10 Aralık 2013 Salı

Kurbağanın Taşıdığı Umut 20/09/2010

Artık yeni bir yazarımız var. Samsunlu dostumuz Metin Bey bizler için anılarını kaleme alıyor. Metin Bey 1920'lerde Selanik'ten Türkiye'ye göç etmiş bir Çingene ailesinin çocuğu. Hayatı zorluklar içinde geçmiş. Onun anıları aynı zamanda milyonlarca kardeşimizin acılarına ve her şeye rağmen tükenmeyen yaşama azimlerine tanıklık ediyor. Onun anılarını okudukça, dünyadan göçen büyüklerimizin hatıralarını kayıt altına alamadığımız için büyük bir üzüntü duyuyoruz. Ve biliyoruz ki onların hatıralarını kaybettiğimizde aslında yakın tarihimizi de kaybetmiş olduk. Yazık ki geçmişte masallarla, deyişlerle, fıkralarla kuşaktan kuşağa aktarılan nice anı bu geleneklerin ortadan kaybolması ile birlikte unutuluyor. Belki de tam da bu sebeple günümüzün Çingene gençleri köklerinden koparılmış fidanlar gibi her rüzgarla ordan oraya savrulup duruyorlar.

***

Biz Çingeneyiz. Göçebe zanaatçı ataların çocuklarıyız. Romanıyla, Abdalıyla, Lomuyla, Domuyla, Poşasıyla, Mıtribiyle... Atalarımız nice diyarı dolaştılar. Nice diyara el emeği göz nuru zanaatları ile ulaştılar. Kimsenin gidemediği, sarp dağların ardındaki unutulmuş köylere hem başka diyarlardan hayırlı haberleri hem de nice kıymetli zanaatları taşıdılar. Atalarımız gittiği her yerden bir şeyler aldı. Bunu kendinde olanla kaynaştırdı. Ortaya çıkan bütün renkliliği ile bizim kültürümüz. Bozlağımız, ağıtımız, oyun havamız... Destanlarımız, atasözlerimiz, deyişlerimiz... Ortaya çıkan insanlığın bütün renkliliğini yansıtan dillerimizdir.
Öyle değil mi ama? Biz ki Romanes dilimizle Hint medeniyetinin izlerini Diyar-ı İran üstünden Antik Yunan'a taşırız... Abdal dilimizle Orta Asya bozkırlarının delikanlı havası Anadolu ovalarında solunur... Lom dili ile, Poşaca ile Kafkasya'nın uçsuz bucaksız insan zenginliği Anadolu çocuklarının temiz kalbinde bir yol yapar kendine... Domcamız Orta Doğu'nun kayıp Çingene dillerini kaynağını Hint yarımadasından alan zorlu göçlerin bakiyeleri ile birleştirir. Böylesine zengin, böylesine renklidir bizim kültürümüz.

Çoğu kardeşimiz mirasçısı olduğu bu kültürün farkında değil. Olsun. Aklıyla bilmese dahi yüreğiyle bilir Çingene. Bilir ve en büyük ızdıraplar içerisinde dahi muhafaza eder: insanlığın barışçı zanaat medeniyetinin benzersiz kültürünü yoksulluk pahasına taşımanın haklı gururunu! Çocuklarımızın gözlerinin içinde parlayan akıl almaz yaşam ateşi budur işte! O ateş ki her türlü sahteliği, riyakarlığı per perişan eder! O ateş ki güzel yüzlü ifritlerin kabusu, temizliğe susamış saf yüreklerin umududur! Dobra, cesur, tertemiz bir ateştir ki ancak kalbi pas tutanları yakar.

***

Biz Çingeneyiz. Ne yazık ki binlerce yılın bakiyesi kültürümüz; kültürlerimiz en önemli unsurlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Sanayi mesleklerimizi elimizden aldı. Kentlerin kıyısında enkazda yaşamaya mahkum olduk. Bu arada yavaş yavaş dillerimizi, deyişlerimizi, atasözlerimizi, masallarımızı ve fıkralarımızı unutmaya başladık. İhtiyarlar gençlere masal anlatmaz oldular. İhtiyarlar gençlere anılarını, acılarını anlatmaz oldular. Gençlerse hep başkalarından dinlediler kendi tarihlerini. Kendi kendilerini başkalarının gözünden gördüler. Başkalarının gözüyle aşağıladılar kendilerini, başkalarının gözüyle hakir gördüler. Ve inkar ettiler;özlerindeki güzelliği: Çingeneliği!

Geçmişimizde büyük acılar var. Çok büyük acılar. Geçmişimizde Nazi toplama kampları var, gaz odaları var. Dünyanın dört bir yanında hor görülmek, acı çekmek, ordan oraya sürülmek, adam yerine konulmamak var. Hele altın bilezik mesleklerimiz iş görmez hale geldikten sonra çektiğimiz yoksulluğu çekmeyen bilemez... İhtiyarlarımız sustularsa; anılarını anlatmaktan vazgeçtilerse, atasözleri, deyimler, deyişler söylenmez olduysa nedeni hatırlamanın çok zor olmasındandır. Yaşanılanları hatırlamak, çaresizliğin ağır prangalarını yeniden ayak bileklerinde hissetmek çok zor... Ve insan, bazen unutmayı tercih ediyor. Unutmak! Unutmak ve tahammül edilmez ızdıraplar hiç yaşanmamış gibi yapmak!

***

Hatırlamak zorundayız. Evet, yaşananları düşündükçe insanlık adına bizim yüzümüz kızarıyor. Evet çok zor yüzleşmek acılarımızla. Ama yüzleşmezsek acılarımızla, hatırlamaya başlamazsak her şey daha kötü olacak. Kültürümüzü, kültürlerimizi kaybettikçe; bizi savuran rüzgarlar götürüp uçurumun eşiğine kadar sürükleyecek. Yuvarlanıp gideceğiz oradan, kaybolacağız. Hatırlamak zorundayız... Yaşananlar yaşandı. Acıydı, kötüydü ama yaşandı. Onları anımsayacak ve kültürümüzün bir parçası olarak toplumsal hafızamıza kazıyacağız. Bir kez sıkı sıkı kapatılan hafıza kapısı açıldığında oradan kültürümüzün engin zenginliği fışkıracaktır. Bu zenginlik, bu canlılık insanlığın solmakta olan yüzüne kan olacaktır!

***

Metin Bey'in hatıraları ile başladığımız işe devam edeceğiz. Anılarını, kültürünün çeşitli unsurlarını toplumla paylaşmak isteyen her Çingeneye, hangi Çingene grubundan olursa olsun kapılarımız açık. Yeter ki hatırlamamıza katkıda bulunsun.

***

Hepinize şen bir hafta diliyorum. Neşeniz bol, keyfiniz gıcır olsun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder