10 Aralık 2013 Salı

Kaybettiklerimiz (1) Meslekler 22/6/2007

Her şey değişiyor. Değişmeye mahkum. Kim bu değişime kafa tutmaya kalkarsa ya ahmaktır ya da hayalperest. Bizler de değişiyoruz. Binlerce yıllık bir kültür, kültürümüz de değişiyor.

Bu girişten anlayabileceğiniz gibi, bu yazıda nostalji yapmayacağım. Kültürlerin değişmesinin illaki kötü olduğuna inananlardan değilim ben. Günümüzde bundan 100 yıl öncesinde Çingene kültürü için olmazsa olmaz kabul ettiğimiz pek çok unsurun tarihe karıştığını görüyoruz. Evet çok şey kaybettik. Ama aynı zamanda çok şey kazandık. Birkaç bölüm halinde yayınlanacak olan bu çalışmamda, kazanılan ve kaybedilenlerin muhasebesini yapmaya çalışacağım. Kaçınılmaz olan değişimi anlamak ve değişimin yönünü belirlemek için çaba göstermek çok önemli. Bizler için olmazsa olmaz bir ihtiyaç bu.

Çingene kültüründe belki de en kritik unsurları meslekler oluşturuyor. Bu köşeyi takip eden dostlarım biliyorlar ki, ben Çingeneliği en geniş biçimiyle göçebe zanaatçı kültürlere ait olmak olarak tanımlayan görüşü benimsiyorum. Hal böyle olunca tarih boyunca atalarımız tarafından gerçekleştirilen bu geleneksel meslekler Çingene kültürünün belkemiğini oluşturuyorlar.
Bir mesleğin Çingene mesleği olması için ne gerekir? Birkaç unsur var.

Birincisi ortada bir ürün ya da hizmet olmalı. Sepet, elek, kalaylanmış eşya, metal malzeme, ağaç işleme, işlenmiş deri gibi bir ürün ya da diş çekmek, sünnetçilik gibi bir hizmet.

İkincisi bu ürün ve hizmet Çingeneler tarafından, Çingene olmayan sürü sahibi göçebelere ya da tarımla uğraşan köylülere veya kent halkına belli bir bedel karşılığında sunulmalı. Bu bedel eski devirlerde olduğu hayvani ya da tarımsal gıda maddesi olabileceği gibi para da olabilir.

Üçüncüsü Çingene mesleği Çingene aşiretleri içerisinde çoğunluk tarafından gerçekleştirilir ve zanaat aşiretin temel mesleğidir. Çingene olmayan göçebelerde ve yerleşik toplumlarda her zaman zanaatçılar olmuştur. Ama bu zanaatçılar toplum içinde azınlıktır ve toplum zanaat dışında hayvan besleme ya da tarım gibi başka faaliyetlerle de uğraşır. Çingenelerde ise göçebe zanaatçılık temel meslektir.

Bu üç unsur bir araya geldiği zaman ortada bir Çingene mesleği vardır. En genel tanımıyla bu mesleği yapanlar da Çingenedir. Göçebe zanaatçıdır.

Geride kalan binlerce yıl boyunca atalarımız bu mesleklerle geçindiler. Ne varki Avrupa coğrafyasından dünyaya yayılan sanayi devrimi ve gelişen bilim Çingene mesleklerini aşama aşama ortadan kaldırdı. Sepet, elek ya da metal malzeme fabrikalarda özel tekniklerle üretildi. Gelişen pazarlama ve dağıtım ağı sayesinde büyük bir hızla dünyaya yayıldı. Bir zamanlar bizim yaptığımız veterinerlik, diş çekme ya da sünnetçilik gibi meslekler modern tıbbın yetiştirdiği uzmanlar tarafından ileri tekniklerle hayata geçirilmeye başlandı.

Bu sürecin sonucunda Çingeneler geleneksel mesleklerini kaybettiler. Meslekten kaynaklan göçebelik büyük bir hızla yerini yerleşik hayata geçmeye bıraktı. Geçmişte Çingeneler, sürekli yeni müşteriler bulmak için farklı bölgeler arasında göç etmişlerdir. Göçebe zanaatçılığın bitmesiyle beraber göçebeliğin de bir anlamı kalmadı. Toplumun büyük kesimi kentlerin ve köylerin kıyısında yerleşik bir yaşama geçmeye başladılar.

Şimdi bu olan bitene üzülmeli miyiz? Hayır. Hiç şüphesiz tekniğin gelişmesinin karşısında dehşete kapılmak gerçekçi bir tavır değildir. Teknik gelişim bizim ata yadigarı mesleklerimizi yok etmiştir. Ama biraz sonra açıklayacağımız gibi Çingenelerin önünde yeni kapıların açılmasını sağlamıştır.
Kentlere ve kırsal bölgelere yerleşen Çingeneler, büyük ölçüde mesleklerini bıraktılar. Şimdi tam da bu noktada bir soru gelmesi muhtemeldir. Çingeneliğin tanımını göçebe zanaatçılık olarak yaptık. Bu meslekler ortadan kalktıktan sonra ortada hala Çingenelik kalmış olur mu? Evet meslekler ortadan kalkmıştır ama ortada hala Çingenelik vardır. İki nedenden

Birincisi Göçebe Zanaatçılığın meslek olarak yapıldığı binlerce yıl boyunca Çingeneler, diğer toplumsal kesimlerden farklı olarak hayvan ya da toprak sahibi olamadılar. Bu tarz ekonomik malları bir kenara bırakın, atalarımızın çoğunun başını sokacak bir klubesi bile yoktu. Hayatlarını sürdürmek için sahip oldukları tek şey meslekleriydi. Sanayi devrimi mesleklerini de yok ettikten sonra; Çingenelerin hiçbir şeyi kalmamıştır. Ne toprakları ne hayvanları ne de meslekleri. Yerleştikleri köylerde Çingene olmayan köylüler toprak ya da hayvan sahibidir. Kentlere geldiklerinde de bu eşitsizlik bitmez. Çünkü kente gelen başkaları toprağını ya da hayvanını satarak belli bir birikimle kente gelmişken Çingeneler sıfır birikimle kentlere gelirler.

Her halükarda ataları göçebe zanaatçı olan Çingenelerle, diğer toplumsal kesimler arasında büyük bir eşitsizlik oluşur. Çingeneler yerleşik hayata ya da kent yaşamına 1-0 yenik başlarlar. Dolayısıyla, göçebe zanaatçılığın bitmesine rağmen Çingenelerin atalarından devraldıkları "hiçbir şeye sahip olmama" durumu onların toplumun diğer kesimleriyle bütünleşmelerini engeller. Kent yaşamında ya da köylerde yine bazı özel mesleklerde gruplaşmaya başlarlar. Kentlerde diğer toplumsal kesimlerin sahip oldukları küçük birikimler nedeniyle yapmaya tenezzül etmeyeceği en zor meslekleri yapmaya başlarlar. Geçmişten bugüne; lağım temizlikçiliği, deri atölyeleri için köpek dışkısı toplamak, tütün işçiliği, deri işçiliği, ayakkabı boyacılığı, hamamlarda natırlık, çiçekçilik, çöp toplayıcılığı, kağıt toplayıcılığı, hammallık, kurbağa toplayıcılığı gibi işlerde genellikle Çingenelerin yoğunlaştığını görüyoruz. Elbette bu işleri yapanların arasında Çingene olmamakla beraber çeşitli sebeplerden yoksun duruma düşmüş başka "kader kurbanları" da vardır. Ama Çingenelerin bu tarz işlerde süreklileştiğini ve Çingene toplumunun büyük çoğunlukla bu işlerde çalıştığını görebiliyoruz.

Bu durum Çingenelerin toplumla kaynaşmasını ve bir anlamda Çingeneliğin ortadan kalkmasını engellemiş; göçebe zanaatçı meslekler ortadan kalksa da Çingene toplumu varlığını sürdürmüştür.

İkincisi binlerce yıl içerisinde ortaya çıkan; göçebe zanaatçılığa dayanan Çingene kültürü daha önce bir başka yazımızda ( Çingeneler Açısından Tarih ) açıkladığımız gibi birey olarak Çingenelerin kendine özgü bir kişilik ve toplum olarak farklı bir kültür yaratmasını sağlamıştır. Meslekler ölse de bu kültürün değişmesi hiç kolay değildir. Üstelik Çingenelerin kentlerde içine düştükleri yine yoksun ve yoksul durum buna imkan vermemektedir.

Şimdi özetleyelim. Sanayi devrimi ile beraber mesleklerimizi kaybettik. Büyük oranda yerleşik hayata geçtik. Ama çeşitli sebeplerin etkisi ve temelinde geçmişten hiçbir ekonomik birikimi devralmamamız yüzünden toplumun diğer kesimlerin tarafından tercih edilmeyen başka mesleklerde yoğunlaştık.

Kaybettiklerimiz çok açık. Peki neler kazandık. Göçebe zanaatçılık sürekli hareket halinde olmayı gerektiriyordu. Atalarımız uzun süre bir bölgede yaşama şansına sahip olmadılar. Yine bu meslekler, içinde yaşadığımız toplumlarla ilişkimizin çok sınırlı olmasını getiriyordu. Zaten geçmişde Çingenelerin şehirlerin içine girmesine bilinçli olarak izin verilmediğini çeşitli kaynaklardan okuyabiliyoruz.

Yerleşik hayata geçmeyle beraber, içinde yaşadığımız toplumlarla yakınlaştık. Bu yakınlaşma bir anlamda bir yüzleşmeydi. Onlar bizimle ilgili kafalarında var olan önyargılarla daha yakından yüzleşme şansı buldular. Elbette bu önyargılar bütünüyle ortadan kalkmadı ama bugün pek çok insan önyargılara daha şüpheli yaklaşıyor. Biz ise, yıllarca içimizde büyüttüğümüz "gaco" korkusuyla yüzleştik. Çingene olmayanların aslında bizden hiçbir üstünlüğü olmadığını, özünde hepimizin insan olduğunu anlama şansı bulduk.

Yerleşik hayata geçen Çingenelerden kimileri şansın da yardımıyla kısır döngüyü kırabildi. İçimizden çıkan kimileri eğitim görme şansı buldular. Böylelikle toplum olarak çok ihtiyaç duyduğumuz; soyut düşünce ve bilim yavaş yavaş bizim dünyamızın içine girmeye başladı. Bu sürecin başındayız. İleride çok daha iyi noktalara geleceğiz.

Tam olarak ne demek istediğimi anlatmak için şu örneği vereceğim. Bu yazıyı yazan bir Çingenedir. Kendi toplumumu modern sosyal bilimlerin kullandığı fikri araçlarla inceleyerek sorunlarımıza ilişkin çözüm yolları üretmeye çalışıyorum. Peki ben bu araçlara nasıl sahip oldum? Yerleşik hayata geçişle beraber istisnai de olsa sahip olabildiğimiz eğitim görme şansıyla. Göçebe zanaatçılık devam etseydi bu imkanlara ulaşma şansım çok daha az olacaktı.

Gelin koyalım tartıya kaybettiğimiz geleneksel meslekler mi yoksa kazandığımız düşünce yeteneği, bilim ve hepsinden önemlisi içimizdeki korkunç kompleksi aşmamızı sağlayan yüzleşme mi? Evet çok şey kaybettik. Ama çok şey de kazandık. Gelecekte kazandıklarımızın önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.

Geleneksel mesleklerimiz, insanlığın evrensel tarih mirasının bir parçası olarak müzelerde, sanat okullarının özel eğitim merkezlerinde yaşatılmalıdır. Bu tarih mirasının unutulmasına engel olmak için elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Söylediklerimizle bu gerçekler çelişmez. Aksine birbirini tamamlar.

Öte yandan kısa vadede bize büyük acılar yaşatan değişimin gelecekte büyük umutlar ve güzellikler getireceğini unutmayalım. Yarın bugünden iyi olacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder