Çingenelerle
ilgili bilinmeyenler her zaman bilinenlerden fazla oldu. Bu yazıda
konuyla ilgili kendi yaklaşımlarımız çerçevesinde; Çingene
gerçeğinin ısrarla göz ardı edilen boyutlarını ortaya koymaya
çalışacağız. Öncelikli amacımız Çingene halklarının büyük
insanlık ailesi içerisindeki yerini net bir biçimde vurgulamaktır.
Bununla birlikte Çingene halklarının gelişimlerini kısıtlayan,
kendilerini daha güçlü bir biçimde ortaya koymalarını
engelleyen faktörlerden biri olarak organik ve adanmış
aydınlarından yoksunlukları da bu yazının temel temalarından
birini teşkil etmektedir.
Çingene
kelimesi bir kavimden, bir halktan daha fazlasını anlatmaktadır.
Geçimlerini sanayi ve kapitalizmin gelişiminden önce; çeşitli
zanaat ve hizmetlerin yerleşik tarımcılara, göçebe çobanlara ve
kent-kasaba ahalisine sunulmasıyla sağlayan, göçebe ve
yarı-göçebe halklar; Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya ve Orta
Doğu'nun bir bölümünde Çingene adıyla anılmışlardır. Bu
bölgelerde yaşayan Romanlar, Abdallar, Domlar, Lomlar, Mugatlar,
Tavaktaroshlar, Helebiler, Ashkaliler gibi halkların ortak adı
Çingenedir. Bu coğrafyaların dışında ise aynı geçim
stratejisini benimsemiş farklı halklar için; Batı Avrupa'da
Gypsy; Orta Doğu'nun kimi bölgelerinde Nawar; Hindistan'da Parya,
Chandala, Afrika'da Sab, Midgan ve benzeri sözcükler
kullanılmaktadır. Demek ki kökenleri, dilleri ve kültürleri
farklı dahi olsa temel geçim stratejileri aynı olan bu halklar,
dışarıdan bakanların onları tek bir isimle tanımlamasını
mümkün kılacak şekilde bir bütün oluşturmaktadırlar.
Çingene
halklarının tarihlerinde ortak olan bir deneyim onların geçim
stratejilerinin aynılaşmasına neden olmuştur. Bu deneyim
çingeneleştirilme sürecidir. Çingene halkları tarihin şu veya
bu anında yaşadıkları çingeneleştirilme deneyimi öncesinde
farklı toplumsal yapılara sahip olmuşlardır. Her biri içinde
bulundukları daha büyük sosyal ve doğal çevreye uygun olarak
kendi geçim stratejilerini geliştirmişlerdir. Kimileri geniş
ormanlık arazilerde avcılık ve toplayıcılık yaparak
geçinmektedirler. Kimileri ise hayvan sürülerine sahip göçebe
kavimlerdir. Bazı başkaları ise kendilerine ya da başkalarına
ait topraklarda tarım yapmaktadırlar. Çingeneleştirilme süreci
tüm bu eski geçim stratejileri ve bunlara bağlı toplumsal
organizasyon biçimlerini ortadan kaldırır.
Bir
başka kavim ya da kabilenin yürüttüğü istila hareketi, kaos ya
da doğal afetler sonucu söz konusu kavimler geçim stratejilerini
üzerinde temellendirdikleri kaynaklardan yoksun kalmışlardır.
Ormanlarda avcılık ve toplayıcılık yaparak geçinen kavimlerin
sahip oldukları orman alanları, çobanların hayvan sürüleri ve
tarımcıların toprakları bir biçimde ellerinden alınmıştır.
Ormanlardan avcılık ve toplayıcılık yaparak geçinen tabiat
insanları tabiatla olan bağlarını, çobanlık ve tarım yaparak
geçinen toplumlarsa halk olarak siyasal ve ekomik yükselişlerinin
temelini teşkil eden doğal asabiyetlerinin maddi zeminini
yitirmişlerdir.
Bu
koşullar altında her türlü geçim imkanından yoksun kalan ve
içinde yaşadıkları toplumlarda güç göstergesi ve maddi gücün
kaynağı olan tüm unsurları yitiren halklar Çingeneleştirilirler.
Geçinebilmek için çeşitli zanaat ve hizmetleri, geniş aile
grupları olarak başka kavim ve kabilelere sunacak karşılığında
onlardan gıda maddeleri temin edeceklerdir. Ne var ki çok büyük
bir statü kaybı yaşamışlar, Çingeneleştirilmişlerdir. Giderek
yoksullaşarak, birlikte yaşadıkları toplumların en yoksul ve en
dışlanmış grubunu oluştururlar.
İki
Medeniyet
Çingeneleştirilen
halklar; çoban, tarımcı ve avcı toplayıcı halklardan farklı
bir konumdadırlar. Çingene olmayan, Gaco-Geben halklarının
medeniyetinde yer alan pek çok temel kavram ve mesele Çingene
halklarının oluşturduğu medeniyete yabancıdır. Gaco-Geben
halkları mülk sahibi halklardır. Toprakları, hayvan sürüleri
vardır. Başlarda bunları korumak ve giderek de başkalarının
mülklerini ele geçirmek için siyaset ve onun başka araçlarla
yürütülen şekli olan savaşı geliştirmişlerdir. Gaco-Geben
halkları zaman içerisinde birbirlerine zıt çıkarlara sahip
ekonomik gruplardan oluşan katmanlı toplumlara dönüşmüşlerdir.
Bu kez de siyaset ve savaş aynı halkların içerisindeki bu farklı
ekonomik grupların, kaynaklar üzerindeki hakimiyet için
birbirleriyle yaptıkları mücadelenin aracı olmuşlardır. Tarih
içerisinde bu ekonomik grupların belirlendiği toplumsal yapılar
değişmişse de, siyaset ve savaşın bu temel doğası hemen hemen
her yerde aynı kalmıştır.
Gaco-Geben
halkları belli coğrafyalarda toplanmış; toplandıkları alanlarda
diğer gruplar ve halklar üzerinde egemenlik tesis eden siyasal
yapılar oluşturmuşlardır. Bu yapılar zamanla güçlü devlet
biçimlerine dönüşmüşlerdir. Köleci imparatorluk, mülk ve
feodal hükümranlık temelinde gelişen bu ilk devlet yapılarının
yerini kapitalizmin gelişmesiyle, merkez kapitalist ülkelerde ulus
devletler ve daha sonra çevre kapitalist ülkelerde gelişen
geç-ulus devletler almıştır. Gaco-Geben halklarının belli
coğrafyalarda toplanmaları, belli coğrafyaları kendi hakimiyet
alanları olarak sınırlandırmaları doğrudan doğruya onların
ekonomik gerçeklikleri ile bağlantılıdır. Gerek hayvancılık ve
gerekse tarım; hayvan sürüleri ve toprak üzerinde özel mülkiyete
dayandığından; Gaco-Geben halklarında hakim durumda bulunan
ekonomik ya da ekopolitik gruplar resmi ya da fiili egemenlikleri
altındaki tarım arazileri ve hayvan sürülerinin otlak alanlarını,
başka Gaco-Geben halklarına ait olanlardan ayırarak hem
kendilerini ayakta tutan ekonomik süreçleri garantiye almışlar
hem de egemenliklerini pekiştirmişlerdir. Kapitalizmin gelişmesiyle
kurulan yeni ülkelerin ve bu ülkelerdeki siyasal egemenlik aygıtı
olan ulus devletlerin öncelikli vazifesi ulusal pazarı
bütünleştirmek ve korumak olmuştur.
Çingene
halklarının medeniyeti ise barışçıl bir zanaat medeniyetidir.
Çingene halkları neredeyse mutlak anlamda mülksüzleştirilmişler
ve Çingeneleştirilmeleri sonucu gelecekte de mülk sahibi olmaları
büyük ölçüde engellenmiştir. Bu engelleme kimi yerde resmi kimi
yerde ise fiili yasaklarla pekiştirilmiştir. Her şeye rağmen
Çingene halkları geçinmek için yaptıkları zanaat ve hizmetlerde
derinleşmiş ve bu alanda önemli bir teknik ilerleme yaratmayı
başarmışlardır. Öte yandan mülkten yoksun oldukları için
Gaco-Geben medeniyetinin en önemli unsurlarından olan siyaset ve
savaşa yabancı kalmışlardır. Zira ne korumaları gereken bir
mülkleri vardır ne de başkalarının mülklerini ele geçirebilme
umudu. Tarihte çok nadir de olsa kimi Çingene halklar bazı özel
şartların yardımıyla bu cendereyi kırıp mülk sahibi olmaya,
savaş ve siyasetin dilini konuşmaya başladıklarında ise onlar
Çingene olmaktan çıkmış, çok geçmeden Çingenelik
geçmişlerindeki kötü bir anıya dönüşmüş ve unutulmuştur.
Çingene
halklarının temel geçim stratejisi, onların sınırlı toprak
parçalarında toplanmalarını değil, mümkün olan en geniş
coğrafyalara dağılmasını zorunlu kılmıştır. Mümkün olan en
geniş müşteri topluluklarına ulaşabilmek için küçük gruplara
bölünerek dağılmışlar, bu dağılma sürecinin sonucunda bütün
Çingene halkları yaşadıkları her bölgede sayıca azınlık
durumunda kalmışlardır. Örneğin temel olarak Balkan ve Batı
Anadolu coğrafyasında yaşayan Romanlar bu bölgenin her yerinde
yaşamlarını sürdürseler de coğrafyanın hiçbir yerinde nüfus
çoğunluğu oluşturmamaktadırlar. Aynı şey Orta Anadolu'da
yaşayan Abdallar, Kafkasya'daki Poşalar, Mezopotamya'daki Domlar,
Orta Asya'daki Mugatlar ve tüm diğer Çingene halkları için
geçerlidir. Çingene halklarının nüfus çoğunluğunu oluşturduğu
tek yer en kalabalığı 25.000'i geçmeyen Çingene mahalleleri
olmuştur. Çingene mahalleleri sadece Çingene halklarının kendi
kültürlerini geliştirdikleri ve ürettikleri temel birimler
olmakla kalmamış, aynı zamanda binlerce yıllık yaşanmışlığın
sonucunda asimile olmamış Çingene bireylerin yaşayabileceği
yegane mekan parçaları olarak kalmışlardır.
Kapitalizm
ve Çingeneler
Daha
önceki sosyo-ekonomik bütünlerden pek çok açıdan ayrılan
kapitalizm dünyanın çehresini değiştirmiş ve gezegenin her bir
köşesine sızmayı başarabilmiştir. Sanayinin ve kapitalist
ilişkilerin gelişimine bağlı olarak toplumlar dönüşürken,
geçmişte Çingene halkları tarafından yapılan çeşitli zanaat
ve hizmetlerin önemli bir bölümü ortadan kaldırılmıştır.
Sepetçilik, demircilik, kalaycılık, diş çekme, ilaç yapımı,
halk hekimliği, seyyar berberlik gibi çoğu meslek ortadan
kalkmıştır. Müzisyenlik, cambazlık vs gibi meslekler ise biçim
değiştirip yeni dönemin koşullarına uygun olarak yeniden
üretilmiştir. Çoğu Çingene ise geçmişle bağını tamamen
kopararak içinde yaşanılan ülkede başkalarının çalışmak
istemeyeceği düşük gelirli ve insan sağlığına zararlı
işlerde çalışmaya başlamıştır. Bunun ötesine geçmeleri ise
bir yandan binlerce yılın mülksüzleştirilmişlik mirası öte
yandan ise birlikte yaşadıkları Gaco-Geben halklarının alt
ekonomik gruplarında dahi hakim durumda bulunan tamamen dışlayıcı
önyargı duvarları tarafından engellenmiştir. Bu önyargı
duvarları, Çingene halklarına mensup bireyleri, Gaco-Geben
halklarının alt ekonomik gruplarından yalıtarak, hemen hemen
evrensel kast duvarları olarak işlev görmektedirler.
Çingene
halkları, Gaco-Geben halklarından farklı olarak kendi içlerinde
çıkarları birbirine zıt ekonomik gruplara ayrılmamışlardır.
Aralarında liderler ve ön plana çıkan özel insanlar olsa da
bunlarla halklarının kalanının ilişkisi hiçbir zaman Gaco-Geben
halklarındaki gibi olmamış, yapılaşmış zıtlıklara
dönüşmemiştir. Çingene halklarının içinden çıkan bireyler
ya da gruplar belli bir ölçünün üzerinde ekonomik, kültürel ya
da sosyal sermaye birikimi gerçekleştirdiklerinde vakit kaybetmeden
toplumlarından koparak izlerini kaybettirmişler, Gaco-Geben
halklarına dahil olmuşlardır. Bu haliyle Çingene halklarını
oluşturan bireylerin ezici çoğunluğu yaşadıkları ülkelerde,
en alt Gaco-Geben halklarının alt ekonomik ve ekopolitik grupları
ile yan yanalık ilişkisi içerisinde bulunmuşlardır. Yani Çingene
halkları, kendi içlerinde çıkarları birbirlerine zıt ekonomik
gruplara bölünmemişlerse de halk olarak Gaco-Geben halklarının
içlerindeki katmanlaşmalarda mağdur ekononomik ve ekopolitik
grupların alt kümeleri olarak görülebilirler.
Daha
somut konuşmak gerekirse Çingene halkları, merkez kapitalist
ülkeler gibi, kapitalist ilişkilerin toplumsal yapıyı bütünüyle
yeniden yapılandırdığı coğrafyalarda sınıflaşmış işçi ve
yedek işçi ekonomik gruplarının; çevre kapitalist ülkelerin
Balkan ve Orta Doğu varyantlarında olduğu gibi kapitalist
ilişkilere tabi ama toplumsal yapısı daha karmaşık bir
katmanlaşma gösteren ülkelerde garibanlar ve halk sınıfları
olarak tanımlanabilecek ekopolitik grupların unsurlarını teşkil
ederler.
Bu
noktada son yıllarda ortaya çıkan yeni bir eğilim dikkatle
izlenmelidir. Özellikle Romanların yoğun olarak yaşadığı
bölgelerde; çeşitli uluslararası kurumlar Romanların uzun vadede
bölgesel istikrar için bir sorun teşkil etmemesi için Romanları
topluma entegre etmek amacıyla küresel fonlar ayırmaya
başlamışlardır. Bu fonlar Gaco-Geben halklarından bireyler ve
Romanların asimile olmak üzere olan nispeten varlıklı bireyleri
tarafından kullanılmaktadır. Fonları almaya devam etmek için
Roman toplumundan sözde de olsa kopmayan bu yeni Roman elitler
gelecekte Roman toplumunun üst ekonomik ya da ekopolitik gruplarını
oluşturabilirler mi? Yoksa uluslararası kurumlardan gelen fon
akışının kesilmesi ile birlikte geçmişte olduğu gibi bu
bireylerde hızlı bir biçimde Çingene geçmişleri ile bağlarını
kesecekler midir? Bu sorunun yanıtını şimdilik vermeyeceğiz.
Çingene
Aydınları Nerede?
Çingene
halkları içlerinden çıkan bireysel istisnalar bir yana,
mülksüzleştirilmişliklerini sürdürmektedirler. Mülk sahibi
Çingeneler, geçmişte olduğu gibi bugün de büyük bir hızla
kendi topluluklarından kopmakta ve mülk sahibi oldukları andan
itibaren artık daha fazla Çingenelerin bir parçası
olmamaktadırlar. Çingene halklarını oluşturan bireylerin büyük
çoğunluğunu onları yaşadıkları dünyaya bağlayan mülkleri,
varlıkları, sosyo-politik ilişkisellikleri yoktur. Çingene
halklarının kahir ekseriyetinin kaybedecek hemen hiçbir şeyi
yoktur. Bu durum bir yandan muazzam bir dinamizme sahip olmalarını
sağlarken öte yandan köklü değişimlere açık olmalarını
mümkün kılar. Doğal olarak yaşadıkları her yerde mevcut
statülere yabancılaşır onlara karşı tepkiselleşirler. Buna
karşılık Çingene halkları yaşadıkları hiçbir yerde
kendilerini mevcut durumlarına mahkum eden yapılara karşı
sağlıklı tepkiler geliştirememekte, çoğunlukla Çingene
halklarında var olan mevcut tepki suç örgütlenmelerinin yelkenine
su taşımaktadır.
Bu
durumun temel nedeni yine Çingene halklarının tarihinde
yatmaktadır. Tıpkı mülk sahibi olan Çingene bireyler gibi eğitim
almış veya bir biçimde kendini yetiştirmiş Çingene aydınları
da toplumlarından kopmaktadırlar. Çok sayıda Çingene bireyi
şansın yardımıyla eğitim alabilmekte, olağanüstü yeteneklere
sahip Çingene bireyler bazen eğitim almaksızın da kendilerini
yetiştirebilmektedirler. Ne var ki Çingene toplumlarının
yoksulluğu ve onları kuşatan kast sınırları o kadar katıdır
ki, Çingene aydınları içinden çıktıkları toplumun bünyesinde
kaldıkları müddetçe kendileri ve toplumları için hiçbir umut
olmadığını görmektedirler. Toplumundan kaçmayı başarabilirse
Gaco-Geben halklarına mensup bir birey olarak kendisine mütevazi de
olsa farklı bir gelecek yaratması mümkün olacaktır.
Bu
amaçla eğer fizik özellikleri herhangi bir Çingene halkına
aidiyetine şehadet etmiyorsa, bu aidiyete işaret eden fiziksel ve
kültürel özellikler taşıyan akrabalarından koparak ya da eğer
kendi fiziksel veya kültürel özellikleri bu aidiyete işaret
ediyorsa bu özellikleri açıklayan kurgusal aile tarihleri
hazırlayarak Gaco-Geben halklarının içerisinde kendisine bir yer
bulmaya çalışır. Köksüz, tarihsiz ve iğreti bir biçimde
Gaco-Geben halklarından herhangi birisinin içerisinde erimeyi
başarsa da gelecek nesillerinin iğreti var oluşlarının farkına
vararak köklerini sorgulaması kuvvetle muhtemeldir. Her halükarda
kopuş gerçekleştirmiştir. Bu aşamadan sonra aydın, yani kültür
üreticisi sayılabilecek olan Çingene bireyinin gerçekleştireceği
her türden üretim Gaco-Geben halklarına yarayacaktır. Bu da
insanlığa bir katkıdır şüphesiz. Ama kendi toplumundan koparak
zihinsel enerjisini farklı alanlara kanalize eden Çingene aydını,
içinden çıktığı Çingene halkının kültürel kuraklaşmasına
bir biçimde katkıda bulunmuş olmaktadır.
Her
toplum kendisini aydınları ile yeniden inşa eder. Halkların ve
halkların içerisindeki ekonomik ve ekopolitik grupların tarihsel
bilincini yaratan ya organik aydınları ya da kendisini o topluma
adamış başka toplumlara mensup aydınlardır. Çingene halklarının
potansiyel aydınları belirtilen nedenlerden ötürü toplumlarından
uzaklaştıkları gibi diğer toplumların aydınları da yine aynı
gerekçelerle Çingene toplumundan uzak durmaktadırlar. Çingeneliği
kuşatan muazzam lanetin büyüklüğünü bilinçaltında hisseden
Gaco-Geben aydını kendisini bu halklara adamayı, onların
toplumsal varlığının geliştirilmesine katkıda bulunmayı
düşünemez bile. Zira binlerce yıla yayılmış mutlak mülksüzlük;
dışarıdan bakan Gaco-Geben aydınında dipsiz kuyu hissi
uyandıracak; en şövalye ruhlu olanları bile Çingenelere adanmış
bir ömrün saygınlığına ve anlamlılığına kendini ikna etmeyi
başaramayacaktır.
Bu
noktada siyaset ve onun başka araçlarla yürütülen biçimi olan
savaşın tarihsel olarak Gaco-Geben halkları tarafından yürütülmüş
olmasının çok önemli bir etkisi bulunmaktadır. Her iki insan
ilişkisi de Gaco-Geben halklarına özgü kodlar ve simgelerle
tanımlanmıştır. Şövalyelik ya da adanmışlık ancak şu veya
bu biçimde bu kodlar ve simgeleri taşıyan halklar veya bu
halkların bünyesindeki ekonomik veya ekopolitik gruplar için
yapıldığında gerçek anlamını bulmakta ve bireye kendini feda
etmekten alınan manevi hazzı ya da insani tamamlanma imkanını
sunmaktadır. Çingene halkları bu kod ve simgelerden tamamen yoksun
olduklarından fedaya layık bulunmazlar.
Bu
şartlar altında Çingene halkları kolu kanadı kırılmış bir
halde kalır. Bir yanda kendisini mutlak mülksüzlüğe, mutlak
dışlanmışlığa mahkum eden statülere muazzam bir öfke
duyarken; öte yandan tepkisini ifade edebileceği sağlıklı
zeminleri inşa edebilecek organik ve adanmış aydınlarından
yoksun olduğundan son derece tehlikeli bir kısır döngünün
içerisinde hapsolur.
Çingene
halklarının tepkisini sağlıklı biçimlerde ifade edebileceği
sağlıklı kanalların olmaması sadece bu halklar için bir sorun
değildir. Daha önce de belirttiğimiz üzere Çingene halkları
birlikte yaşadıkları Gaco-Geben halklarının alt ekonomik ve
ekopolitik gruplarının parçası durumundadırlar. Geçim
stratejileri nedeni ile geniş alanlara yayılma eğiliminde olan
Çingene halkları hiçbir yerde çoğunluk teşkil etmezler. Buna
karşılık yaygınlıkları ve sahip oldukları dinamizm ile, pek
çok açıdan kader ortaklığı yaptıkları kesimlerle el ele
verirlerse önemli toplumsal dönüşümlere katkı sunmaları
muhtemeldir. Ne var ki bunun gerçekleşebilmesi ancak ve ancak
Çingene halklarının organik ve adanmış aydınları ile kendi
kendilerini inşa etmeleri, kendilerini ifade edebilecekleri sağlıklı
kanalları kurmaları ile mümkündür.
Çingeneleştirilmenin
aydınsızlaşma ile tamamlandığı şartlarda Çingeneler
kendilerini ifade edecekleri sağlıklı kanallardan yoksun oldukları
ölçüde normal şartlarda elbirliği edebilecekleri Gaco-Geben
halklarının alt ekonomik ve ekopolitik grupları ile karşı
karşıya geleceklerdir. Zira yolunu bulamayan öfke suça ve şiddete
yol açacak, bunun hedefinde ise haliyle Çingene halklarının en
yakınındaki Gaco-Geben halklarının alt ekonomik ve ekopolitik
gruplarına mensup bireyler olacaktır. Bu durumsa Çingenelere
Gaco-Geben halklarının alt ekonomik ve ekopolitik grupları
arasında taban bulan ırkçılık olarak geri dönecektir.
***
Burada
söylediklerimiz hem mevcut durumun analizi hem de geleceğe ilişkin
bir öngörü niteliği taşıyor. Organik ve adanmış aydınları
ile kendini yeniden kurma şansı bulamaması durumunda, Çingene
halklarının muazzam dinamizmi, Gaco-Geben halklarının alt
ekonomik ve ekopolitik katmanları için büyük bir negatif kaos
kaynağı olabilecekken; aksi durumda pozitif bir kaos ve yapıcı
enerjilere kaynaklık edebilecektir. Bu yapıcı enerjilerin
coğrafyamızın ve gezegenimizin genel tıkanmışlığı için
büyük bir şifa kaynağı olması da mümkündür. Bütün mesele
aydınlar ve Çingene halkları arasındaki ters mıknatıslanma
etkisinin şu veya bu biçimde aşılmasının mümkün olup
olmadığıdır.
Bu
yazıyla şimdilik tarihe not düşmüş olalım. Sorduğumuz
soruların yanıtı hiç şüphesiz ki önümüzdeki birkaç on yıl
içerisinde tarih tarafından verilecektir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder