Geçtiğimiz
haftaki gündem yazımızda Avrupa'da yükselen Çingene
düşmanlığının Balkanlar ve Batı Avrupa'da farklı nedenlerle
ortaya çıktığını vurgulamıştık. Bu arada sitemizde ve
çeşitli basın kuruluşlarında çıkan Nicolas Sarkozy'nin Balkan
ülkelerinden gelen Roman Çingenelerinin yaşadığı yerleşim
bölgelerini dağıtma kararına ilişkin haberler Batı Avrupa'da
Çingene düşmanlığının yükselişine ilişkin yaptığımız
değerlendirmenin doğruluğunu ortaya koyuyor.
***
Bugunün
Avrupa'sı 1950'lerin, 1960'ların Avrupası değil... O yıllarda
Avrupa ülkelerinde emek sıkıntısı yaşanıyordu. Savaş sonrası
dönemde yeniden ülkelerini imar etmeye çalışan Batı Avrupa
ülkelerinin işçiye ihtiyacı vardı. Nitekim bu yıllarda Türkiye
dahil pek çok ülkeden Almanya, Avusturya, Fransa gibi çeşitli
Batı Avrupa ülkelerine giden insanlar gittikleri ülkenin iş
gücüne dahil oldular. Fabrikalarda çalıştılar, şu veya bu
şekilde gittikleri ülkelerle uyum sağladılar. Kimi göçmenler
tümüyle kendi kültürlerini yitirerek gittikleri ülkelerin bir
parçası haline geldiler. Kimi göçmenlerse uyum sürecinde kendi
kültürlerini kısmen de olsa korumayı başardılar. Pek çok
sorunlar yaşanmış olsa da iyi kötü bir bütünleşmenin mümkün
olmasının temel sebebi sözkonusu dönemde Avrupa'nın ekonomisi
için taze kan anlamına gelecek bir işçi göçüne ihtiyaç
duymasıydı.
Bugün
durum tamamen farklı... Batı Avrupa'nın her yerinde göçmen
işçiler artık çok ciddi bir nüfus kitlesi oluşturuyorlar.
Neredeyse tüm Batı Avrupa ülkelerinde işsizlik oranları
yüksek... Nitekim 2007 yılında Fransız hükümeti tarafıdan
alınan bir kararla Bulgaristan ve Romanya'dan gelen Roman
Çingenelerinin Fransız iş gücüne katılmasına izin
verilmemiş... Ülkedeki ekonomik dengeyi korumak amacıyla alınan
bu kararın sonucunda Fransa'ya yerleşen kardeşlerimiz harap
mahallelerde hayatta kalma mücadelesi içerisine girmişler. Yasal
çalışma imkanlarının ortadan kaldırıldığı koşullarda
açlıkla mücadele eden kardeşlerimizin karşısına her yerde
olduğu gibi Fransa'nın teneke mahallerinde de insanlarımızı maşa
olarak kullanmaya çalışan suç örgütlerinin çıktığını
tahmin etmek zor değil...
Nicolas
Sarkozy Çingene yerleşimlerinin dağıtılması ile ilgili kararı
açıklarken ne yazık ki son derece talihsiz ifadeler kullanıyor...
Sarkozy'e göre kardeşlerimizin yaşadığı bu çadır kamplar
"kaçakçılık, uyuşturucu, fuhuş ve dilencilik"
suçlarına kaynaklık yapıyormuş. Bir toplumun genelini bağlayacak
tarzda ifadelerle bu şekilde bir değerlendirme yapmak bir devlet
başkanına hiç yakışmıyor. Sarkozy o kamplarda öte beri satarak
geçinmeye çalışan, yasal çalışma haklarının engellenmesine
rağmen suçtan uzak durma gayreti içerisindeki insanların
haklarını yemiş olmuyor mu bu sözlerle? Ayrıca eğri oturup
doğru konuşalım! Avrupa Birliği projesinin temelinin yurttaşlar
için serbest dolaşma hakkı olmasına rağmen Fransa'ya gelen AB
vatandaşlarının Fransız işgücüne dahil olmasını yasaklayarak
onların yasal çalışma imkanlarını ortadan kaldıran zihniyet
suç örgütlerinin bu çadır yerleşimlerinde taban bulmasına
imkan sağlamış olmuyor mu? Perde arkasındaki derin mafya
organizasyonlarını görmezken maşa olarak kullanılan aç
insanları hedef tahtasına oturtmak bir devlet başkanına yakışıyor
mu?
Evet,
Sarkozy'i eleştirmek kolay... Zira yapılan bir yanlış var ortada,
kullanılan ahlakdışı sözler var. Buna karşılık şu aşamada
Sarkozy'e kızmak Roman Çingenelerine hiçbir şey kazandırmayacak.
Onu bu noktaya sürükleyen şartları anlamak zorundayız. Siyaset
yorumcularına göre Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki ırkçı
parti yükselişte. Sarkozy şu anda ırkçı partinin lideriyle
çekişme halinde. Irkçıların söylemlerini kullanarak, onların
en önemli silahları olan yabancı düşmanlığı kozunu ellerinden
alarak ırkçı partinin yükselişinin önüne geçmek istiyor.
Kendi partisinin oy kaybetmesinin önüne geçmek için kullandığı
bu strateji belki Sarkozy'e yarayacak. Buna karşılık Çingene
düşmanlığı ve ırkçı söylemlerin bu kadar popüler hale
gelmesinin kardeşlerimiz için hiç de hayırlı olmayacağı kesin.
***
Batı
Avrupa'da Çingene düşmanlığı tabandan geliyor. Balkan
ülkelerinin Avrupa Birliği'ne girmesi ile birlikte ırkçı terör
ve ekonomik şartlar nedeniyle Batı Avrupa ülkelerine giden Roman
Çingeneleri ne yazık ki bu ülkelerin iş gücüne dahil
olamıyorlar. Yasal çalışma imkanlarının kısıtlı olması suç
örgütlerinin insanlarımızın arasına sızmasına imkan veriyor.
Genel olarak Avrupa'yı saran ekonomik kriz koşullarında insanların
bir günah keçisine ihtiyacı var. Bu günah keçisi öncelikle en
zayıf grup olan Balkanlardan gelen Roman Çingeneleri... Bunun
arkasından ise tüm göçmen gruplar günah keçisi olarak
görülebilir.
Taş
yerinde ağırdır... Balkanlarda yüzlerce yıldır yaşayan Roman
Çingeneleri eğer geleceklerini Batı Avrupa'da kurmaya kalkarlarsa
işleri çok zor... Zira mevcut koşullar bu ülkerde sağlıklı bir
bütünleşmeye imkan vermiyor. Eğer Berlusconi ya da Sarkozy gibi
Çingene düşmanı söylemleri kullanan liderlerin Batı Avrupa'da
yaygınlaşmasının önüne geçmek istiyorsak mutlaka göç
sürecinin önüne geçmeliyiz. Balkanlardaki ırkçı terör Roman
Çingenelerini korkutup yüzlerce yıldır yaşadıkları Balkan
coğrafyasından dağıtmak istiyor. Buna karşı durulmalı, ırkçı
terörün şantajlarının önüne geçilmelidir. Roman
Çingenelerinin hem ırkçı terörü hem de ekonomik sorunları
aşabilecekleri en uygun coğrafya Balkanlardır. Batı Avrupa'da bu
sorunların üstesinden gelmek mümkün olmadığı gibi hükümetlerin
giderek Çingene düşmanı söylemleri benimsemesi ile beraber çok
tehlikeli bir ortam doğabilecektir.
Batı
Avrupa'da Çingene düşmanlığı büyük ölçüde yakın dönemde
bu bölgeye gelen Roman Çingenelerine karşı gösterilen tepkiden
kaynaklanmakla beraber ırkçı tepkiler bundan ibaret değildir.
Pavee, Yeniche, Kommodiante, Quinquis, Sinti vs gibi çok uzun
zamandır beri Batı Avrupa'da bulunan Çingene grupları da orta
vadede Çingene düşmanlığının hedefi haline gelebilir. Geçmişte
işçi ihtiyacı nedeniyle hoşgörülen Almanya'daki Türkler gibi
artık kökleşmiş göçmenler ise günümüzde daha fazla göze
batmaktadır. Fransa'da banliyölerde yaşanan olaylarla ilgili
anılar tazedir. Dazlak gruplarının Solingen'de yaptıkları
katliamları unutmadık. Bu olaylar ciddi olmakla beraber Batı
Avrupa'da yaşayan farklı etnik gruplardan göçmenlerin bu yaşanan
sürecin karşısında durabilmesi mümkündür. Zira bu gruplar
yaşadıkları topraklarla köklü bağlar kurmuşlar ve şu ya da bu
biçimde Batı Avrupa'nın bir parçası olmuşlardır.
***
Bu
yazı dizisinde Batı Avrupa ve Balkanlarda yaşayan Çingenelerin
yükselen Çingene düşmanlığına karşı farklı stratejiler
izlemesi gerektiğini ortaya koydum. Balkanlarda büyük bir nüfus
yoğunluğuna sahip olan ve kültürel olarak çok benzer özellikler
taşıyan Roman Çingenelerinin nüfus hareketliliği sorunun
odağında yer almaktadır. Irkçı terörün, açlığın,
işsizliğin yerinden ettiği kardeşlerimiz ne yazık ki Batı
Avrupa'da umduklarını bulamıyorlar. Aksine onları kullanan suç
örgütlerinin elinde ırkçıların yaratmak istediği "Avrupa
çapındaki Çingene tehdidi" imajının oluşturulmasına katkı
sağlıyorlar. Ne olursa olsun Roman Çingenelerinin Balkanlardan
dağılması süreci durdurulmalıdır. Roman Çingeneleri geleneksel
olarak yaşadıkları coğrafyada hayatlarını sürdürmeye devam
etmelidir.
Bu
nasıl mümkün olabilir? Temel sorun şudur ki Roman Çingeneleri
yaşadıkları her coğrafyada darmadağın vaziyettedir. Bunca
yıllık çalışmalar ve Avrupa Birliği'nin ayırdığı çok ciddi
maddi kaynağa rağmen sağlıklı bir sivil toplum yapılanması
oluşturulamamıştır. Hiç kimse darılmasın, gücenmesin! Bu
iddia ile yola çıkan kuruluşlarının Roman Çingeneleri üzerinde
hiçbir etkisi yoktur ve kanaat önderi olarak kabul
edilmemektedirler. Mevcut Roman sivil toplum yapısı bırakınız
Batı Avrupa'ya kontrolsüz göçü engellemeyi, yaşanılan
mahallelerdeki en basit sorunları dahi çözme yeteneğinden
yoksundur.
Durumu
net bir biçimde ortaya koymalı ve sorunların çözümü için
aklımızı kullanmaya başlamalıyız. Aksi halde bizi çok zor
günler bekliyor...
***
Hepinize
güzel bir hafta diliyorum. Neşeniz bol keyfiniz gıcır olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder