Kentsel
dönüşüm ülkemizde yaşayan tüm yurttaşları yakından
ilgilendiren bir olgu. Biz bu yazıda kentsel dönüşümün
Romanları ilgilendiren boyutlarını değerlendireceğiz.
İstanbul-İzmir-Ankara gibi büyük şehirlerde, Trakya, Kıyı Ege,
Akdeniz, Orta ve Batı Karadeniz'in çeşitli yerleşim bölgelerinde
yaşayan Romanlar geçtiğimiz 10-15 yıllık dönemde kentsel
dönüşüm olgusundan fazlasıyla etkilendiler. Gelişmelerden
anladığımız kadarıyla önümüzdeki dönemde kentsel dönüşüm
daha da hızlanacak ve Romanları doğrudan ilgilendiren son derece
önemli sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Kentsel
dönüşümle ilgili karar alma gücü belediyeler başta olmak üzere
çeşitli yetkililerdedir. Açık konuşmak gerekirse bugün için
Romanların yetkililerin bu konuda alacağı kararları
etkileyebilecek bir organizasyonu, birliği mevcut değildir. Roman
toplumu darmadağındır, kolaylıkla dışarıdan yapılacak
müdahalelerle yönlendirilebilir bir durumdadır, en küçük bir
fitne bile Romanların birbirine düşmesine neden olabilmektedir. Bu
haliyle kamuoyu baskısı yaratabilecek bir güçten yoksun olan
Romanların kentsel dönüşümle ilgili alınacak kararları
değiştirme şansı bulunmuyor. Bu gerçekleri göz önünde
bulundurarak bu yazıyı öncelikle kentsel dönüşüm konusunda
karar alma gücüne sahip bulunan yetkililer tarafından
değerlendirilmesi amacıyla yazıyoruz. Bizim değerlendirmelerimizi
göz önünde bulundurmayabilirler, yine de kentsel dönüşümle
ilgili verilecek yanlış kararların sonuçlarını daha iyi
anlamalarına yardımcı olabilirsek yazı amacına ulaşmış
olacaktır.
Geçtiğimiz
dönemde uygulanan kentsel dönüşüm projelerinin önemli bir
bölümü, Roman mahallelerinin dağılmasına neden oldu. Öncesinde
toplu bir halde yaşayan Roman aileler kimi durumlarda aynı il
içerisinde farklı ilçelere kimi durumlarda ise farklı illere
dağıldılar. İstanbul'un Anadolu yakasında Küçükbakkalköy'de
bulunan Roman mahallesi yıkıldığında bu mahallenin sakinleri
Dudullu, Ümraniye, Çamlıca, Alemdağ, Sancaktepe gibi Anadolu
yakasının farklı bölgelerinde küçük gruplar halinde yaşamaya
başladılar. Avrupa yakasında Yahya Kemal Mahallesi yıkıldığında
mahalle sakinleri Çorlu, Yalova gibi farklı illere ve İstanbul'un
farklı ilçelerine dağıldılar. Sulukule yıkıldığında mahalle
sakinleri Karagümrük, Topkapı ve Edirnekapı civarında farklı
bölgelere gittiler. Örnekler çoğaltılabilir. Ama önemli olan
kentsel dönüşüm projelerinde niyet bu olmasa bile Romanların
toplu yaşadığı mahallelerin dağıtılmış olmasıdır.
Tam
da bu noktada aklımıza takılan bir soruyu sormadan geçemiyoruz.
Acaba, devlet yöneticileri çoğunluktan farklı bir kökenden gelen
ve kendine özgü bir kültüre sahip olan Roman toplumunun toplu
mahallelerde birlikte yaşamasını ülkenin ulusal bütünlüğüne
dönük bir tehdit olarak mı algıladılar? Bugün olmasa bile uzun
vadede Romanların kendi kültürleriyle kendi mahallelerinde bir
arada yaşamasının bir toplumsal gerilime sebep olabileceğini mi
düşündüler? Bu fikirler şüphesiz ki hiçbir zaman açıkça
ifade edilmedi. Bu yüzden kentsel dönüşüm sürecinin
başlangıcında, Roman mahalleleri ile ilgili böylesi görüşlerin
gerçekten tartışılıp tartışılmadığını bilme şansımız
yok. Eğer gerçekten bu şekilde düşünen yöneticilerimiz varsa
onlarla konunun farklı boyutlarını paylaşmakta fayda vardır.
İlk
olarak Romanlar neden kendi mahallelerinde bir arada yaşamaktadır?
Bunun arkasında gizli siyasi-ayrılıkçı bir amaç mı vardır?
Elbette hayır. Romanlar bir arada yaşamaktadırlar çünkü en
azından bin yıl süren bir tarihin sonucunda Romanlar bu şekilde
yaşamak zorunda kalmışlardır. Bugünü anlamak için öncelikle
bu tarihin anlaşılması gerekmektedir.
1000
yıl önce Hindistan'dan büyük bir kaos nedeniyle ayrılan
Romanların ataları bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bulunduğu
Bizans İmparatorluğu topraklarına gelmişlerdir. Roman dili ve
Roman kültürü bir sentez olarak bu coğrafyada ortaya çıkmıştır.
Romanlar yaşadıkları bu zorlu süreçten her kaynaktan yoksun
olarak çıkmışlardır. Toprakları, hayvan sürüleri ve büyük
orman arazileri yoktur. Hayatta kalabilmek için tek çareleri
çeşitli zanaat ve hizmetleri yerleşik tarımcı ve büyük hayvan
sürüleri olan göçebelere sunmak olmuştur. Sepetçilik,
elekçilik, kalaycılık, hayvan oynatıcılığı, müzisyenlik,
şifacılık gibi mesleklerle geçinen Romanlar yaz mevsimlerinde
kışları kaldıkları yerlerden ayrılarak müşterilerinin
bulunduğu yerlere gitmişler onlara zanaatlarını sunmuşlardır.
Roman hayatının temeli bu geçim şekline dayanmaktadır.
Yaşadıkları her yerde farklı geçim yollarına yönelmeyi deneyen
Romanlar çeşitli zorluk ve engellemelerle karşı karşıya kalmış
sonuçta Roman toplumunun önemli bir bölümü büyük hayvan
sürülerine ve tarım topraklarına sahip olamamıştır. Sanayinin
gelişip geleneksel mesleklerin ortadan kalkması ise Romanlar için
daha da zor bir dönemin başlangıcı olmuştur. Geleneksel
meslekler yok olduğunda Romanların büyük çoğunluğu hurdacılık,
hamallık, ayakkabı boyacılığı gibi toplumun diğer kesimleri
tarafından zorda kalmadıkça tercih edilmeyen düşük gelirli ve
insan sağlığına zararlı işlerde çalışmak zorunda
kalmışlardır. Tüm bu yaşananlar Romanların ezici çoğunluğunu
son derece derin bir yoksulluğa mahkum etmiştir.
Bizans
İmparatorluğu zamanından itibaren Romanlar yerleşim konusunda
çeşitli kısıtlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Roman
ailelerin ancak o dönem için merkezi olmayan alanlarda yaşamalarına
izin verilmiş, merkezlere yaklaşan Roman aileler tekrardan eski
yerleşim merkezlerine yönlendirilmişlerdir. Romanların diğer
toplum kesimlerinden ayrı yaşamaya zorlanması her şeyden önce
Roman toplumunun içine düştüğü derin yoksulluğun bir
sonucudur. Dışarıdan bakanlar hayvan sürülerine, topraklara,
mala mülke sahip olmayan Romanları kendi zenginlikleri için bir
tehdit olarak görmüşlerdir. Diğer taraftan en eski ataları
Hindistan kökenli olan Romanların komşularından daha esmer
olmaları, farklı bir kültüre sahip olmaları da Roman toplumu ile
diğerleri arasındaki tedirginliklerin bir kaynağı olmuştur. Ne
var ki bu kaygılarla Romanların diğerlerinden ayrı yaşamaya
zorlanması, Romanlarla farklı toplum kesimleri arasındaki
ayrılığın artmasına ve Romanların daha da fazla yoksullaşmasına
neden olmuştur.
Romanlar
ve Roman olmayanlar arasında bin yıl içerisinde ortaya çıkan bu
yabancılık bir anda ortadan kaldırılması mümkün olmayan bir
şeydir. Büyük kültürel farklara sahip olan kesimlerin
birbirleriyle yakın yaşamaya zorlanması hiç istenmeyen
gerilimlere ve hatta çatışmalara neden olabilir. Tam da bu nedenle
çok farklı kültürlerden gelen toplumsal kesimlerin 600 yıla
yakın bir arada yaşadığı Osmanlı İmparatorluğu'nda mahalle
sistemi geliştirilmiş, Osmanlı İmparatorluğu'nda farklı etnik
ve dini kesimlerden gelen imparatorluk tebası kendi mahallelerinde
kendi gelenek ve kültürleriyle yaşamışlardır.
Şüphesiz
ki Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı gibi bir imparatorluk değil modern
bir cumhuriyettir. Yurttaşların etnik köken ve dinlerine göre
farklı bölgelerde yaşamaya zorlanması ülkemizin temel yönetim
anlayışına uymamaktadır. Yani etnik kökeni ve dini ne olursa
olsun tüm Türk vatandaşları istedikleri il ya da ilçede yaşama
hakkına sahiptirler. Diğer taraftan yüzlerce yıl boyunca, kendi
mahallelerinde yaşamak zorunda kalmış olan Romanların bir anda
diğer kökenlerden gelen yurttaşlarla birlikte yaşamaya zorlanması
da mümkün değildir ve son derece ciddi tehlikelere yol açabilir.
Gelir
düzeyi yükselen ve eğitim alma imkanına sahip olan Romanlar
genellikle farklı kökenlerden gelen yurttaşların bir arada
yaşadığı mahallelere taşınmaktadırlar. Bu durum herhangi bir
zorlamanın sonucu değil kendiliğinden bir şekilde gelişmektedir.
Hiç tereddütsüz yüzbinlerce Romanın bugün için karışık
mahallelerde oturduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki gelir düzeyi
düşük, zor şartlar altında yaşam mücadelesi veren; çiçekçilik,
müzisyenlik, ayakkabı boyacılığı, hurda ve atık toplayıcılığı
gibi alanlarda çalışan Romanlar için büyük Roman mahallelerinde
yaşamak adeta bir zorunluluktur. Roman mahallesi sadece Roman
kültürünü taşıyan insanların yaşadığı yer değil aynı
zamanda en yoksul Romanların dahi mahalle dayanışması içerisinde
hayata tutunabildiği bir alandır. Roman mahallesinde Romanlar
birbirleriyle ekmeğini, erzağını, evini barkını bahçesini
paylaşarak yaşamaktadırlar. Roman mahallesi bir yerde
çaresizlerin, umutsuzların sığınabileceği güvenli bir
sığınaktır. Roman mahallelerini dağıtmak, yoksulları,
çaresizleri bu güvenli sığınaktan yoksun bırakmak sadece
Romanlar değil tüm toplum için tehlike yaratabilecek bir süreci
başlatmak demektir.
Son
olarak maddeler halinde neden Roman mahallelerinin dağıtılmaması
gerektiğini anlatarak lafı toparlayalım. Roman mahalleleri
dağıtılmamalıdır, çünkü;
-Bin
yıllık bir süre içerisinde Romanlar kendi içlerinde, toplumun
diğer kesimlerinden ayrı yaşamaya zorlanmışlardır. Bu durum
Roman kültürü ve yaşam biçiminin toplumun diğer kesimlerinden
farklılaşmasına neden olmuştur. Hal böyleyken bir anda
Romanların diğer toplum kesimleriyle karışık mahallelerde
yaşamaya zorlanması Manisa Selendi, Afyon Şuhut ve 1970'lerde
Çanakkale Bayramiç'te yaşananlara benzer toplumsal gerilimlere
neden olabilir.
-Roman
mahalleleri dayanışma merkezleridir. Yoksul Romanlar bu
mahallelerde hiçbir gelirleri olmasa dahi komşuları dayanışma
içerisinde ayakta kalabilmektedirler. Bu mahalleler dağıtıldığında
ise yoksul Romanların tüm umutları ellerinden alınmış
olacaktır.
-Yoksul
Romanlar, Roman mahalleleri dağıtıldığında suç örgütleri
tarafından kullanılmaya çok daha müsait bir hale geleceklerdir.
Mahalledeki dayanışma ortamından yoksun kalan Romanlar, suç
örgütleri tarafından kolay av olarak görülecektir. Çaresizlik
içerisinde bunlara kapılan Romanlar üzerinden geçmişte belli
alanlarda toplanmış olan suç olgusu büyük şehirlerin hemen her
noktasına dağılacak, tamamen kontrol dışına çıkacaktır.
-Mahalleleri
dağıtılan Romanlar gittikleri yerlerde iş olanaklarını
kaybetmekte, geçim olanaklarının ortadan kalkması ise ailelerin
dağılmasına neden olmaktadır. Dağılan ailelerin çocukları ise
madde bağımlılığına çok daha açık olmaktadır. Anaları
babaları başlarında olmayan bu gençler gelecekte sokaklarda bir
tehdit kaynağı haline gelecekler, tinerci çeteleri
oluşturacaklardır.
Tüm
bu sorunların yaşanması engellenebilir. Roman mahallelerinin
dağıtılması yerine, yerinde kentsel dönüşüm yapılırsa
hiçbir sorun kalmayacaktır. Mahallelerde bulunan eski evler mahalle
sakinlerinin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda tamir edilerek
Roman mahallelerinde çevre düzenlemesi yapılabilir. Yerinden
yurdundan edilmeyen Romanların arasından zamanla daha fazla
eğitimli ve gelir düzeyi yüksek insanlar yetişecektir. Zamanla
Romanlarla toplumun diğer kesimleri arasındaki uzaklık daha da
azalacaktır. Diğer taraftan yerinde kentsel dönüşüm değil de
Roman mahallelerinin dağıtılması yoluna gidilirse Romanlar
giderek daha fazla yoksullaşacak, toplumun geneliyle Romanların
yabancılığı daha da artacaktır.
Yetkililerimizin
2 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan Türkiye Romanlarını
doğrudan ilgilendiren kentsel dönüşüm projelerini tasarlarken,
bu yazıda aktarılanları değerlendireceklerini umuyoruz. Ortada
henüz büyük bir sorun yokken doğru politikalarla son derece
başarılı sonuçlar alınabilir. Aksi halde hiç kimsenin
istemeyeceği korkunç sonuçlar ortaya çıkacak, bugün yapılan
hataların bedelini gelecek kuşaklar ödeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder