Şimdi
iyi dinleyin beni. Birlikte küçük bir yolculuğa çıkalım. Eski
bir sokak lambası... Işığı kısık kısık... Havada pis bir sis
var. Odun kömür kokusu leş kokularına karışıyor. Sokak
lambasına sırtını dayamış bir insan. Yüzüne iyi bakın bu
adamın. Üstü başı hırpani, kendini salmış, gözleriyle ölümü
arıyor. Çünkü kaybetmiş umutlarını. Peki kim bu adam? Kimi
kimsesi var mı. Vardı! Onun bir hayatı var. Senin gibi, onun gibi,
benim gibi bir insandı o da.
Tıpkı
bizler gibi oda dünyaya şanslı gelenlerden değildi. Okulda
hocasından, evde babasından, mahallede ağabeylerinden dayak yedi.
Sonra yaşı kamile erince kendinden küçüklere dayak attı.
Kadınlar sevdi. Aldattı, aldatıldı. Hayata küstü, barıştı.
Başka dertleri de oldu elbet. Lakin iyi kötü geçinip gidiyordu.
Bir
gün kimbilir neden rakı şişesinde balık olmak istedi. Kafası
güzel oldu. Dertleri yanıbaşında duruyordu ama o artık orada
değildi. İlk defa bir fiske bile vurmadan, diklenmeden
dayılanmadan, kafa patlatmadan çözüyordu dertlerini. Aman ne
güzel! Derken her rakı şisesinde balık olduğunda biraz daha az
işe yaradığını gördü bu sihirli değneğin. Ağzına ilk
değdirdiği zaman ki kadar kolay değildi sahte cennete uçmak. Daha
fazlası gerekiyordu her seferinde... Günü geldi kesmemeye başladı
rakı şisesinde balık olmak. BU sefer başka dostlar buldu kendine.
... Kuru-sulu gidenlere karıştı. Öyle böyle güzel olmamıştı
kafası. Velhasıl kelam eskilerin değişiyle sağlam gogocu
olmuştu. Artık parmağını bile kıpırdatmadan havalarda uçuyor,
bütün hayallerini kafasının içindeki gizli ülkede
gerçekleştiriyordu. Fena alıştı tembelliğe. Sadece aradığı
malum şeyleri bulamadığında hareketleniyor, bir şeyler yapmaya
çalışıyordu. Üstelik yaptığı şeyler sadece kendine değil
başkalarına da zarar veren çok tehlikeli icraatlar haline gelmeye
başlamıştı.
Zamanla herşeyini kaybetti adam. Sahte cennette kendine yeni bir dünya kurarken bu dünyadaki tüm dostları onu terketti. Canını yaktığı insanlar gün geldi onun canını yaktılar. Şimdi sokak lambasının dibinde yapayalnız. Titriyor... Ve ona el uzatacak tek bir insanoğlu bile yok. Neden? Kendi düşen ağlamaz da ondan!
Zamanla herşeyini kaybetti adam. Sahte cennette kendine yeni bir dünya kurarken bu dünyadaki tüm dostları onu terketti. Canını yaktığı insanlar gün geldi onun canını yaktılar. Şimdi sokak lambasının dibinde yapayalnız. Titriyor... Ve ona el uzatacak tek bir insanoğlu bile yok. Neden? Kendi düşen ağlamaz da ondan!
İşte
bu adam birileri için bizim toplumumuzun, Çingenelerin geleceğidir.
Birilerine göre böylesine yaşamak, bize yakışandır. Bizim
kültürümüzdür. Bu fikir sahipleri diledikleri gibi yaşamakta
özgürler. Ama Çingenelerin geleceğini kendi sapık fikirleriyle
ipotek almaya kalkmasınlar. Biz mahallemizde öğrendik bu yolların
çıkmaz olduğunu. Biz mahallemizde, görmüş geçirmiş gerçek
ustalardan öğrendik, belanın hasının o sahte cennetin
ırmaklarının altından aktığını. Ve isyan ettik o kadere.
Ettik de anladık anyayı konyayı.
Ey
kardeşim! Biz baharın ve yaşamın sevdalısıyız. Umutttan başka
bağımlılığımız yoktur. Her bağımlılık seni sefaletine
bağlayan zincirlerdir. Kır zincirlerini, sonra özgürce, insanca;
doya doya gül kardeşim... Kafan değil kalbin güzel dolsun. Doya
doya içine çek özgürlüğün yar kokulu havasını.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder