Avrupa
genelinde yükselen Çingene düşmanlığının nedenlerini ortaya
koyduk. Balkanlar ve Batı Avrupa'da bu hastalıklı ruh halini
tetikleyen çeşitli faktörleri dile getirdik. En acil ve öncelikli
çözüm önerisi olaraksa ekonomik nedenler ve ırkçı terör
baskısı nedeniyle Balkanlar'dan Batı Avrupa'ya yönelen kitlesel
göçün bizzat Roman Çingeneleri tarafından engellenmesi
gerekliliğinin altını çizdik. Zira yüzlerce yıldır Balkanların
bir parçası haline gelmiş ve bu coğrafyayla her anlamda
bütünleşmiş durumda olan kardeşlerimizin ırkçı terör ve
ekonomik problemlerle mücadele etmelerinin Balkan coğrafyasında
kalmakta ısrar etmeleri durumunda çok daha kolay olacağına
inanıyoruz. Aksi halde Batı Avrupa'da tutunamayan kardeşlerimizi
bekleyen kader ne yazık ki leş kargaları gibi fırsat kollayan suç
örgütlerinin elinde maşa olmaktan başkası değil.
***
Balkanların
yüzlerce yıllık yerleşimcileri olan kardeşlerimiz, Roman
Çingeneleri kendi çabaları ile Balkanlardan Batı Avrupa'ya göçün
önüne geçebilir mi? Evet. Bu mümkündür. Zira zannedildiğinin
aksine Roman toplumu kendi içinde büyük bir disipline sahip olan,
gelenekleri ve toplumsal kurumları ile birlikte hareket etmesini
becerebilen bir toplumdur. Binlerce yıllık göçebelik döneminde
farklı coğrafyalara yerleşilebilmesi ve kah küçük gruplara
parçalanarak kah büyük gruplar halinde birleşerek toplumun
çeşitli dış tehditlerden korunabilmesi bu şekilde mümkün
olmuştur. Ne yazık ki bugün bu birliği sağlayan toplumsal
kurumlarımızı ve geleneklerimizi büyük ölçüde kaybettik. Bu
geleneklerin yitirilmiş olması ve Roman Çingenelerinin
birlikteliğini sağlayacak yenileriyle değiştirilememesi günümüzde
yaşadığımız krizlerin en önemli nedenlerinden bir tanesidir.
Romanların
geçmişte karşılaştıkları sorunları başarıyla alt
edebilmelerini mümkün kılan kumpanyalar ve kabile yapıları gibi
birliği sağlayan geleneksel kurumlar bugün yok. Buna karşılık
son 20-30 yılda hızla gelişen bir Roman sivil toplumu ortaya
çıkmıştır. Gittikçe daha fazla sayıda eğitim halmış Roman
Çingenesi sivil toplum kuruluşlarında çalışmakta, kendi kişisel
kariyerlerini bu alanda oluşturmaktadırlar. Dernekler, platformlar,
birlik ve uluslararası kuruluşlar çerçevesinde oluşturulan Roman
sivil toplumu ne derece etkilidir? Avrupa genelinde yükselen Çingene
düşmanlığını durdurmak için gerekli önlemleri alabilecek ve
toplumsal kontrolü sağlayabilecek seviyeye ulaşmış mıdır?
Şu
aşamada bu sorulara olumlu yanıt veremiyoruz. İyi niyetli, bir
şeyler yapmak isteyen çok sayıda kuruluşun olduğuna şüphe yok.
Ne yazık ki iyi niyetli olmak tek başına sorunları çözmemektedir.
Mevcut haliyle baktığımızda Balkanlar genelinde Roman sivil
toplumunun en iyi yaptığı şeyin orta bütçeli toplantılar
düzenlemek olduğunu görüyoruz. Her yerde ulusal ve uluslararası
toplantılar düzenleniyor. Konforlu mekanlarda biraraya geliniyor,
konuşuluyor; hiçbir zaman uygulanmayacak olan kararlar alınıyor.
Arkasından bir sonraki toplantıya kadar herkes kendi gündelik
hayatına geri dönüyor. Toplantılar birbirini izliyor... Neticede
bu çalışmalara katılan kuruluşların elinde hatıra fotoğrafları
dışında fazla bir şey kalmıyor.
Temel
sorun Roman sivil toplumuna hakim olan bakış açısıdır. Bu bakış
açısı değişmediği müddetçe mesafe alınması çok zor
gözüküyor. Bu alanda çalışma yapan kuruluşların önemli bir
bölümünü açmaza sokan temel yanlış aslında bu kuruluşların
fazla iddialı olmasıdır. Büyük, şaşalı ve sivil toplum
kuruluşlarının imkanların zorlayan, gerçekleştirilmesi hiçbir
zaman mümkün olmayacak hedeflerle yola çıkılıyor... Henüz
doğru düzgün dernekleşilmeden federasyonlaşılmaya,
federasyonlar kökleşmeden konfederasyonlar düzeyinde biraraya
gelinmeye çalışılıyor. Bu "büyük" işler için ordan
oraya koşturan sivil toplum yöneticileri kısa zamanda salon adamı
olup çıkıyorlar. Mahalleleri ile ilişkileri en alt düzeye
iniyor. Konuşma tarzları dahi değişiyor, bir başka dünyanın
ağdalı sözcükleri ile konuşmaya ve hatta düşünmeye
başlıyorlar. Ne yazık ki bu sivil toplum yöneticilerimiz geçmişte
birlikte yaşadıkları kardeşlerimizin gözünde ya yolunu bulup
köşeye dönmüş uyanıklar ya da hiç kimsenin anlamadığı garip
işler yapan insanlara dönüşüyorlar. Haklarında dedikodular
dolaşmaya başlıyor. Kısa zamanda toplumları üzerinde sahip
oldukları her türlü etkiyi kaybediyorlar. Kanaat önderi olmaktan
çıkıp, yabancılara dönüşüyorlar...
***
Bu
duruma düşmeyen az sayıda sivil toplum temsilcisi var. Olumlu
örnekler incelendiğinde bu insanların mahalli niteliklerini
kaybetmediği görülüyor. Büyük, iddialı hedeflerle salon ve
toplantı adamı olmuyor bu dostlarımız. Bunun yerine
mahallelerinin, semtlerinin sorunlarıyla ilgileniyor; bu sorunları
büyük bütçeli olmayan yaratıcı çözümlerle aşmaya
çalışıyorlar. Haliyle mahalleleri ile kendi insanları ile
bağlantıları kopmuyor. Onların gözünde zor günde yanlarında
olan değerli insanlar, kanaat önderleri olarak kalıyorlar. Büyük
laflar etmiyor, vakitlerinin büyük bölümünü toplantılarda
harcamıyorlar. İş yapıyorlar... İlginçtir bu tarz sivil toplum
yöneticileri genellikle kıyıda köşede kalmış ve büyük sivil
toplum camiası tarafından henüz keşfedilmemiş insanlar oluyor.
Ne yazık ki onlar da bir kez keşfedildiğinde salon adamı olmanın
dayanılmaz cazibesine kapılıp gidebiliyorlar... Herşeye rağmen
çizgisini muhafaza edebilen çok az insan var.
Değişmesi
gereken Roman sivil toplumuna hakim olan bakış açısıdır dedik.
Aynen öyle. Sivil toplum kuruluşunun öncelikli görevi projeyle
finansa edilen salon toplantıları düzenlemek değildir! Sivil
toplum kuruluşlarının, hele hele Roman sivil toplum kuruluşlarının
öncelikli görevi sivil toplumun biraraya gelebileceği ve kendini
ifade edebileceği bir zemini inşa etmektir. Sivil toplum ne
demektir? Sivil toplum insanlardır. İşinde gücünde sıradan
insanlar. Çingene mahallelerinin kıt kanaat geçinen, binbir
zorlukla evine ekmek getiren insanları. Bir sivil toplum kuruluşu
bu insanları bünyesinde biraraya getiremiyorsa görevini yerine
getiremiyor demektir. Sivil toplum kuruluşunun yöneticileri kendi
insanları için gerçek birer kanaat önderi değillerse
varlıklarının hiçbir anlamı yoktur.
***
Avrupa'da
yükselen Çingene düşmanlığı durdurulabilir. Bunun için Roman
Çingenelerini temsil etme iddiasındaki kuruluşlara büyük
görevler düşmektedir. Bu kuruluşlar hem zihniyet hem de
organizasyon itibarı ile yeniden yapılanmalıdır. Yerelleşmeli,
içinden çıktıkları mahallelerle; temsil etme iddiasında
oldukları kardeşlerimizle bağlarını güçlendirmelidirler. Roman
sivil toplumu gerçek kanaat önderlerinden oluşmalıdır. Toplumu
temsil etmekten uzak, kendini toplumun üstünde ve uzağında gören
salon adamlarının bu alanda yapabilecekleri fazla bir şey yok.
Roman
Çingenelerinin gerçek kanaat önderlerinin önünde çok zor bir
görev vardır. Balkanlardan Batı Avrupa'ya yönelen Roman
Çingenelerinin göçü mutlaka durdurulmalıdır. Bu göçün
ekonomik ve ırkçı terörden kaynaklanan sebepleri iyi tahlil
edilmeli ve Balkan coğrafyasında bu sorunların nasıl
aşılabileceği tartışılmalıdır. Bugün Roman Çingenelerinin
her zamankinden daha fazla ciddi bir iç disipline ve birliğe
ihtiyacı var. Aksi halde "Çingeneler Hindistan'a"
sloganıyla Roman Çingenelerini ait oldukları Balkan coğrafyasından
sürmeyi kafasına koymuş olan ırkçı teröristlerin hedeflerine
ulaşması engellenemediği gibi Çingene düşmanlığı daha geniş
coğrafyalara yayılacak ve kundaktaki bebekleri dahi tehdit eder bir
hale gelecektir.
***
Hepinize
şen bir hafta diliyorum.
Neşeniz
bol keyfiniz gıcır olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder