10 Aralık 2013 Salı

Kaybettiklerimiz (3) 25/6/2007

Geçenlerde uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımdan hoş bir mail aldım. Şu anda eğitimi için İngiltere'de bulunuyor arkadaşım. Yakın çevresinde Hindistan'daki alt kastlardan gelen çok arkadaşı varmış. Onların söylediklerine göre Hindistan Çingenelerinde kadınlar diğer kastlardaki kadınlara göre çok daha fazla hayatın içinde yer alabiliyorlar ve diğer kastlardaki kadınlardan çok daha güçlüler. Aile içerisinde baskın bir konuma sahipler.
Bu bilgi benim kendi ailemden ve toplumumuzun birebir temas içerisinde olduğum bireylerinden yola çıkarak; biraz da sezgiyle yaptığım bir tespitin dünyanın diğer ucundaki Çingeneler tarafından da net bir şekilde doğrulanmasını sağladı. Gerçekten mutluluk verici bir durum.

Hadi bakalım Çingene kardeşlerim, bir düşünün. Hangimizin hayatında o güçlü kadınlardan birinin imzası yoktur. Analarımız, babaannelerimiz, anneannelerimiz, halalarımız... Elinde cigarası, yeri geldiğinde esirgemediği okkalı küfürü, mangal gibi yüreği, elleri belinde eli maşalı Çingene kadınları. Dosta güven düşmana korku veren büyük bir abide gibi hepsi. Hiçbir güce boyun eğmeyen, hele hele ataerkil kültürün güç merkezi olan erkeğe asla teslim olmayan büyük yürekler...

Herhalde hiçbir Çingeneye yabancı değil bu söylediklerim. Çingene olmayanlar da mutlaka neyi kast ettiğimizi anlıyorlardır. Hatta bize son derece doğal gelen bu durum belki onlar için daha da gizemli. Merak uyandırıcı birşey...

Çingene kadını Çingene kültüründe tarih boyunca özel bir yere sahip oldu. Hatta ilginçtir, kimi yazılı kaynaklardan öğrendiğimize göre bir dönem Transilvanya Çingenelerinde, Geygel Çingenelerinde, Anadolu Romanlarında, Sintilerde soy anne tarafından geçmiştir. Evlenen erkekler, evlendikleri kadının kabilesine katılmışlardır. Yerleşik hayata geçişle birlikte bu geleneğin; resmi kuralların ve toplum baskısının etkisiyle ortadan kalktığını görüyoruz.
Buna karşılık özellikle geleneksel toplum yapılarını koruyabilen Çingene gruplarında kadının bu görkemli kudreti hiç sarsılmadı. Ne yazık ki toplumumuzun yaşadığı dönüşüm sürecinde bu durumun yer yer bozulduğunu görebiliyoruz. Topluma entegre olmak isteyen kimi ailelerde, kadının eve kapatıldığı, yabancılarla diyalog içerisine girmesinin engellendiği görülüyor. Evet belki bu aileler topluma entegre oluyorlar ama büyük bir tarihsel değerimizi de yok ediyorlar. Özellikle katı bir namus anlayışının hakim olduğu kimi coğrafyalarda ise Çingene kadınları Çingene olmayanların yanında kendi gerçekliklerini gizlemeye çalışıyorlar. Oysa Çingene kadınının gücü gizlenmesi gereken değil gurur duyulması gereken bir şey.

Acı bir şey, eğitimli ve gelir seviyesini yükseltmiş Çingene ailelerinde; kadınlar da içine girdikleri "gaco" dünyasının ağırlığı altında kendilerini "inceltmeye", "hanımlaştırmaya" çalışıyorlar. Tabi zamanla aile içerisindeki ağırlıklarını kaybederek, güçsüzleşiyorlar. Onların ki vahim bir durumdur işte. Ne tam öteki gibi olabilir ne de kendi gerçekliğine geri dönme şansı vardır. Derin bir kriz içerisinde savrulup dururlar.

Neyse ki Çingene toplumunun ezici çoğunluğunda Çingene kadını gücünü kaybetmemiştir. Bunun desteklenmesi gerekiyor. Kimi Çingene erkekleri eşlerinden, annelerinden utanıyorlar. Kardeşler utanacak bir şey yok, onlar toplumumuzun gururudur. Çingene kadınını bastırmak ne kelime, onun daha fazla ön plana çıkması için desteklenmesi gerekiyor. Onun içinde taşıdığı büyük kudret çağın düşünsel araçları ile birleştiğinde ortaya muazzam bir enerji çıkacaktır.

Çingene kadını yaratıcılığı, zekası ve gücü ile sadece Çingeneler için değil tüm insanlık için büyük bir umut kaynağıdır. Analarımızın, eşlerimizin, tüm kadınlarımızın önünde saygı ile eğiliyorum.

Son söz Neşet Usta'dan: "Gerçek insan kadındır. Biz anaların yüzü suyu hürmetine insanız. Bu dünyada sadece kadınların eli öpülür. Bir de babaların. O da ana yarısı olduğu için..."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder