10 Aralık 2013 Salı

Avrupa ve Çingeneler / 3

Avrupa genelinde yükselen Çingene düşmanlığının nedenlerini ortaya koyduk. Balkanlar ve Batı Avrupa'da bu hastalıklı ruh halini tetikleyen çeşitli faktörleri dile getirdik. En acil ve öncelikli çözüm önerisi olaraksa ekonomik nedenler ve ırkçı terör baskısı nedeniyle Balkanlar'dan Batı Avrupa'ya yönelen kitlesel göçün bizzat Roman Çingeneleri tarafından engellenmesi gerekliliğinin altını çizdik. Zira yüzlerce yıldır Balkanların bir parçası haline gelmiş ve bu coğrafyayla her anlamda bütünleşmiş durumda olan kardeşlerimizin ırkçı terör ve ekonomik problemlerle mücadele etmelerinin Balkan coğrafyasında kalmakta ısrar etmeleri durumunda çok daha kolay olacağına inanıyoruz. Aksi halde Batı Avrupa'da tutunamayan kardeşlerimizi bekleyen kader ne yazık ki leş kargaları gibi fırsat kollayan suç örgütlerinin elinde maşa olmaktan başkası değil.

***

Balkanların yüzlerce yıllık yerleşimcileri olan kardeşlerimiz, Roman Çingeneleri kendi çabaları ile Balkanlardan Batı Avrupa'ya göçün önüne geçebilir mi? Evet. Bu mümkündür. Zira zannedildiğinin aksine Roman toplumu kendi içinde büyük bir disipline sahip olan, gelenekleri ve toplumsal kurumları ile birlikte hareket etmesini becerebilen bir toplumdur. Binlerce yıllık göçebelik döneminde farklı coğrafyalara yerleşilebilmesi ve kah küçük gruplara parçalanarak kah büyük gruplar halinde birleşerek toplumun çeşitli dış tehditlerden korunabilmesi bu şekilde mümkün olmuştur. Ne yazık ki bugün bu birliği sağlayan toplumsal kurumlarımızı ve geleneklerimizi büyük ölçüde kaybettik. Bu geleneklerin yitirilmiş olması ve Roman Çingenelerinin birlikteliğini sağlayacak yenileriyle değiştirilememesi günümüzde yaşadığımız krizlerin en önemli nedenlerinden bir tanesidir.

Romanların geçmişte karşılaştıkları sorunları başarıyla alt edebilmelerini mümkün kılan kumpanyalar ve kabile yapıları gibi birliği sağlayan geleneksel kurumlar bugün yok. Buna karşılık son 20-30 yılda hızla gelişen bir Roman sivil toplumu ortaya çıkmıştır. Gittikçe daha fazla sayıda eğitim halmış Roman Çingenesi sivil toplum kuruluşlarında çalışmakta, kendi kişisel kariyerlerini bu alanda oluşturmaktadırlar. Dernekler, platformlar, birlik ve uluslararası kuruluşlar çerçevesinde oluşturulan Roman sivil toplumu ne derece etkilidir? Avrupa genelinde yükselen Çingene düşmanlığını durdurmak için gerekli önlemleri alabilecek ve toplumsal kontrolü sağlayabilecek seviyeye ulaşmış mıdır?

Şu aşamada bu sorulara olumlu yanıt veremiyoruz. İyi niyetli, bir şeyler yapmak isteyen çok sayıda kuruluşun olduğuna şüphe yok. Ne yazık ki iyi niyetli olmak tek başına sorunları çözmemektedir. Mevcut haliyle baktığımızda Balkanlar genelinde Roman sivil toplumunun en iyi yaptığı şeyin orta bütçeli toplantılar düzenlemek olduğunu görüyoruz. Her yerde ulusal ve uluslararası toplantılar düzenleniyor. Konforlu mekanlarda biraraya geliniyor, konuşuluyor; hiçbir zaman uygulanmayacak olan kararlar alınıyor. Arkasından bir sonraki toplantıya kadar herkes kendi gündelik hayatına geri dönüyor. Toplantılar birbirini izliyor... Neticede bu çalışmalara katılan kuruluşların elinde hatıra fotoğrafları dışında fazla bir şey kalmıyor.

Temel sorun Roman sivil toplumuna hakim olan bakış açısıdır. Bu bakış açısı değişmediği müddetçe mesafe alınması çok zor gözüküyor. Bu alanda çalışma yapan kuruluşların önemli bir bölümünü açmaza sokan temel yanlış aslında bu kuruluşların fazla iddialı olmasıdır. Büyük, şaşalı ve sivil toplum kuruluşlarının imkanların zorlayan, gerçekleştirilmesi hiçbir zaman mümkün olmayacak hedeflerle yola çıkılıyor... Henüz doğru düzgün dernekleşilmeden federasyonlaşılmaya, federasyonlar kökleşmeden konfederasyonlar düzeyinde biraraya gelinmeye çalışılıyor. Bu "büyük" işler için ordan oraya koşturan sivil toplum yöneticileri kısa zamanda salon adamı olup çıkıyorlar. Mahalleleri ile ilişkileri en alt düzeye iniyor. Konuşma tarzları dahi değişiyor, bir başka dünyanın ağdalı sözcükleri ile konuşmaya ve hatta düşünmeye başlıyorlar. Ne yazık ki bu sivil toplum yöneticilerimiz geçmişte birlikte yaşadıkları kardeşlerimizin gözünde ya yolunu bulup köşeye dönmüş uyanıklar ya da hiç kimsenin anlamadığı garip işler yapan insanlara dönüşüyorlar. Haklarında dedikodular dolaşmaya başlıyor. Kısa zamanda toplumları üzerinde sahip oldukları her türlü etkiyi kaybediyorlar. Kanaat önderi olmaktan çıkıp, yabancılara dönüşüyorlar...

***

Bu duruma düşmeyen az sayıda sivil toplum temsilcisi var. Olumlu örnekler incelendiğinde bu insanların mahalli niteliklerini kaybetmediği görülüyor. Büyük, iddialı hedeflerle salon ve toplantı adamı olmuyor bu dostlarımız. Bunun yerine mahallelerinin, semtlerinin sorunlarıyla ilgileniyor; bu sorunları büyük bütçeli olmayan yaratıcı çözümlerle aşmaya çalışıyorlar. Haliyle mahalleleri ile kendi insanları ile bağlantıları kopmuyor. Onların gözünde zor günde yanlarında olan değerli insanlar, kanaat önderleri olarak kalıyorlar. Büyük laflar etmiyor, vakitlerinin büyük bölümünü toplantılarda harcamıyorlar. İş yapıyorlar... İlginçtir bu tarz sivil toplum yöneticileri genellikle kıyıda köşede kalmış ve büyük sivil toplum camiası tarafından henüz keşfedilmemiş insanlar oluyor. Ne yazık ki onlar da bir kez keşfedildiğinde salon adamı olmanın dayanılmaz cazibesine kapılıp gidebiliyorlar... Herşeye rağmen çizgisini muhafaza edebilen çok az insan var.

Değişmesi gereken Roman sivil toplumuna hakim olan bakış açısıdır dedik. Aynen öyle. Sivil toplum kuruluşunun öncelikli görevi projeyle finansa edilen salon toplantıları düzenlemek değildir! Sivil toplum kuruluşlarının, hele hele Roman sivil toplum kuruluşlarının öncelikli görevi sivil toplumun biraraya gelebileceği ve kendini ifade edebileceği bir zemini inşa etmektir. Sivil toplum ne demektir? Sivil toplum insanlardır. İşinde gücünde sıradan insanlar. Çingene mahallelerinin kıt kanaat geçinen, binbir zorlukla evine ekmek getiren insanları. Bir sivil toplum kuruluşu bu insanları bünyesinde biraraya getiremiyorsa görevini yerine getiremiyor demektir. Sivil toplum kuruluşunun yöneticileri kendi insanları için gerçek birer kanaat önderi değillerse varlıklarının hiçbir anlamı yoktur.

***

Avrupa'da yükselen Çingene düşmanlığı durdurulabilir. Bunun için Roman Çingenelerini temsil etme iddiasındaki kuruluşlara büyük görevler düşmektedir. Bu kuruluşlar hem zihniyet hem de organizasyon itibarı ile yeniden yapılanmalıdır. Yerelleşmeli, içinden çıktıkları mahallelerle; temsil etme iddiasında oldukları kardeşlerimizle bağlarını güçlendirmelidirler. Roman sivil toplumu gerçek kanaat önderlerinden oluşmalıdır. Toplumu temsil etmekten uzak, kendini toplumun üstünde ve uzağında gören salon adamlarının bu alanda yapabilecekleri fazla bir şey yok.

Roman Çingenelerinin gerçek kanaat önderlerinin önünde çok zor bir görev vardır. Balkanlardan Batı Avrupa'ya yönelen Roman Çingenelerinin göçü mutlaka durdurulmalıdır. Bu göçün ekonomik ve ırkçı terörden kaynaklanan sebepleri iyi tahlil edilmeli ve Balkan coğrafyasında bu sorunların nasıl aşılabileceği tartışılmalıdır. Bugün Roman Çingenelerinin her zamankinden daha fazla ciddi bir iç disipline ve birliğe ihtiyacı var. Aksi halde "Çingeneler Hindistan'a" sloganıyla Roman Çingenelerini ait oldukları Balkan coğrafyasından sürmeyi kafasına koymuş olan ırkçı teröristlerin hedeflerine ulaşması engellenemediği gibi Çingene düşmanlığı daha geniş coğrafyalara yayılacak ve kundaktaki bebekleri dahi tehdit eder bir hale gelecektir.
***
Hepinize şen bir hafta diliyorum.
Neşeniz bol keyfiniz gıcır olsun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder