Yazarımız
Metin Özbaskıcı yeni bir anı yazısını paylaştı bizlerle.
Ailesinin geçimlerini sağlamak için tütün işçisi olarak
çalıştığı dönemde Metin Bey'in gözlemledikleri son
derece güzel bir dille anlatılıyor bu yazıda. Okumayanlara
şiddetle tavsiye ederiz. Bu yararlı tavsiyeden sonra gelelim sözün
özüne. Acaba bu yazıda anlatılanlar sadece Metin Bey'in hayatı
mıdır? Hiç sanmıyorum. Eğer bu yazı sadece Metin Bey'in
hayatından bahsediyor olsaydı yazıyı okuyan dostlarımız,
kardeşlerimiz büyük bir samimiyetle yazıda kendi hayatlarından
bir parça bulduklarını söyleyebilirler miydi? Yazının özellikle
benzer deneyimleri yaşamış Çingeneleri derinden etkilemesinin en
önemli sebebi Metin Bey'in anlattıklarının aslında hepimizin
hikayesi olmasıdır.
Atalarımızın
binlerce yıl boyunca nasıl geçindiğini hepimiz biliyoruz.
Yerleşik tarımcı ve göçebe hayvancı topluluklara çeşitli
zanaat ve hizmetleri sunarak karşılığında onlardan gıda
maddeleri almışlar. Bu şekilde sepetçiler, elekçiler,
demirciler, kalaycılar, tenekeciler, bakırcılar, müzisyenler,
akrobatlar, halk tiyatrocuları, ilaç ustaları, kerpiççiler,
dişçiler, manevi tedavi uzmanları, halk hekimleri vb olarak
binlerce yıl ekmeklerini taştan çıkarmışlar. Sonra sanayi
gelmiş. Bizim mesleklerimiz işlememeye başlamış. Bizim
zanaatlarımız fabrikalarda daha avantajlı koşullar altında
yapılmaya başlanmış. Geçmişte bizim sunduğumuz hizmetler;
hemen her bölgeye açılan yeni kurumlar tarafından verilmeye
başlanmış. Öyle ki geçmişte Çingenelerin yetenekli dişçiler
olarak ihtiyaç sahiplerine hizmet sunduğuna inanacak insan bulmak
bile zordur bugün. Oysaki modern kurumların yaygın olmadığı
eski dönemlerde pek çok sağlık hizmeti Çingenelerin sorumluluk
alanındaydı.
Sanayi
ile birlikte mesleklerimiz geçersiz hale geldi. Hayatta kalmak için
yeni yollar bulmamız gerekiyordu. Bulduk. Kimimiz başkalarının
yapmak istemeyeceği, zor, gelir güvencesi olmayan işlere yöneldik.
Ayakkabı boyacısı olanlarımız, hurda-atık toplayanlarımız,
hammallık yapanlarımız, çiçek satanlarımız, işportacılık,
bohçacılık yapanlarımız böyle. Kimimiz ise Metin Bey'in
anılarında aktardığı gibi, ücretli çalışmanın en zor biçimi
olan tarım işçiliğine yöneldik. Uzun yıllar boyunca Selanik'ten
mübadele ile gelen Çingenelerin en önemli geçim kaynağı tütün
tarlalarında ve kentlerdeki tütün fabrikalarında ücretli olarak
çalışmak oldu. Bölgelere göre fındıkta, ayçiçeğinde ya da
pamukta çalışanlarımız da oldu. İstanbul civarındaki tarım
arazilerine çalışmak için giden Çingeneler çok uzun süre
harmancılar olarak anıldı...
Bu
dönem, geleneksel mesleklerimizi yitirip geçinebilmek için başka
alanlara yöneldiğimiz günler Çingene tarihinin en zorlu
safhalarından birini oluşturmaktadır. Geçmişte çalıştığımız
zanaatlarda usta olmamız ve bu alanlarda hemen hiç rekabetin
olmaması bizi çok avantajlı kılıyordu. Öyleki büyük
imparatorluklar bile namımızın yayıldığı at yetiştiriciliği
ya da demircilik gibi zanaatlarda bizim yeteneklerimizden faydalanmak
istemişlerdir. Tarihçiler Osmanlı İmparatorluğu'nun zanaatların
büyük bir önem taşıdığı geri hizmet teşkilatında
Çingenelerin önemli bir rolü olduğunu belirtiyor. Zanaatlarımızın
ortadan kalkıp, işlevsizleşmesiyle birlikte sahip olduğumuz
nispeten avantajlı konumu kaybetmişiz.
Her
şeyden önce yeni çalışma alanları geçmişteki zanaatlarımızla
kıyaslandığında aynı ölçüde ustalık gerektirmemektedir.
Bizim dışımızdaki farklı kesimlerde bu alanlarda çalışabilmekte,
kısa bir çıraklık döneminden sonra bizimle rekabete
başlamaktadırlar. Hurda atık toplayıcılığı, hammallık,
işportacılık ve kağıt toplayıcılığı alanında çalışan
pek çok kesim vardır ve bu durum zaten dar olan geçinme
olanaklarını daha da daraltmaktadır. Çingene tarihinin bu
aşamasında Çingeneler için hayat her zaman olduğundan daha
zordur. Geleneksel mesleklerin ortadan kalkması kimi yerlerde
geleneksel kültürü ve toplumsal dayanışmayı da ortadan
kaldırmıştır. Böyle örneklerde parçalanan Çingene ailelerinin
çocukları suç örgütlerinin eline düşebilmektedir.
***
Bugün
hala Metin Bey'in yazısında işaret ettiği dönemde yaşıyoruz.
Tek tek aileler ve bireyler şansın ve kendi özel çabalarının
yardımıyla eğitim almayı başarabilmişler ya da ortalamanın
üstünde gelir elde etmelerini sağlayan işlerde çalışmaya
başlamışlardır. Bu örneklerin toplum yapısı içerisinde önemli
konumlara gelebildikleri bugün herkes tarafından bilinmektedir. Ne
var ki milyonlarca Çingene içerisinde bu insanların sayısı halen
çok azdır. Büyük çoğunluk gelir güvencesi olmayan ve ne kadar
sürdürülebileceği kimse tarafından bilinemeyen işlerde
çalışmaktadırlar. Bu ailelerin çocuklarının eğitime ulaşma
şansları halen çok düşüktür. Yoksulluk bir yandan, önyargılar
diğer yandan insanlarımızın önünü tıkamaktadır.
Dikkatli
bir araştırma yapılırsa bu durumun şu veya bu bölgeye özgü
olmadığı, dünyanın her bölgesinde göçebe zanaatçı ataların
çocuklarının, Çingenelerin benzer sorunlarla karşı karşıya
olduğu görülecektir. Büyük bir açık yüreklilikle kabul
etmeliyiz ki sorunlarımızı görmezden gelerek herhangi bir
ilerleme sağlamamız mümkün değildir. Sorunlarımızın
nedenlerini anlamak zorundayız. Çingenelerin temel sorunlarının
nedenleri ise Çingenelerinin tarihinin yukarıda açıklamaya
çalıştığımız bölümünde saklıdır. Kaybettiklerimizi geri
almamız, insanlık ailesinin onurlu bir parçası olarak kendimizi
ortaya koyabilmemiz ancak bu tarihin ve bugüne miras kalan
problemlerin çok iyi anlaşılması ile mümkündür...
Çingene
yolculuğu devam ediyor. Bu yolculukta ferah konaklara ulaşabilmek
için anıları, tarihe dönüştürmek zorundayız. Anılarımıza
sahip çıkarak tarihimizi yazacağız. Tarihimizi yazdığımızda
ise acılarımızın nedenini anlayacağız, anlatacağız.
***
Hepinize
şen bir hafta diliyorum, neşeniz bol keyfiniz gıcır olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder