10 Aralık 2013 Salı

Erovizyon ve Türkiye 14/5/2007

Erovizyon sadece bir yarışma değildir Türk halkı için. Her yıl gurur meselesi olur. Bize puan veren ülkelerle dost, vermeyenlerle düşman oluruz. Her yıl komplo teorileri üretiriz bu yarışmanın birincisinin nasıl belirlendiğine dair. Şüphesiz uluslarası arenada farklı ulusların temsilcileriyle yarışmak her halk için böyle bir etki yaratacaktır. Ne var ki zaman zaman haddinden fazla ciddiye aldığımızı düşünüyorum bu yarışmayı.

Bu işin bir tarafı. Diğer yönden bu yıl Türkiye ilk 4'e girmeyi başardı. Geçtiğimiz yıllarda kazandığımız başarılar ise şüphesiz daha parlaktı. Özellikle Sertap Erener'in doğu ezgileriyle süslediği hareketli şarkısı bizi birinciliğe kadar taşımıştı. Çok sık tekrarlanmıştır, biz bir kere de buradan söyleyelim kendi ülkesinin geleneksel değerlerini evrensel olanla birleştirmeyi başaranlar her zaman bu tarz yarışmalarda daha fazla ilgi çekerler. Bu yıl işin bu tarafı biraz gözden kaçırılmış sanıyorum. "Shake it up Şekerim" şarkısının "şekerim" kısmı dışında bize dair, bizim kültürümüzle harmanlanmış öğeler taşıdığını söylemek çok güç.

Yarışmanın birincisi Sırbistan oldu. Sırbistan'ı birinciliğe taşıyan Maria Şerifoviç bir Çingene kızı. Kendi adıma yarışmaya katılan çalışmasını çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim ama göreli özgün bir parça olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. Erovizyonu bir Çingene kızı kazanınca benim aklıma bizim ülkemizin ciddi anlamda evsahipliği yaptığı Çingene kültürünü; uluslararası arenada ülkemizin temsili için yeterince değerlendirip değerlendiremediği geldi.

Türkiye toprakları Çingenelerin adını konulduğu bir bölgeyi, İstanbul'u içine alıyor. İlk olarak bu sözcüğü Bizanslılar atalarımızı adlandırmak için kullanmışlardı. Pek çok Çingene için -ki buna Balkanlar'da yaşayan bazı Çingene grupları dahildir- Türkiye anavatandır. Pek çok Çingene kendisini Türk olarak, Türk vatandaşı olarak görür. Aynı şekilde Çingene kültürü Türkiye'de yaşayan tüm toplulukların kültürleriyle etkileşerek büyük bir renklilik kazanmıştır. Çingenelerin bu ve benzeri olguların neticesinde bu ülke ile ciddi bir kader birliği yapmalarına rağmen; Çingene kültürü ülkemizin uluslararası arenadaki temsilinde yeterince kullanılamıyor.

Klarneti, bağlaması, darbukası ile Çingene müzisyenler bu temsiliyeti gerçekleştirebilecek virtiözlük noktasına ulaştılar. Değerli bestecilerimizin katkılarıyla oluşturulacak, Türkiye'de yaşayan tüm kültürleri temsil edebilecek; Çingene sanatçıların icracı ve yaratıcı olarak içinde yeraldığı çalışmalar; ülkemizin kültürel imajına çok şey katabilir.

Çingene kültürü; her sanatsal üründe kendine özgü bir yön taşımakla beraber aynı zamanda farklı kültürlerden çok kuvvetli izleri de bünyesinde barındırır. Dolayısıyla Çingene kültürünü ülkenin uluslararası planda temsil edilmesinde değerlendirmek; ulusal kültürüzü oluşturan diğer öğelere de yer vermiş olmamızı sağlayacaktır. Bir abdal ustanın sazından dinlediğimiz yanık bozlakta Türkmen kültürünün temsil edilmediğini kim iddia edebilir? Ya da Egeli bir Roman Klarnetçinin çaldığı Harmandalı sadece Çingene kültürünün temsili mi olacaktır? Edirneli bir ustamın Karşılaması hiç şüphesiz tüm Trakyalılar için bir şeyler ifade edecektir. Meseleye böyle bakmak konu ile ilgili yersiz endişelerin aşılmasını sağlar.

Belki de birgün ülkemizi temsilen Erovizyon'da, Hüsnü Şenlendirici veya onun ayarında ustaların yeraldığını görebiliriz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder