10 Aralık 2013 Salı

Ayık Ol Kardeşim 09/01/2011

Çeşitli Çingene grupları, tarihin çeşitli dönemlerinde çok büyük tehlikelerle karşı karşıya geldiler. Bizler Hitler'in gaz odalarını gördük, inanılmaz zulümlere şahitlik ettik. Çingenelerin tarihi biraz da bu acıların tarihidir. Bugün ise tüm bu acılardan daha büyük acılara yol açabilecek, sinsi bir tehditle karşı karşıya Çingene toplumu. Vicdani, insani ve ahlaki her türlü değerini yitirerek insanlıktan çıkmış bazı beyinler, Çingene toplumunu bu kez de alnımıza kara bir leke sürerek gözden düşürmeye, yüzlerce yıl sürecek bir utancı gelecek nesillerimizin omuzlarına yüklemeye çalışıyorlar.

Ey Kardeşim, kapının önünde oynanan bu sinsi oyuna karşı uyanık ol, Ayık ol! İyi dinle beni, dinle ve anla!


***

Uyuşturucu maddeler her biçimiyle büyük bir yer altı ekonomisi üzerinden dünya ülkelerine taşınmaktadır. Bu ekonomi bizler gibi sıradan insanların aklının alamayacağı kadar büyük bir kazanç kapısıdır kimileri için. Ne var ki bu kazancın asıl sahipleri olan kibar baronlar ortalarda gözükmezler. Kendilerini saygın insan sınıfına sokan acımasız zehri başka mazlumları kullanarak madde bağımlılarına ulaştırırlar. Genellikle her ülkenin en yoksul toplumsal kesimleri bu maddelerin hedef kitleye ulaştırılmasında kullanılmaktadır. Çoğu zaman doğru düzgün yiyecek ekmek bulamayan insanlar parlak vaatlerle bu oyunun içine çekilebilmektedir.

Ne yazık ki bazı gençlerimiz de suç örgütlerinin eline düşerek bu oyuna alet olabilmektedirler. Asıl vahim olanı ise bu gençlerimizin içinde bulundukları gaflet hali yüzünden toplumumuzun tamamına uyuşturucu satıcısı muamelesi yapılmasıdır. Pırıl pırıl Çingene gençleri; kibar baronların oyununa gelerek onlara kalkanlık yapan saf çocuklarımız yüzünden her gittikleri ortamda torbacı muamelesi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Ne acıdır ki bizlerin dostumuz olduğunu söyleyen, çeşitli konularda yanımızda olduklarını vurgulayan bazı aydınlar dahi neredeyse gördükleri her Çingeneye uyuşturucu satıcısı muamelesi yapmaktadırlar. Genellikle kendileri de madde bağımlısı olan bu aydınlarımız gençlerimizle olan "dostluklarından" farklı biçimlerde istifade etmeye çalışmaktadırlar.
***

Gençlerimiz nasıl bu oyunun içine çekiliyor? Sefaletin içinde doğan, umudun ilk harfiyle dahi hayatı boyunca hiç karşılaşmamış insanlarımız kendilerine uzanacak her eli tutmaya hazırlar. Gerçek dostlar işlerini layıkıyla yapmadığında ise uzanan bu el insanlarımızı maşa olarak kullanmak isteyen baronların eli oluyor. Gençlerimiz önce bitkisel uyuşturucu maddelerini kullanmaya alıştırılıyorlar. Başlangıçta karşılıksız olarak verilen bu maddeler zamanla yetersiz geldiğinde ise kimyasal uyuşturucu maddeleri devreye giriyor. Genç tam anlamıyla bağımlı haline geldiğinde ise satıcılığı kabul etmeye mecbur kalıyor. İhtiyacı olan madde başkalarına uyuşturucu satması karşılığında kendisine veriliyor. "Bağımlılık yapmaz" palavrası ile sunulan bitkisel uyuşturuculardan kimyasal uyuşturuculara geçiş ise sanıldığının aksine hiç de zor olmuyor. Kimyasal uyuşturucuları kullananlar ise ister istemez belli bir süre doz aşımına gidiyorlar ve bu durum hayatlarını dahi kaybetmelerine neden olabiliyor.

Bizim mahallelerimizde yaşanan yoksulluğu kendi gözleriyle görmeyen bilemez. Bazı bölgelerimizde insanlarımız açlıkla mücadele etmektedir. O gün bulduğu ekmeğe şükredip karnı acıktığında yarın ne yiyeceğini düşünmeye başlayan insanlarımız için sürekli ve düzenli bir iş bulmak neredeyse hayal gibidir. Toplumumuz hakkında toplumun diğer kesimlerinde mevcut olan ön yargılar doğru düzgün ücretli bir iş bulmayı çok zorlaştırmaktadır. Nispeten şanslı durumdaki küçük bir kesim dışında toplumumuzun büyük bir bölümü bu dertten muzdariptir. Çaresizlik içinde geçinebilmek için yaptığımız işlerden gelen kazanç ise çok sınırlıdır. Kağıt-hurda atık toplayıcılığı, ayakkabı boyacılığı, hammallık, inşaat işçiliği, tarım işçiliği gibi mesleklerden elde edilebilecek gelir hem çok düşüktür hem de çok zor şartlar altında yoğun bir biçimde çalışmanız gerekmektedir.

Bu şartlar altında yaşam mücadelesi veren insanlarımızın kapısını çalan baronlar bir yandan acılarını anlık olarak unutturan bitkisel ve kimyasal uyuşturucu maddelerle, diğer yandan ise kolay para kazanma vaadiyle insanlarımızı kendilerine bağlamaktadırlar. Kimi zaman şiddet ve zorbalık da kullanarak mahallelerimiz fethedilmekte, baronlar tarafından üs olarak kullanılmaktadır. Daha sonra ise bu olayların yansıdığı televizyon ekranlarında mahallelerimizde yaşayan insanlarımız günah keçisi olarak ilan edilmekte, büyük baronların suçu görmezden gelinmektedir. Sosyete partilerinde viskilerini yudumlayan kibar baronlar adam kılığında gezmekteyken onların maşa olarak kullandığı gençler insanlık dışı bir muameleye tabi tutulmaktadır. Adil değildir bu! Esas suçluyu görmezden gelip kurbanı hedef tahtasına oturtmak vicdan sahibi insanlara yakışmaz.

***

Ben bir Çingeneyim. Türkiye'nin en büyük şehirlerinden birinde doğdum. Ailemizin onlarca yıldır yaşadığı mahalle şehrin en zengin yerleşimlerinden birinin yanı başındaki eski bir Çingene mahallesiydi. Uyuşturucu baronlarının zengin müşterilerinin yanı başında yaşıyor olmalarının bedelini, benim mahallemin insanları fazlasıyla ağır ödediler. Baronlar mahallemizi önce bitkisel ve giderek de kimyasal uyuşturucu maddelerin satışı için bir merkez haline getirdiler. Abartısız 2 kuşağın gençleri bu maddelerin kullanımı nedeniyle hayatlarını kaybettiler. Bugün başka semtlerde bizim mahallemizin insanlarından soyu tükenmiş bir tür gibi bahsedilmesinin nedeni de herhalde bu olsa gerek...

Çingenelerle uyuşturucu madde kullanımını özdeşleştiren herkes söyleyeceklerimi iyi dinlesin. Bugüne kadar insanlarımız hem yoksulluğun hem de baronların doymak bilmeyen kazanma arzusunun kurbanı oldu. Her şeye rağmen, hala toplumumuzun büyük bir çoğunluğu baronların tuzağına düşmemiştir. Ekmeğini taştan çıkartıp, bir gün aç bir gün tok yaşamayı baronlara kul köle olmaya tercih edenler Çingene toplumunun hala çoğunluğunu teşkil etmektedir. Bilin ki bugün baronların oyununa gelen insanlarımız da yarın uyanacak, kendilerine yepyeni bir hayat kuracaklardır.

***

Ey Kardeşim! Hayat sana adil davranmadı. Evet, sen bir kurbansın. Evde yaşadıklarını biliyorum, sokakda, okulda, gittiğin her yerde. Sana neler yaptıklarını da biliyorum. Çaresizlik içinde nelere boyun eğmek zorunda kaldığını, kendini kimi zaman her rüzgarla sallanan kuru bir yaprak gibi hissettiğini biliyorum. Ey Kardeşim! Çaresizlik içerisinde bedenini ve ruhunu kemiren acılar seni her yokladığında sen kafayı güzelledin. Unutmak, boyun eğmek ve vicdanının sesini bastırmak kolay geldi. Ama şimdi devir değişti. Artık, belki de sadece benim gördüğüm yüreğindeki güzelliği açığa çıkarmanın, tüm dünyaya ilan etmenin vakti geldi. Sen onların söylediklerinin hiçbiri değilsin. Keşlik gömleğini çıkar at üzerinden, ferahla! Kendine gel... Kim olduğunu hatırla. Sen şerefli bir Çingenesin. Şerefinle, namusunla ayağa kalk. Atalarından devraldığın zanaat bayrağını yerden kaldır. Uyuşan ellerine tekrar kan yürüdüğünde göreceksin ki sen koca bir dünyayı inşa edebilirsin o delikanlı ellerinle. Haydi aslan parçası, ellerine bak şimdi; bak ve gurur duy! Avuçlarının arasında güneş yükseliyor.
Ey Kardeşim! Kalk! Ayık ol!
***

Hepinize şen bir hafta diliyorum. Neşeniz bol, keyfiniz gıcır olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder