10 Aralık 2013 Salı

Devlet, Romanlar ve Kentsel Dönüşüm

Kentsel dönüşüm ülkemizde yaşayan tüm yurttaşları yakından ilgilendiren bir olgu. Biz bu yazıda kentsel dönüşümün Romanları ilgilendiren boyutlarını değerlendireceğiz. İstanbul-İzmir-Ankara gibi büyük şehirlerde, Trakya, Kıyı Ege, Akdeniz, Orta ve Batı Karadeniz'in çeşitli yerleşim bölgelerinde yaşayan Romanlar geçtiğimiz 10-15 yıllık dönemde kentsel dönüşüm olgusundan fazlasıyla etkilendiler. Gelişmelerden anladığımız kadarıyla önümüzdeki dönemde kentsel dönüşüm daha da hızlanacak ve Romanları doğrudan ilgilendiren son derece önemli sonuçlar ortaya çıkacaktır.


Kentsel dönüşümle ilgili karar alma gücü belediyeler başta olmak üzere çeşitli yetkililerdedir. Açık konuşmak gerekirse bugün için Romanların yetkililerin bu konuda alacağı kararları etkileyebilecek bir organizasyonu, birliği mevcut değildir. Roman toplumu darmadağındır, kolaylıkla dışarıdan yapılacak müdahalelerle yönlendirilebilir bir durumdadır, en küçük bir fitne bile Romanların birbirine düşmesine neden olabilmektedir. Bu haliyle kamuoyu baskısı yaratabilecek bir güçten yoksun olan Romanların kentsel dönüşümle ilgili alınacak kararları değiştirme şansı bulunmuyor. Bu gerçekleri göz önünde bulundurarak bu yazıyı öncelikle kentsel dönüşüm konusunda karar alma gücüne sahip bulunan yetkililer tarafından değerlendirilmesi amacıyla yazıyoruz. Bizim değerlendirmelerimizi göz önünde bulundurmayabilirler, yine de kentsel dönüşümle ilgili verilecek yanlış kararların sonuçlarını daha iyi anlamalarına yardımcı olabilirsek yazı amacına ulaşmış olacaktır.

Geçtiğimiz dönemde uygulanan kentsel dönüşüm projelerinin önemli bir bölümü, Roman mahallelerinin dağılmasına neden oldu. Öncesinde toplu bir halde yaşayan Roman aileler kimi durumlarda aynı il içerisinde farklı ilçelere kimi durumlarda ise farklı illere dağıldılar. İstanbul'un Anadolu yakasında Küçükbakkalköy'de bulunan Roman mahallesi yıkıldığında bu mahallenin sakinleri Dudullu, Ümraniye, Çamlıca, Alemdağ, Sancaktepe gibi Anadolu yakasının farklı bölgelerinde küçük gruplar halinde yaşamaya başladılar. Avrupa yakasında Yahya Kemal Mahallesi yıkıldığında mahalle sakinleri Çorlu, Yalova gibi farklı illere ve İstanbul'un farklı ilçelerine dağıldılar. Sulukule yıkıldığında mahalle sakinleri Karagümrük, Topkapı ve Edirnekapı civarında farklı bölgelere gittiler. Örnekler çoğaltılabilir. Ama önemli olan kentsel dönüşüm projelerinde niyet bu olmasa bile Romanların toplu yaşadığı mahallelerin dağıtılmış olmasıdır.
Tam da bu noktada aklımıza takılan bir soruyu sormadan geçemiyoruz. Acaba, devlet yöneticileri çoğunluktan farklı bir kökenden gelen ve kendine özgü bir kültüre sahip olan Roman toplumunun toplu mahallelerde birlikte yaşamasını ülkenin ulusal bütünlüğüne dönük bir tehdit olarak mı algıladılar? Bugün olmasa bile uzun vadede Romanların kendi kültürleriyle kendi mahallelerinde bir arada yaşamasının bir toplumsal gerilime sebep olabileceğini mi düşündüler? Bu fikirler şüphesiz ki hiçbir zaman açıkça ifade edilmedi. Bu yüzden kentsel dönüşüm sürecinin başlangıcında, Roman mahalleleri ile ilgili böylesi görüşlerin gerçekten tartışılıp tartışılmadığını bilme şansımız yok. Eğer gerçekten bu şekilde düşünen yöneticilerimiz varsa onlarla konunun farklı boyutlarını paylaşmakta fayda vardır.
İlk olarak Romanlar neden kendi mahallelerinde bir arada yaşamaktadır? Bunun arkasında gizli siyasi-ayrılıkçı bir amaç mı vardır? Elbette hayır. Romanlar bir arada yaşamaktadırlar çünkü en azından bin yıl süren bir tarihin sonucunda Romanlar bu şekilde yaşamak zorunda kalmışlardır. Bugünü anlamak için öncelikle bu tarihin anlaşılması gerekmektedir.

1000 yıl önce Hindistan'dan büyük bir kaos nedeniyle ayrılan Romanların ataları bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bulunduğu Bizans İmparatorluğu topraklarına gelmişlerdir. Roman dili ve Roman kültürü bir sentez olarak bu coğrafyada ortaya çıkmıştır. Romanlar yaşadıkları bu zorlu süreçten her kaynaktan yoksun olarak çıkmışlardır. Toprakları, hayvan sürüleri ve büyük orman arazileri yoktur. Hayatta kalabilmek için tek çareleri çeşitli zanaat ve hizmetleri yerleşik tarımcı ve büyük hayvan sürüleri olan göçebelere sunmak olmuştur. Sepetçilik, elekçilik, kalaycılık, hayvan oynatıcılığı, müzisyenlik, şifacılık gibi mesleklerle geçinen Romanlar yaz mevsimlerinde kışları kaldıkları yerlerden ayrılarak müşterilerinin bulunduğu yerlere gitmişler onlara zanaatlarını sunmuşlardır. Roman hayatının temeli bu geçim şekline dayanmaktadır. Yaşadıkları her yerde farklı geçim yollarına yönelmeyi deneyen Romanlar çeşitli zorluk ve engellemelerle karşı karşıya kalmış sonuçta Roman toplumunun önemli bir bölümü büyük hayvan sürülerine ve tarım topraklarına sahip olamamıştır. Sanayinin gelişip geleneksel mesleklerin ortadan kalkması ise Romanlar için daha da zor bir dönemin başlangıcı olmuştur. Geleneksel meslekler yok olduğunda Romanların büyük çoğunluğu hurdacılık, hamallık, ayakkabı boyacılığı gibi toplumun diğer kesimleri tarafından zorda kalmadıkça tercih edilmeyen düşük gelirli ve insan sağlığına zararlı işlerde çalışmak zorunda kalmışlardır. Tüm bu yaşananlar Romanların ezici çoğunluğunu son derece derin bir yoksulluğa mahkum etmiştir.

Bizans İmparatorluğu zamanından itibaren Romanlar yerleşim konusunda çeşitli kısıtlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Roman ailelerin ancak o dönem için merkezi olmayan alanlarda yaşamalarına izin verilmiş, merkezlere yaklaşan Roman aileler tekrardan eski yerleşim merkezlerine yönlendirilmişlerdir. Romanların diğer toplum kesimlerinden ayrı yaşamaya zorlanması her şeyden önce Roman toplumunun içine düştüğü derin yoksulluğun bir sonucudur. Dışarıdan bakanlar hayvan sürülerine, topraklara, mala mülke sahip olmayan Romanları kendi zenginlikleri için bir tehdit olarak görmüşlerdir. Diğer taraftan en eski ataları Hindistan kökenli olan Romanların komşularından daha esmer olmaları, farklı bir kültüre sahip olmaları da Roman toplumu ile diğerleri arasındaki tedirginliklerin bir kaynağı olmuştur. Ne var ki bu kaygılarla Romanların diğerlerinden ayrı yaşamaya zorlanması, Romanlarla farklı toplum kesimleri arasındaki ayrılığın artmasına ve Romanların daha da fazla yoksullaşmasına neden olmuştur.

Romanlar ve Roman olmayanlar arasında bin yıl içerisinde ortaya çıkan bu yabancılık bir anda ortadan kaldırılması mümkün olmayan bir şeydir. Büyük kültürel farklara sahip olan kesimlerin birbirleriyle yakın yaşamaya zorlanması hiç istenmeyen gerilimlere ve hatta çatışmalara neden olabilir. Tam da bu nedenle çok farklı kültürlerden gelen toplumsal kesimlerin 600 yıla yakın bir arada yaşadığı Osmanlı İmparatorluğu'nda mahalle sistemi geliştirilmiş, Osmanlı İmparatorluğu'nda farklı etnik ve dini kesimlerden gelen imparatorluk tebası kendi mahallelerinde kendi gelenek ve kültürleriyle yaşamışlardır.

Şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı gibi bir imparatorluk değil modern bir cumhuriyettir. Yurttaşların etnik köken ve dinlerine göre farklı bölgelerde yaşamaya zorlanması ülkemizin temel yönetim anlayışına uymamaktadır. Yani etnik kökeni ve dini ne olursa olsun tüm Türk vatandaşları istedikleri il ya da ilçede yaşama hakkına sahiptirler. Diğer taraftan yüzlerce yıl boyunca, kendi mahallelerinde yaşamak zorunda kalmış olan Romanların bir anda diğer kökenlerden gelen yurttaşlarla birlikte yaşamaya zorlanması da mümkün değildir ve son derece ciddi tehlikelere yol açabilir.

Gelir düzeyi yükselen ve eğitim alma imkanına sahip olan Romanlar genellikle farklı kökenlerden gelen yurttaşların bir arada yaşadığı mahallelere taşınmaktadırlar. Bu durum herhangi bir zorlamanın sonucu değil kendiliğinden bir şekilde gelişmektedir. Hiç tereddütsüz yüzbinlerce Romanın bugün için karışık mahallelerde oturduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki gelir düzeyi düşük, zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren; çiçekçilik, müzisyenlik, ayakkabı boyacılığı, hurda ve atık toplayıcılığı gibi alanlarda çalışan Romanlar için büyük Roman mahallelerinde yaşamak adeta bir zorunluluktur. Roman mahallesi sadece Roman kültürünü taşıyan insanların yaşadığı yer değil aynı zamanda en yoksul Romanların dahi mahalle dayanışması içerisinde hayata tutunabildiği bir alandır. Roman mahallesinde Romanlar birbirleriyle ekmeğini, erzağını, evini barkını bahçesini paylaşarak yaşamaktadırlar. Roman mahallesi bir yerde çaresizlerin, umutsuzların sığınabileceği güvenli bir sığınaktır. Roman mahallelerini dağıtmak, yoksulları, çaresizleri bu güvenli sığınaktan yoksun bırakmak sadece Romanlar değil tüm toplum için tehlike yaratabilecek bir süreci başlatmak demektir.

Son olarak maddeler halinde neden Roman mahallelerinin dağıtılmaması gerektiğini anlatarak lafı toparlayalım. Roman mahalleleri dağıtılmamalıdır, çünkü;
-Bin yıllık bir süre içerisinde Romanlar kendi içlerinde, toplumun diğer kesimlerinden ayrı yaşamaya zorlanmışlardır. Bu durum Roman kültürü ve yaşam biçiminin toplumun diğer kesimlerinden farklılaşmasına neden olmuştur. Hal böyleyken bir anda Romanların diğer toplum kesimleriyle karışık mahallelerde yaşamaya zorlanması Manisa Selendi, Afyon Şuhut ve 1970'lerde Çanakkale Bayramiç'te yaşananlara benzer toplumsal gerilimlere neden olabilir.

-Roman mahalleleri dayanışma merkezleridir. Yoksul Romanlar bu mahallelerde hiçbir gelirleri olmasa dahi komşuları dayanışma içerisinde ayakta kalabilmektedirler. Bu mahalleler dağıtıldığında ise yoksul Romanların tüm umutları ellerinden alınmış olacaktır.

-Yoksul Romanlar, Roman mahalleleri dağıtıldığında suç örgütleri tarafından kullanılmaya çok daha müsait bir hale geleceklerdir. Mahalledeki dayanışma ortamından yoksun kalan Romanlar, suç örgütleri tarafından kolay av olarak görülecektir. Çaresizlik içerisinde bunlara kapılan Romanlar üzerinden geçmişte belli alanlarda toplanmış olan suç olgusu büyük şehirlerin hemen her noktasına dağılacak, tamamen kontrol dışına çıkacaktır.

-Mahalleleri dağıtılan Romanlar gittikleri yerlerde iş olanaklarını kaybetmekte, geçim olanaklarının ortadan kalkması ise ailelerin dağılmasına neden olmaktadır. Dağılan ailelerin çocukları ise madde bağımlılığına çok daha açık olmaktadır. Anaları babaları başlarında olmayan bu gençler gelecekte sokaklarda bir tehdit kaynağı haline gelecekler, tinerci çeteleri oluşturacaklardır.

Tüm bu sorunların yaşanması engellenebilir. Roman mahallelerinin dağıtılması yerine, yerinde kentsel dönüşüm yapılırsa hiçbir sorun kalmayacaktır. Mahallelerde bulunan eski evler mahalle sakinlerinin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda tamir edilerek Roman mahallelerinde çevre düzenlemesi yapılabilir. Yerinden yurdundan edilmeyen Romanların arasından zamanla daha fazla eğitimli ve gelir düzeyi yüksek insanlar yetişecektir. Zamanla Romanlarla toplumun diğer kesimleri arasındaki uzaklık daha da azalacaktır. Diğer taraftan yerinde kentsel dönüşüm değil de Roman mahallelerinin dağıtılması yoluna gidilirse Romanlar giderek daha fazla yoksullaşacak, toplumun geneliyle Romanların yabancılığı daha da artacaktır.

Yetkililerimizin 2 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan Türkiye Romanlarını doğrudan ilgilendiren kentsel dönüşüm projelerini tasarlarken, bu yazıda aktarılanları değerlendireceklerini umuyoruz. Ortada henüz büyük bir sorun yokken doğru politikalarla son derece başarılı sonuçlar alınabilir. Aksi halde hiç kimsenin istemeyeceği korkunç sonuçlar ortaya çıkacak, bugün yapılan hataların bedelini gelecek kuşaklar ödeyecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder