öncelikle gittikleri bölgelerin yerel otoritelerine belli bazı belgeler sunarak onlardan izin alır ve belli bir süre gittikleri yerde yaşamlarını sürdürürlerdi. Yine de o dönemki nüfus hareketlilikleri dahi yerlilerden tepki görmüş ve sorunlar yaşanmıştır. Günümüzde Çingene toplulukları geçmişte olduğu gibi disiplinli bir şekilde göç etmelerini sağlayabilecek toplumsal bağlarını kaybetmişlerdir. Tek tek aileler Batı Avrupa ülkelerine yerleşmekte ve çoğunlukla burada iş bulamadıkları için suç organizasyonlarının eline düşebilmektedirler.

Batı Avrupa'daki tek Çingene grubu Balkanlardan yakın zamanda gelen Romanlar değildir. Geçmişte de Roman Çingeneleri Batı Avrupa ülkelerine gelmişlerdir ve bunların önemli bir bölümü yerli kültüre uyum sağlayarak Batı Avrupa Çingeneleri olmuşlardır. Sintiler ve İngiltere'de Romanickal konuşan Çingene grupları buna örnek gösterilerilebilir. Ayrıca Roman Çingeneleri dışında başka Çingene grupları da Batı Avrupa'da varlıklarını sürdürmektedirler. Almanya'da ve Fransa'da Yenicheler, Avusturya'da Karnerler, İrlandalı Kalaycılar, İspanya'da Quinquislar ilk akla gelen Batı Avrupa'lı Çingene gruplarındandır. Yerleşim tarihleri çok daha eskiye uzanan, Batı Avrupa ile kültürel ve ekonomik olarak bütünleşmiş bu gruplar Batı Avrupa'nın bir parçası haline gelmişlerdir. Buna bağlı olarak Avrupa'lı Gaco toplumları ile ilişkileri çok iyi olmamakla beraber yakın zamanda Balkanlardan gelen Romanlarla kıyaslandığında hiç de kötü değildir.

Günümüzde Balkan Romanlarının Batı Avrupa'da hedef haline gelmesinin ve hükümetlerin yükselen tepkiye uyarak anti-Çingene yasalar çıkarma eğilimine girmelerinin nedeni yakın zamanda Balkanlardan gelen Romanların ve geçimini Batı Avrupa'da kazanma umudu ile buraya gelen diğer toplulukların artık Batı Avrupa'nın ekonomik yapısı tarafından hazmedilememesidir. Genel bir ekonomik kriz vardır. Bırakın yabancı göçmenleri yerliler için bile yeterli iş yoktur. Haliyle yabancı göçmenler giderek daha fazla tepki ile karşılanmakta, işsiz göçmenlerin suç örgütlerinin eline düşmesi ise bu süreci tetiklemektedir.

***

Şu anda ortada 2 ayrı tablo var. Balkanlar ve Batı Avrupa'da farklı sebeplerden kaynaklanan bir Çingene düşmanlığı yükselmektedir. Bu koşullarda alınacak bir dizi önlem ile sorunun hafifletilebileceğine ve ırkçı terörün amacına ulaşmasının önüne geçilebileceğine inanıyoruz.
1-Balkanlarda Roman Çingeneleri ırkçılar tarafından Balkan coğrafyasına ait olmayan bir grup olarak sunulmaktadır. Bunun için de Romanların Hindistan'dan göç ettiğine ilişkin teori bir dayanak olarak kullanılmaktadır. Kimi Roman aydınlarının kendilerini bir Avrupa halkı olarak değil Hindistan diyasporası olarak sunmaya meyilli olmaları ırkçılara malzeme vermektedir. Birincisi unutulmamalıdır ki Avrupa'da yaşayan tüm halkların en eski ataları bir yerlerden gelmiştir. Kimsenin soyu ile sopu ile uğraşılmazken Roman Çingenelerinin 1000 yıl önceki atalarının nerede yaşadığının sorgulanması manidardır. Neticede Romanes bir Avrupa dilidir, çünkü Avrupa'da ortaya çıkmıştır. Esas olarak Avrupa coğrafyasında konuşulmaktadır ve Hindistan'da Romanes konuşan kimse yoktur.
Roman Çingeneleri ırkçı tezlere karşı Avrupalı kimliklerini; Balkan coğrafyasının ve Avrupa medeniyetinin bir unsuru olduklarını mümkün olduğu kadar güçlü bir biçimde ortaya koymalıdırlar. Irkçı terör Roman topluluklarını Avrupa'dan uzaklaştırmak için en kanlı saldırıları gerçekleştirse dahi hiçbir biçimde atalarımızın yüzlerce yıldır yaşadıkları bu topraklardan uzaklaşmak gibi gelecek kuşaklar için felaket demek olacak olan bir düşünceye prim verilmemelidir.
2-Balkanlarda yükselen Çingene düşmanlığı artık toplumsal bir tepkinin ötesine geçmiştir. Silahlı milis grupları yönlendiren terörist beyinler tarafından organize edilmekte, belli bir strateji doğrultusunda uygulanmaktadır. Bu stratejiye karşı Balkan Çingeneleri derhal bir karşı strateji ortaya koymalıdır. Nasıl ki ırkçılar Balkan halklarını Roman Çingenelerine karşı nefret duygusu ile kışkırtmakta ise Çingenelerde Balkan halklarının gönlünü kazanacak yolları araştırmalıdır. Çingeneler yaşadıkları ülkelerdeki komşuları ile daha güçlü bir biçimde bütünleşmeli, yerel değerleri benimsemeli ama bir yandan da kendi toplumsal yapılarını muhafaza etmelidirler.
3-Irkçı terörün amaç ve icraatlarından dünyanın dört bir yanındaki tüm duyarlı kesimler ve dünya Çingeneleri haberdar edilmelidir. En önemlisi ırkçı terörün Roman Çingenelerini Balkanlarda yabancılaştırmak stratejisi açığa çıkarılmalı, bu stratejiye alet olan Roman aydınları içinde bulundukları yanlıştan dönmelidirler.
4-Roman Çingeneleri geleceklerini Balkan coğrafyasında kurmak için çaba harcamalıdırlar. Sorunlar büyüktür. Derindir. Buna karşılık Batı Avrupa'ya göç daha büyük düşmanlıklar yaratmaktan ve suç organizasyonlarının enternasyonel maşası haline gelmekten başka bir işe yaramayacaktır. Geçmişteki kabile organizasyonlarının yerine geçecek bir sivil toplum mekanizması kurulmalı ve bu mekanizma her halükarda Batı Avrupa'ya göçü engellemelidir. Aksi halde ortaya çıkacak reaksiyonlar hem Balkanlarda hem de Batı Avrupa'da ırkçı terörün giderek daha büyük toplulukların gözünde meşru hale gelmesine neden olacaktır.
5-Balkanlardaki Roman Çingenelerinin istihdam ve barınma sorunlarının çözümü için esnek, yaratıcı ve düşük maliyetli çözümler araştırılmalı ve gerekirse Avrupa Birliği'nin kaynaklarından bu amaçla istifade edilmelidir. Geçmişte ırkçı terör eylemleri ve ekonomik nedenlerden dolayı Batı Avrupa'ya giden Roman Çingenelerinin en kısa zamanda eski ülkelerine geri dönmeleri için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
6-Batı Avrupa'daki yerli Çingene grupları şu an için kendilerini doğrudan hedefleyen bir Çingene düşmanlığı dalgası bulunmamasına rağmen dikkatli davranmalıdırlar. Ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte böyle sorunlar ortaya çıkabilir. Şimdiden tebbir alınmalı ve gelecek için stratejiler belirlenmelidir.

***


Hepinize şen bir hafta diliyorum, neşenil bol keyfiniz gıcır olsun.

Engin Ardıç Bizden Ne İster?

22 Temmuz 2010 tarihli Sabah gazetesinde Engin Ardıç beyefendinin bir yazısı yayınlandı. Kendisini daha çok geçmişte yaptığı televizyon yorumlarından tanıyoruz. Sivri dilli bir insan, dönem dönem yorumlarında, köşe yazılarında kendine hedef aldığı insanlarla girdiği polemiklerle adından söz ettiriyor... Diyecek bir lafımız yok. Onun yazarlık kariyerini hangi yöntemlerle oluşturduğu bizi ilgilendirmez. Ne var ki bu sefer Engin Bey kendisine hedef olarak Çingeneleri seçti. Haliyle artık Engin Bey'in üslübu bizim de ilgi alanımıza giriyor.

Engin Ardıç son yazısında alaycı bir dille ve yazının herhangi bir hukuki kovuşturmaya uğramaması için kullandığı üstü kapalı ifadelerle tüm Çingenelere ve özellikle Roman kadınlarına ağır hakaretler ediyor... Yazının önemli bir bölümünde Çingeneler hakkında genel geçer ön yargıları tekrarlıyor. Ama buralarda aşağılama daha üstü kapalı. Konuya yeteri kadar hakim değilseniz gözünüzden kaçabilir bu satırlardaki alaycı ifadeler. Ama yazının sonunda öyle bir ifade kullanıyor ki Ardıç yazıyı yazarken sahip olduğu amaç apaçık ortaya çıkıyor.

Engin Ardıç'ın yazısının sonundaki ifadeler aynen şöyle: "Köstence'de "aşırı esmer" bir kızla tanışmıştım, adı da Güllü... Türkçe de biliyor ya, konuşmaya kalktık... Yekten "abe veresin beş dolarcık, ...... beni bir kerecik" dedi. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. O zamanlar toydum, onları tanımıyordum. Hayatı da tanımıyordum." Engin Ardıç beyefendi Köstence'de böyle bir kızla karşılaştı mı bilmiyorum. Kızın Çingene olup olmamasının ya da Engin Ardıç'a böyle bir teklif yapıp yapmamasının da bir önemi yok. Hatta böyle bir olayın Engin Bey'in fantazi dünyasının bir parçası olma ihtimalini de şimdilik kafaya takmayalım. Asıl önemli olan Çingeneleri anlatan, genelleyici ifadelerle dolu bir yazının sonunda bu olayın yüzbinlerce okurun gözüne sokarcasına eklenmiş olması.

Olay yorumsuz verilse belki daha az dikkat çekerdi, daha az sıkardı canımızı. Ne yazıkki Engin Beyefendi üstüne bir de yorum yapıyor. Kendisine yapılan sözde teklif karşısında yüzünün kızardığını çünkü o zamanlar toy olduğunu belirtiyor. Yüzü kızarmış, çünkü o zamanlar "onları", yani bizi, Çingeneleri tanımıyormuş. Ne demek bu laf? Zamanla bizi tanıdıkça öğrenmiş ki böylesine bir teklifin bir Çingene kızından gelmesinde şaşıracak bir şey yokmuş. Allah aşkına dostlar söyleyin; bir ulusal gazetedeki köşesinde yazdığı, Çingeneler hakkında genelleyici ifadeler bulunan bir yazıyı bu çirkin sözlerle sonlandırmak tüm Çingene kadınlarına fuhuş isnadı yapmaktan başka nedir? Bir toplumun tüm bireylerinin alınacağını bile bile bu sözleri kullanmaktan hiç çekinmemek, milyonlarca insanın şerefini, onurunu hiç saymaktan başka nedir?

Engin Ardıç'ı kınıyoruz... Ama özür dilemesini beklemiyoruz. Zira böylesi ifadeler kullanmaktan hiç çekinmeyen bir insanın özrünün samimiyetine inanmıyoruz. Lakin Sabah gibi yıllara dayanan bir deneyime sahip, büyük bir yayın kuruluşunun ifade özgürlüğünün sınırlarını fazlasıyla zorlayan böyle bir yazıya yer vermesini içimize sindiremiyoruz. Beklentimiz gazete yönetiminin bu konuda en kısa zamanda harekete geçmesidir. İnanıyoruz ki Çingenelere karşı hiçbir özel düşmanlığı olmayan bir basın kuruluşunun sayfalarında böylesi bir yazıya yer verilmiş olmasının tek nedeni yazının gözden kaçmış olmasıdır. Yine inanıyoruz ki gazete yönetimi hatasının farkına varır varmaz harekete geçecek ve kendisine yakışanı yapacaktır...

***

Engin Ardıç'ın yazısı bir dönüm noktasıdır. Ulusal basında, alenen toplumumuz aşağılanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit yurttaşları olan Çingeneler hakkında kamuya açık bir alanda bu sözlerin sarf edilmesi herhalde toplumu köken farklılığı temelinde kin, nefret ve düşmanlığa sevk etmek suçunu oluşturuyor. Yazıda genelleyici bir dil kullanıldığı için tüm Çingeneler bir şekilde hakarete uğramış ve bu durum nedeniyle mağdur olmuştur. Milyonlarca insanın canı yanmıştır ve önemli bir bölümü hakkını aramak için hukuk yollarını sonuna kadar zorlayacaklardır. İnanıyoruz ki bu süreçte Çingeneleri temsil etme iddiasındaki dernek, federasyon ve birlikler de ellerinden geleni yaparak hem kamuoyu baskısı oluşturacaklar hem de hukuki yolları araştırarak yaşanan çirkinliğin telafisi için uğraşacaklardır. Aksi halde, böylesi bir durumda elinden geleni yapmayan, imkanları çerçevesinde kanuni haklarını kullanmayan kişi ve kuruluşların Çingeneleri temsil etmek noktasında hiçbir iddiası olamaz.

Ne olursa olsun durum vahimdir... Daha da vahim olansa her fırsatta Çingeneleri çok sevdiğini söyleyenlerin, Çingenelerin şirinliğinden neşesinden bahsedenlerin ve hatta kariyerlerini Çingeneler üzerine kuranların sessizliğidir... Milyonlarca insan kamuoyu önünde hakarete uğramış ve küçük düşürülmüştür. Buna karşılık durumdan haberdar olmalarına rağmen kılını kıpırdatmayan "dostları" gördükçe içimiz acıyor. Hatta Engin Ardıç'ın yazısını olağan karşılayanlar dahi var... Bizim annelerimiz, kardeşlerimiz, karılarımız; toplumumuzun medari iftiharı olan kadınlarımız alenen fuhuş isnadına maruz kalıyor ve onlar için bu yazı olağan... Belki de Engin Ardıç sadece fazla dürüst, başkalarının kafasındaki önyargıları hiç saklamadan, kıvırmadan açıkça dile getiriverdi... Kimbilir!

***

Sayın Engin Beyefendi
Muhtemelen yazınızı yazarken Çingenelerin bu yazıyı okuyacağı aklınızdan geçmiyordu... Ne de olsa sizin bildiğiniz Çingeneler için gazete okumak fazla lüks kalıyor. Ne de olsa biz "hizaya sokulamayan" "Roman diasporasıyız" sizin için... Sizi üzdüğümü biliyorum ama, maalesef gerçek böyle değil. Dün de bugün de hayatın her alanında varız biz. Siyasette, üniversitede, akademide, basında... Kimliğimizi özellikle vurgulama ihtiyacı hissetmedik. Kendimizi tüm diğer yurttaşlarla eşit Türk vatandaşları olarak kabul ederek yaşadık. Ama bu demek değildir ki bize yapılan hakaretleri, iftiraları görmedik, görmüyoruz... Hayır, farkındayız; biliyoruz. Nitekim sizin yazınızdaki ifadeler yüzünden onuru kırılan Çingeneler de durumun farkında ve bunlara karşı kanuni haklarını sonuna kadar kullanacaklar... Sizden özür beklemiyoruz, dilemeyeceğinizin de farkındayız. Bu satırları sadece bizi tanımanız için yazıyorum. Bilin ki Çingeneler bildiğiniz gibi değil...

Engin Ardıç Beyefendi Sizi kınıyorum... Sizi milyonlarca insanın onuruyla, şerefiyle oynamanın utancı ile birlikte vicdanınızla baş başa bırakıyorum... Sizi Allah'a havale ediyorum...


Olayların Dili

Olaylar aslında konuşurlar. Arka arkaya gelen, birbirleriyle öyle ya da böyle ilişkili olaylar hakkında düşünenler, yaşananların anlamını sorgulayanlar olayların dilini konuşmayı bilirler. Ancak bu dili bilenler mevcut durumun ne yönde değişebileceği hakkında gerçekçi bir değerlendirmeye sahip olabilirler. Kritik zamanlarda yaşıyoruz. Geçmiş bugüne, bugün ise geleceğe daha önce görülmemiş bir hızla bağlanıyor. Böylesi bir zamanda olayların dilinden anlamak çok önemli. Aksi halde olaylar üstünüzden geçer; sizse akıp giden zamanın arkasından bakakalırsınız.

Elimizde 3 olay var. Olay 1: Selendi. Geçtiğimiz Ocak ayında Selendi'de istenmeyen olaylar yaşandı. Bir grup provakatör akla aykırı sloganlarla bazı yurttaşları bölgede yaşayan Çingenelere karşı kışkırtma girişiminde bulundular. "Çingeneler cami bastı, Allah'a, Peygamber'e küfretti" gibi akıl almaz iddialar fısıltı gazetesi tarafından yaygınlaştırılınca sağduyu geçici olarak ortadan kayboldu. Bunun sonucunda kardeşlerimiz yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Yetkililerin yardımları sayesinde yaşananlar sonucunda ortaya çıkan acılar kısmen de olsa hafifletilebildi. Olay 2: Malkara. Çevresinde sağlıklı olmayan davranışları ile tanınan bir şahıs Malkara halkının çok sevdiği yaşlı bir çifti öldürdüğü iddiası ile tutuklandı. Bunun üzerine yine devreye giren bir grup provakatör olayın zanlısının Romanların yoğunlukta olduğu Gazibey Mahallesi'nde yaşamasını bahane ederek hayatını kaybeden çiftin yakınlarını Çingenelere karşı kışkırtmak istedi. İlginç bir biçimde Selendi'de atılanlarla benzer sloganlar atılıyordu Malkara'da da. "Allahsız milletsiz, bayraksız millet.". Malkara'da Malkara halkının sağduyusu ve güvenlik güçlerinin zamanında müdahalesi Selendi'de yaşananların tekrarlanmasını engellemiş oldu. Malkara halkı örnek bir davranış göstererek kardeşliklerini kimsenin bozamayacağını göstermiş oldular.

Her iki olayda da bizleri toplumumuzun dini ve milli değerlerine karşıt göstermeye çalışan bir grup provakatörün sahneye çıktığını görüyoruz. Birinci olayda kısmen başarılı olsalar da ikinci olayda kaybetmişlerdir. Yine de bu iki olaydan çıkacak bir ders var. Olayların dili Çingenelere karşı Balkanlardaki ırkçı-bölücü teröristlerle aynı dili kullanan bazı odakların ülkemize de sızmaya çalıştıklarını gösteriyor. Peki bu çarpık zihniyetin temsilcileri geçmişte hiçbir biçimde kabul edilmedikleri vatanımıza neden şimdi girmeye çalışıyorlar?

İşte bu sorunun yanıtını anlamak için Olay 3'e bakmamız şart. Olay 3 tek bir olaydan ziyade bir süreç. Karadeniz bölgesinde bir süreden beri kardeşlerimiz çok ciddi bir ekonomik sıkıntı ile karşı karşıyalar. Bu bölgede pazarcılık, hammallık, ayakkabı boyacılığı gibi pek çok meslek uzun yıllar boyunca Çingeneler tarafından icra edilmiştir. Buna karşılık son yıllarda kırsal bölgelerde eskisi gibi tarım ve hayvancılıkla geçimlerini temin edemeyen yurttaşlarımız bölgedeki kentlere gelerek bu işlerde çalışmaya başlamışlar. Örneğin Samsun'da genellikle bayan kardeşlerimiz evlere temizliğe giderek önemli bir ek gelir kaynağı elde etmiş oluyorlardı. Bugün Samsun'da farklı gruplar da bu sürece dahil olmuşlar. Çevredeki kırsal yerleşimlerin sakinleri de şehir merkezlerinde evlere temizliğe gelmeye başlamışlar. Zaten oldukça dar olan piyasada çalışmak durumunda kalan insanların sayısının artması rekabeti körüklemiş. Söylendiğine bu rekabet zaman zaman gerilime de dönüşebiliyor. Samsun'da yaşayan Çingene grupları geçmişte civar illerdeki pazarlara çalışmaya giderlermiş. Bize aktarıldığına göre günümüzde bu durum da çok zorlaşmış. Zira aynı ekonomik sıkıntıları yaşayan yerli pazar esnafı çevreden gelenlerin buralarda çalışmasını istemiyor. Çalışmak için pazara girmeye çalışanlar ise oldukça sert bir tepki ile karşılaşıyor.

Olay 3 bize ne anlatıyor? Dünya genelinde büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. Bu krizin etkileri şu veya bu ölçüde ülkemize de yansıyor. Bunun sonucunda kaynakların azalması, iş imkanlarının daralması ile yurttaşlar arasında mevcut geçim kaynaklarına ulaşma konusunda ciddi bir rekabet yaşanmaya başlanıyor. Geçmişte farklı toplum kesimlerinin çalışmak istemediği pek çok meslek bugün popüler olmuş. Geçmişten beri bu işlerde çalışan bizim insanlarımız ise sektöre yeni girenler tarafından rakip olarak görülüyor.

Bu durum sadece Karadeniz'e özgü değil. Trakya bölgesinden de benzer haberler alıyoruz. İş imkanlarının daralması yurttaşları birbirlerine şüphe ile bakar hale getiriyor. İşte Olay 1 ve Olay 2'de karşımıza çıkan provakatörlerin tam da bu dönem harekete geçmesinin sebebi böyle bir ortamın ortaya çıkmış olması. Toplum gergin... İnsanlar işsizlik yaygınlaştıkça bunun için birbirlerini suçlamaya başlıyorlar. Yurttaşlarımızı birbirine düşürmek isteyen provakatörler bu ortamı kullanmaya çalışıyor. Her vesile ile ortaya çıkıp toplumun en yoksul kesimini oluşturan insanlarımızı hedef haline getirmeye çalışmalarının sebebi bu.

***
Toplumun her kesiminden insan geçimlerini temin etmek de zorlanıyorlar. Bazı insanlar ise yoksulluğun pençesine düştükleri oranda suç örgütleri tarafından hedef kitle olarak görülmeye başlıyor. Çaresizlik her kesimden yurttaşlarımızı suça yöneltebiliyor. Buna karşılık suç oranları artmaya başladığında önyargılar ve hurafeler yüzünden farklı toplum kesimleri ilk olarak bizim insanlarımızı suçlama eğilimine giriyorlar. İşsizlik suç oranlarının artışını suç oranlarının artışı ise Çingenelere karşı farklı toplum kesimlerindeki tepkiyi geliştiriyor.

Balkanlarda son 20 yıldır kademe kademe yükselen ırkçı-bölücü terörizm bu toplumsal gerilimleri kullandı. Yurttaşlara işsizliğin ve yoksulluğun suçlusu sanki Çingenelermiş gibi bir propaganda yaptı. Ne yazık ki bu propangadalar kısa zamanda meyvesini verdi. Romanya'da, Sırbistan'da, Bulgaristan'da mahallelerimize kalabalık grupların saldırıları başladı. Evler yakıldı, pek çok kardeşimiz hayatını kaybetti. Irkçı-bölücü terörist grupları giderek daha kalabalıklaştılar. Onlar tarafından desteklenen siyasi partiler ise bugün Macaristan'da olduğu gibi mecliste daha fazla temsil edilmeye başlandılar.

Balkan coğrafyasında ırkçı-bölücü teröristlerin giremediği yegane bölge Türkiye'ydi. Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar bu grupların kullanabileceği bir ortam yaratmaktadır. Olayların dili onların çarpık zihniyetleri ile yurttaşlarımız arasında kin ve nefret tohumları ekmek üzere harekete geçebileceklerini göstermektedir. Belki de çoktan harekete geçmişlerdir bile. Bu durumu görmezden gelmenin, yok farz etmenin kimseye faydası olmayacaktır. Gerçekleri kabul etmeli, akıl ve sağduyu ile çözüm yollarını araştırmalıyız. Aksi halde Balkanlarda yaşananların ülkemizde tekrarlanması ihtimali vardır.

***

Malkara'da yaşanan olayların büyük bir sağduyu ile atlatılması çok önemli olmuştur. Bu noktada bölgedeki yetkili tüm idari amirlere, güvenlik güçlerimize, olayların yatıştırılmasında önemli bir rol oynadığı bize Malkaralı kardeşlerimiz tarafından aktarılan Malkara sakini eczacı Ulaş Yurdakul'a, provakatörlerin oyununu bozan Malkara halkına ve tüm kışkırtmalara rağmen sağduyulu duruşlarına bozmayan yürekli kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.
Hepinize şen bir hafta diliyorum.


Malkara'ya İyi Bakın

Malkara... Tekirdağ'ın küçük, şirin bir ilçesi. Bu küçük ilçe insanlığa büyük bir ders verdi. Tanıyanların akli dengesinin yerinde olmadığını vurguladıkları bir şahıs Malkara'nın çok sevilen kendi halinde insanları olan yaşlı bir çiftin canına kıydı. Olay sonrası bütün Malkaralılar büyük bir üzüntüye kapıldılar. Her kesimden Malkaralı yaşanan acı olayı kınadı ve çiftin yakınlarının acısını büyük bir samimiyetle paylaştılar. Buna karşılık sakat bir zihniyete sahip birkaç provakatör yaşanan olaydan bir kültür çatışması çıkartma girişiminde bulundular.

Olayın zanlısının Malkara'nın iki önemli Çingene yerleşiminden biri olan Gazibey'de yaşamasını bahane eden provakatörler hayatını kaybeden çiftin yakınlarını Çingenelere karşı kışkırtma girişiminde bulundular. Zanlı orada bulunduğu sırada Malkara Adliyesi'nin önünde toplanan 2000 kişilik bir grubu önce "Allahsız Millet, Bayraksız Millet", "Allahsız, Bayraksız, Vatansız, Katiller" gibi bütün Çingeneleri hedef alan iğrenç sloganlarla tahrik etmeye çalışan provakatörler, daha sonra bu grubu Gazibey'e yürütmeye çalıştı. İşte Malkara halkının örnek davranışı tam da bu sırada devreye girdi. Bireylerin yanlış davranışlarının bir mahalleye, bir topluma mal edilemeyeceğini savunan Malkara halkı provakatörlerin oyununa gelmedi. Güvenlik güçlerinin zamanında müdahalesi ise her türden gerginliğin daha başından önünü kesmiş oldu.

***

Olay bütün boyutları ile medyada yer almadı. Zira provakatörler başarılı olmadığı için yaşanan gerilim bir kültür çatışmasına dönüşmeden engellenebilmişti. Yaygın medya genellikle olumsuz olayları ön plana çıkarmayı tercih ediyor. Biz ise Malkara halkının sağduyusunun bir kültür çatışmasını engellemiş olmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Geçtiğimiz Ocak ayında Selendi'de yaşanan acı olaylar Malkara'da tekrarlanmadı ise bunun temel sebebi bu sağduyudur!

Türkiye'nin her yerindeki yurttaşlar ve dünyanın başka yerlerindeki insanlar için Malkara halkının davranışı örnek bir davranıştır. Bir bölgenin, bir şehrin, bir ilçenin, bir kasabanın ya da bir köyün halkı bireylerin yanlış davranışlarının onların ait oldukları gruba mal edilmemesi gerektiğini anlayacak olgunluğa gelmişse bu çok sevindirici bir gelişmedir. Olayların yaşandığın günün ertesinde Malkara'nın kahvelerinde, esnafların arasında ve evlerde bunlar konuşuluyordu. Yaşlı çiftin canını kıydığı öne sürülen zanlıyı bahane ederek bir mahalleyi "linç etme" kışkırtmasına girişen provakatörler halk tarafından kınanıyordu. Hangi kökenden gelirse gelsin tüm Malkaralılar Çingenelerin alnına böyle bir kara leke sürülmeye çalışılmasına tepkiliydiler.

***

Malkara'da yapılmaya çalışılan kışkırtma tutmamış gibi gözüküyor. Buna karşılık bu olay bir başka tehlikenin varlığını kesin olarak kanıtlamıştır. Malkara'daki provakatörlerin kullandıkları söylem Selendi'de insanlarımızın canına kast eden zihniyetin kullandığı söylemle aynıdır. Selendi halkını kardeşlerimize karşı kışkırtmak için "Çingeneler cami bastı.", "Çingeneler Allah'a, Peygamber'e, Kitap'a, Bayrak'a küfretti." gibi akıl almaz iftiralar kullanılmıştı. Malkara'daki provakatörler ise "Allahsız Millet, Bayraksız Millet" sloganları ile halkı kışkırtmaya çalıştılar.

Görünen köy klavuz istemez. Bizleri dini ve milli değerlere karşı gibi göstererek halkı ırkçı bir kışkırtmanın içerisine sokmaya çalışan birileri var. Yanı başımızda Balkanlarda ırkçı terör kan dökmeye devam ediyor. Bulgaristan'da, Yunanistan'da, Sırbistan'da, Makedonya'da, Macaristan'da... Irkçıların hedefi kardeşlerimiz. Bütün kötülüklerin anası Çingeneler onlar için. Bizi binlerce yıldır yaşadığımız topraklardan sürmek, yok etmek istiyorlar. Bugüne kadar Türkiye'de Çingene düşmanı ırkçılar Balkanlarda olduğu gibi terör eylemlerine girişemediler. Ülkemizin tarihi ve kültürel yapısı buna engel oldu. Buna karşılık bizler; Selendi'de, Malkara'da ve basına yansımayan birkaç başka küçük olayda atılan bizim tarihimize, ülkemizin kültürel yapısına aykırı sloganları duydukça ırkçıların vatanımıza sızmaya çalıştıkları şüphesini duymaya başlıyoruz. Bugün bu şüphe çok güçlü bir hale gelmiştir.

***

Balkanlardaki ırkçı teröristler ile Selendi ve Malkara provakatörleri arasında bağlantı var mı? Taktik aynı, söylem aynı. Doğrudan bir bağlantı olup olmadığını ise şüphesiz ki güvenlik güçlerinin çalışmaları tespit edecektir. Önemli olan aynı dili kullanarak bizleri hedef haline getirmeye çalışan birilerinin artık memleketimizde boy göstermeye başlamış olmalarıdır. Yurttaşlarımız bu zihniyete yüz vermemeli, güvenlik güçleri her türlü tedbiri almalıdır.

Dünya büyük bir ekonomik kriz sürecinden geçiyor. Türkiye'ye yansıması dünya ile kıyaslandığında daha sınırlı olan bu ekonomik dalgalanmanın ne yönde gelişeceği belirsiz. Trakya'da işsizliğin yaygınlaştığı haberlerini alıyoruz. Irkçılar sever bu ortamı. Ekonomi kötüleştikçe insanlar bir günah keçisi ararlar. Irkçılar bu günah keçisini sunar insanlara. Bizi hedef haline getirmek isteyen bölücü zihniyet bu söylemleri kullanacak, bu ortamı provake etmeye çalışacaktır. İşsizliğin dahi suçlusu olarak Çingeneleri göstermeye çalışacak kırk yıllık komşularla kardeşlerimizin arasını açmaya gayret göstereceklerdir.

***

Kardeşlerimiz çok dikkatli olmalıdırlar. Irkçılar geniş kitleleri bize karşı kışkırtmak için bizleri onların gözünden düşürecek bazı oyunlar tezgahlayabilirler. Temkinli olmak şart.Tüm Çingeneler sabırla kışkırtmalara gelmeden beklemeli. Gözlerini dört açmalı. Bizi küçük düşürecek, hakkımızdaki önyargıları güçlendirecek her türlü yanlış davranıştan kaçınmalı. Bu amaçla düzenlenecek tezgahlara karşı ise ayık olmalı!

Bu dönemde bugüne kadar yaşanan ve gelecekte yaşanacak olan gerilimlere duyarlı olmak herkesin görevidir. Özellikle Çingeneler adını birşeyler yaptığını söyleyen kuruluşlardan azami gayret ve dikkat bekliyoruz. Selendi'yi, Malkara'yı görmeyen; bu konularda yaraların sarılması ve kışkırtmaların önlenmesi için çaba sarf etmeyen hiçbir kuruluş Çingeneler adına bir şey yaptığını iddia etmesin.

***

Malkara'da yaşamını kaybeden büyüklerimize Allah'tan rahmet yakınlarına ise sabır diliyoruz. Acılarını kendi acımız gibi paylaşıyoruz. Dileriz böyle tatsız olaylar bir daha hiç yaşanmaz.
***

Hepinize şen bir hafta diliyorum.

Ey Güzel Hıdrellez

Ey güzel Hıdrellez! Ey güzel Bahar! Hoşgeldin sefalar getirdin yurdumuza. Topraktan kaldırdın yarı ölüm örtüsünü kara kışın. Şimdi tüm tabiat şaha kalkmış. Şimdi uykusundan uyanıyor binbir canlı ile beraber ruhumuzun derinliklerindeki özgürlük tutkusu... Duramıyoruz yerimizde. Yeni kıtalar keşfetmek, okyanuslara açılmak istiyoruz. Ey güzel Hıdrellez. Toprağa düşen her bir cemre yangın oldu bizim gönlümüzde. Seni seviyoruz, çünkü sen kara sevdalısı olduğumuz hayatın yeniden doğuşunu müjdeliyorsun. Sen bize umut getirdin. Çok yaşa ey güzel Hıdrellez!

***

Her toplumun geleneğinde farklı isimlerle anılsa da Hıdrellez coşkusu evrenseldir. Her toplumun kendine ait efsaneleri vardır Hıdrellez'e dair. Her toplumun masalları, deyişleri, manileri... Ortak olansa zorlu bir kışın ardından doğan umutlardır. Sıcak mevsimin hem hayatımızdaki hem de gönlümüzdeki buzları çözmesidir Hıdrellez'in insanlığa ulaşan evrensel mesajı.

Sanayi öncesinde mevsimlerin toplumların hayatında önemli bir yeri vardı. Kış durgunluk demekti. Saklanmak, korunmak... Yazsa canlılıktı, hareketti, umuttu. Bu durum hem tarım hem de hayvancılıkla uğraşan Gaco toplulukları için böyle olduğu gibi şüphesiz ki biz göçebe zanaatçılar, Çingeneler için de farklı değildi. Atalarımız kışları mahallelerinde zar zor geçirdikten sonra canlanan tabiatla birlikte arabalarını, çadırlarını alıp mesleklerini icra edecekleri topraklara doğru yollara düşerlerdi. Gittiklere yerlere çeşitli zanaat ürünlerini götürdükleri gibi aynı zamanda gezip gördükleri farklı diyarlara dair haberleri de götürürlerdi.
İşte tüm bu hengamenin, hayat mücadelesinin başlangıç noktasıdır Hıdrellez. Acıları geride bırakmak, yeni umutlara yelken açmak için bir vesiledir.

***

Edirne'de Kakava şenlikleri. Babaeski'de Bolca Nine. İstanbul'da son birkaç yılda popüler hale gelen Ahırkapı. Ama geleneksel haline bakarsak Kağıthane eğlenceleri. Öyle ya, o Kağıthane değil midir bir devirler saraylısını da mahallelisini de aynı mesire yerinde buluşturup Hıdrellez coşkusunun içerisinde kırk yıllık ahbap gibi birbirine yakınlaştıran. İşte böyledir Hıdrellez ruhu, herkes kendince gelir, kendi gibi gelir. Herkes bir olur, can olur. Herkes bir diğerinde bir başka güzellik bir başka yakınlık bulur. Tabiat sarıp sarmalar insanları. Toprak, su, ateş ve hava... Hepsi bir arada ve olması gerektiği gibi durur.

Ve biz Çingeneler! Bizler Hıdrellez ruhunun bekçileriyiz. Görevimiz insanları birbirlerine yaklaştıran, kardeşleştiren bu güzel günün layığınca kutlanıp kutlanmadığını kontrol etmektir. Zira insanlık Hıdrellezleri unuttuğu gün yoldan çıkacak, umutlarını da kaybedecektir. Bu zor görevi omuzlarına almış olan biz Çingeneler aynı zamanda meçhül bir kurtarıcının gelişini bekleriz her Hıdrellez'de. Bir gün kaybolduğu sulardan çıkacağı, yarım bıraktığı işini tamamlayacağı söylenmiştir atalarımız tarafından. Belki bir efsane belki de gizemin diliyle anlatılması hiç kaybolmayan umutların. Kimse bilemez işin aslını. Ama şurası bir gerçek ki Babafingo efsanesi çok yakışır güzel Hıdrellezimize. Biz bu Hıdrellez'de de beklemeye devam edeceğiz bu meçhul kurtarıcıyı.

***

Hıdrellez hepimize kutlu olsun. Bu Çarşamba (5 Mayıs 2010) Radyo Çingene Hıdrellez Özel Yayını yapılacak. Tüm dostlarımızı en azından gecenin belli bir bölümünde bizimle olmaya, neşemizi paylaşmaya davet ediyoruz.
Neşeniz bol, keyfiniz gıcır olsun.
Hepinize şen bir hafta diliyorum.


"Çingenelerin Kitabı" Neyi Anlatıyor?

Sitemizin ve toplumumuzun her bireyi için gurur vesilesi olacağına inandığımız "Çingenelerin Kitabı" önümüzdeki hafta nihayet kitapçılarda olacak. Uzun bir bekleyişten sonra kitapla tanışacak dostlarımıza kitap hakkında kısa bir açıklama yaparak kitapla ilgili kafalarda oluşan soru işaretlerini bir nebze olsun giderebileceğimize inanıyorum.

Öncelikle nasıl yazıldı kitabımız? Kitabın içerisindeki örneklerin derlenmesi çok uzun bir zaman aralığında gerçekleşti. Bunların bir bölümü benim ailemde, mahallemizde, komşularımızın hayatında gözlemlediğim olgu ve olaylardır. İkinci olarak son 7-8 yıldır Türkiye'nin her bölgesindeki kardeşlerimizle yakın bir diyaloğa girerek onların yaşam tarzları ve kültürleri ile ilgili çok önemli bilgilere sahip oldum. Bunların yanı sıra Cingeneyiz.org'un kampanyalarına katılarak bilgilerini bizlerle paylaşan izleyicilerimiz de çok ayrıntılı bilgi ve gözlemlere ulaşmamıza olanak sağladılar.

Bir konu hakkında yorum yapabilmek için bilgi çok önemlidir. Ama yeterli değildir. Bilginin yanı sıra sağlam bir bakış açısına sahip olmanız şarttır. Bunun için de konu hakkında daha önce yazılmış şeyleri okumanız, fikir dünyanızı zenginleştirmeniz gerekir. Kitabın yazıldığı süre içerisinde bu konuda gerçekten büyük bir emek harcanmıştır. Büyük bölümü henüz Türkçe'ye çevrilmemiş durumdaki kaynaklara ulaşılarak gelecekte başkalarının da yararlanabileceğine inandığımız bir bilgi ve fikir birikimi meydana getirilmiştir.

Tüm bu çalışmaların sonucunda kitap iki açıdan önemli yenilikler getirmiştir. Birincisi kitapta biz kimiz sorusunun yanıtına çok geniş bir çerçeveden bakılmakta, şimdiye kadar ortaya atılanlardan farklı bir yanıt verilmektedir. İkincisi ise kitapta çok sayıda yeni kavram kullanılmaktadır. "Tabiat insanları", "Gaco", "Evrensel millet", "Bağlı Çingene", "Çingene Usulü Geçim Yolları" gibi pek çok insanın ilk kez duyacağı bu kavramlar büyük ölçüde Çingene kültürü ve düşünce dünyasında bulunan bazı yaklaşımların bilimsel yöntemle geliştirilmesiyle ortaya atılmıştır.

Geçmişte pek çok yazarın gözünde Çingeneler sıradan bir kavim olarak düşünülmüş ve o şekilde takdim edilmiştir. Bizim çalışmamız ise bunun aksine Çingeneliğin bir zanaat medeniyeti ve ırklar üstü evrensel bir kültür olduğunu ortaya koyuyor. Kitapta vurgulanan temel nokta Çingene adının göçebe zanaatçı kültürlerden gelen kavimlere bu coğrafyada verilen isim olduğudur. Göçebe zanaatçı kültürlerin ve tarımcı/çoban/savaşçı Gaco kültürlerinin nasıl bir tarihi geçmişin sonucunda ortaya çıktığı ise yine kitabın işlediği temel meseleler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda kitap sadece Çingeneleri değil Gaco kavimlerini de incelemekte; Gaco kavimlerini kendi içerisinde kategorilere ayırmaktadır. Tarımcı Gaco, çoban Gaco ve savaşçı Gaco gibi kimi kavramlar Gaco kültürünün de daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamakla kalmayacak tarihe bakış açımızı da değiştirecektir.

"Çingenelerin Kitabı"'nı en çok ilginç kılan nokta şüphesiz ki onun bir Çingene tarafından yazılmış olması. Tıpkı Cingeneyiz.org gibi Çingenelerin Kitabı da pek çok kişi için bu açıdan şaşkınlık uyandırıcı olacaktır. "Bizim bildiğimiz Çingeneler nasıl yaptı bu işi?" denilecektir. Varsın dileyen bu şekilde düşünsün. Ama artık şu da bilinsin ki yeni bir Çingene kuşağı yetişmeye başlamıştır. Bu kuşak yaşadığı ülkenin yurttaşı olmaktan gurur duymakta, kendisini sadece Çingenelere karşı değil ülkesine ve insanlığa karşı da sorumlu hissetmektedir. Bu kuşak geçmişte toplumunun alnına karar bir leke sürülen tüm kötü alışkanlıkları, başta madde bağımlılığı olmak üzere her türlü düşkünlüğü elinin tersiyle itmekte kendisi ve toplumu için onurlu bir yaşamın kapılarını aralamaktadır. Cingeneyiz.org bu kuşağın sitesidir. "Çingenelerin Kitabı" bu kuşağın kitabıdır, bu kuşağın sesidir.

Son olarak Çingenelerin kitabı Türkiye'de yazılabilmiştir. Neden Türkiye? Çünkü yalnızca bizim ülkemizde Çingeneler melun Hitler ve yandaşlarının ırkçı soykırımından kurtulabildiler. Çünkü yalnızca Türkiye'de Çingeneler bütün zenginliği ve çeşitliliği ile bu korkunç kıyma makinasının hışmından kurtularak ayakta kalabildi. Balkanlar ve Avrupa'da yaşayan kardeşlerimiz bu korkunç zihniyet tarafından en acı bir biçimde aşağılanarak şeref, haysiyet ve onurları ellerinden alınırken; 1,5 milyon Çingene büyük zulümler altında yaşamını kaybederken Türkiye Çingeneleri herşeye rağmen bu sürecin dışında kalabildiler. Şüphesiz ki binbir zorlukla ve en acı bedelleri ödeyerek savaş dışı kalmayı başaran bu ülkeye ve bu güzel ülkenin yürekli insanlarına hepimizin bir vefa borcu vardır. "Çingenelerin Kitabı"'nın ilk olarak Türkiye'de ve Türkiye Türkçe'si ile yazılmış olması bir ölçüde bu vefa borcunun ödenmesidir.

Dünyanın her bir köşesinde yaşayan kardeşlerimiz; bu kitapta kendilerinden çok şey bulacaklar. Kendisinin ve atalarının yaşamını bir başka açıdan dinleyen her Çingenenin hayata bakış açısı değişecek; yaşama sıkı sıkı tutunmak için bir neden bulmuş olacaktır.

***
Hepinize şen bir hafta diliyorum
Sağlıcakla kalın.