Sitemizde
dünya Çingenelerine dair yayınladığımız haberlerin büyük
bölümü ne yazık ki kara haberler. Bu haberlerde işlediğimiz
temel tema olan ırkçı grupların özellikle balkanlarda ayyuka
çıkan saldırıları düşündürücü. Geçtiğimiz hafta
İtalya’dan gelen haberler bu vahim atmosferin batıya kayma
eğiliminde olduğuna işaret ediyor. Seçim kampanyasında Çingene
düşmanlığını işleyen deneyimli İtalyan Başbakan ırkçıları
cesaretlendirdi. Onlar da daha önce gizli kapaklı yaptıkları
kanlı terörist eylemleri bu kez açıktan açığa büyük
kalabalıklarla yapmaya başladılar. Göz göre göre bir Çingene
kampı kundaklandı. Korkarız arkası gelecek bu işlerin...
Irkçı
gruplar hep aynı bahanelerle can yakıyorlar. Ülkede yükselen suç
oranlarının sorumlusu çoğunluğu Romanya’dan gelen
Çingenelermiş. Öyleyse ne yapmalı? Yak, yık, can al. Malum balık
baştan kokuyor. Deneyimli İtalyan Başbakan Çingeneler için
“Şeytanın Ordusu” gibi bir ifade kullanmış seçim
kampanyasında. Tabi bundan gazı alan ırkçı gruplar boş durur
mu, ortalığı kan gölüne çevirmeye ant içmişler.
Suç
ve ekonomi arasındaki ilişki aşağı yukarı hep aynıdır. Kolay
kolay şaşmaz. Bir memlekette ekonomik kriz ortaya çıkarsa,
işsizlik artarsa suç örgütleri kendilerine kolaylıkla taban
bulabilirler. Sahipsiz kalan aç insan, kara baronların elinde maşa
oluverir. İşin gerçeği bu işin etnik kökenle hiçbir alakası
yoktur. Dünya suç tarihinde kısa bir gezinti yapmak bile bu
gerçeği ortaya koyar.
Baba filminin dillere destan mafya ailesi Corleoneler herhalde Çingene değildi. Dur bi dakka, İtalyan mafyası mıydı yoksa bunlar, hani Sicilyalı. Şimdi bir merak uyandı içimde, acaba suçlularla mücadele adına Çingene kampına saldıran İtalyan ırkçıları Sicilyalı mafya ailelerine de aynı davranışı gösterebilmiş midir!. Öyle ya, herhalde suç oranlarındaki artışa bu mafya baronlarının bizim gariban Çingenelerden daha fazla katkısı olmuştur.
İtalya’da
suç örgütlenmelerinin köklü bir tarihi var. Çok fazla bilinmez
ama Mario Puzo’nun romanından uyarlanan Baba filmi aslında gerçek
bir öyküyü anlatmaktadır. Sicilya’daki Corleone kasabası büyük
mafya ailelerinin yetiştiği oldukça verimli bir toprak olmuştur.
Mario Puzo’nun romanı bu coğrafyanın sadece İtalyan mafyasının
doğduğu topraklar olmadığını aynı zamanda Amerika Birleşik
Devletlerine bile suç örgütlenmesi ihraç edebildiğini
gösteriyor. Böylesi bir tarihi arka plana sahipken, memleketlerinde
yükselen suç oranlarının sorumlusu olarak bizim insanlarımızı
gören Irkçılara bilmem ki ne denir? Mafya tatile mi girdi ki
kabahati bizde arıyorsunuz!
Suç
tarihi, suçla mücadelenin bu yapıların içerisinde tetikçi olan
çaresiz insanların üzerine gidilerek yapılamayacağını ortaya
koymuştur. Ama işin asıl sahibi olan kara baronların üzerine
gitmek hiç de kolay değildir. Nitekim 1992 yılında, mafyaya savaş
açan İtalyan yargıç Giovanni Falcone hain bir pusuda hayatına
kaybetmiştir. Anlayacağınız pabuç pahalıdır. Bu işle samimi
olarak uğraşanlar kelle koltukta yaşamak durumunda kalırlar.
Böylesine yürekli olmaksa her babayiğidin harcı değildir. Hele
çapsız ırkçıların yüreği hiç yetmez böylesi işlere. Onlar
ancak ülkelerinde halen misafir konumunda olan bizim gariban
insanlarımızın evlerine kundaklamayı bilirler. Güçleri çoluğa
çocuğa yeter!
İşin
aslı ırkçılar için suç bahanedir. Irkçıların derdi üzüm
yemek değil bağcıyı dövmektir. Hitler’den bari hikaye aynı
hikayedir. İktidara gelebilmek için bir günah keçisi bulurlar.
Ona karşı toplumu örgütleyip yavaş yavaş iktidarın tepesine
tırmanırlar. Sonra da bütün insanlığın başına bela olurlar.
Görünen köy klavuz istemiyor. İtalya’da ve çoğu balkan
ülkesinde uygulamaya konulan bu senaryodur. Anlaşılan bu kez günah
keçisi olarak bizim insanlarımız seçilmiş. İşin nereye
varacağını hep beraber göreceğiz.
İtalya’daki
kardeşlerimize geçmiş olsun diyoruz. Dileğimiz tez zamanda
yaralarının sarılmasıdır. Kalbimiz onlarla beraber. Ne diyelim,
zalimin zulmü varsa mazlumun da ahı var!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder